İşte böyle bir şey Türk Baasçılığı

Akif Emre

"Türk Baasçılığı"nı tartışmak doğrudan ne Türk modernleşmesini tartışmaktır ne de Kemalizm eleştirisi yapmaktır. Çünkü, her ne kadar Türk Baasçılığı benzetmesine muhatap olanlar kendilerini doğrudan Kemalizm ve modernleşme, aydınlanma gibi referanslara gönderme yaparak tanımlasalar da sonuçta bir zihniyetin, ideolojinin temsilcilerinden çok bir kadro, zümreden bahsediyoruz demektir. Her ne kadar bu zihniyet ve kadro ilişkisi zaman zaman hatta çoğu kez birbirinden ayırt edilemeyecek kadar iç içe olsa da.

Baasçılık, Ortadoğu'ya özgü milliyetçilik temelli bir modernleşme çabası olarak özellikle laikleş/tir/me projesi şeklinde tanımlanabilir. Dünyanın başka bölgelerinde benzer projelerden ayrılan yanı sekter özelliklerinin baskın olduğu, otoriter hatta militarist yanının öne çıkmasıdır. Bir hizip hareketi hatta kimi yerlerde (Suriye mesela) mezhepçi, aşiret dayanışmasına (Irak mesela) dayalı bir yapıya sahip olması Baasçılığı diğer modellerden ayırır.

Baasçılığın olmazsa olmaz özelliği; militarist, otoriter ve tepeden inme bir toplum mühendisliği karakteri taşımasıdır. Sadece toplum adına düşünen, aydınlanmacı bir seçkinler zümresinin ideolojisi değil söz konusu olan. Toplum adına düşünen aydın-bürokrat ittifakının iktidar aygıtlarını ele geçirerek elde ettikleri konumu toplum adına terk etmek istemeyen bir gizli-açık bir yapılanma söz konusu olan…

Baasçılık bu anlamda bir kadro hareketini çağrıştırır. Akademiden medyaya, bürokrasiden siyasete her alanda etkinliği olan, kendisini, hesap vermekten çok hesap sorma makamında gören bir zihniyetin tezhürüdür.

Azınlık olup olmamaları onlar için önemli değildir. Halkın ne istediği ne düşündüğü bir tarafa, temsil etmeye soyundukları batılılaşmanın, modernleşmenin gerekleri de ikinci plana atılabilirdi. Kendilerine biçtikleri tarihi misyon kurtarıcılıktır ve buna her zaman ve her zeminde toplumun ihtiyacı olacaktır; velev ki toplum bunun bilincinde olmasa bile.

Baasçılığın iş başında olduğu iki ülkedeki iktidara gelme ve iktidarda kalma biçimleri ve kadro anlayışları bu anlamda hayli ufuk açıcı olabilir.

Türk modernleşmesi özelde Kemalizm ile Baasçılık arasında benzeşen yanlar olduğu kadar tarihsel ve toplumsal şartlar, içerik açısından da çok farklılıklar olması kaçınılmaz. Ancak iki farklı modernleşme projesinin siyasal-toplumsal anlamda birebir örtüşmese bile bize paralellik kurmamızı düşündüren tutumlar ve siyasal refleksler, yaşadıklarımızı anlamlandırmak konusunda zorunlu görünüyor.

Türkiye'de yaşanan deneyim, imparatorluktan cumhuriyete uzanan modernleşme macerası Baas türü içe kapanık yönetim anlayışının sürdürülmesini mümkün kılamazdı. Toplumdaki devasa birikim, siyasal tecrübe Baasçı zümrelerin uluorta iktidarcılık oynamalarına imkan tanıyamazdı.

Ne var ki Türk Baasçılığı görünmeyen iktidara oynadı hep. Geri planda belirleyici olmak, hesap vermemek ama seçimle gelen iktidarları adeta rehin alacak bir gücü elinde tutmanın keyfini, sorumsuzluğunu sonuna kadar kullandı. Bu gücü gerekli gördüğünde kullanmaktan çekinmedi.

Ele geçirdiği konumunu, kutsadığı söylemleri adına dokunulmaz kılmasını bildi. Korkularını devlet politikası olarak takdim ederek, bir din gibi algıladığı, algılanmasını istediği ideolojilerinin yaşatılması uğruna milletin hiçe sayılmasında beis görmediği gibi bu konuda da medya, sermaye desteği bulmakta zorlanmadı. Küçük devlet memuru mantığı ile dünyayı yorumlayan bu orta sınıfa büyük sermayenin, medyanın destek veriyor olması Türkiye'deki seçkinciliğin karakteri hakkında da yeterince ipucu verebilir.

Türk Baasçılığı iktidarını, konumunu, sorumsuz derin siyaset ayrıcalığını yitirmek istemiyor. Hele, Batı ile kurduğu tek kanaldan ilişkilerinin elden çıkmasına hiç razı değil. Kendi yöntemleriyle alt etmek istedikleri muhataplarının kimliği, Batı'yla ilişkileri bir tarafa, belli bir kesim Baasçı refleksle uzun süredir bir strateji geliştiriyor. Bu sefer kutsadıkları söylemleri adına toplumu, siyaseti ve dünyayı ikna edecekler mi?

Medyadaki yansımasına bakılırsa sanıldığı gibi tümden silinmiş, etkin desteklerden mahrum görünmüyorlar.

Yeni Şafak gazetesi