İstanbul’un yeni sembole mi ihtiyacı vardı?

İstanbul tarihi ve kültürel mirası Çamlıca TV-Radyo Kulesi’ne mi hapsedilecek?

Abdurrahman Güner / HAKSÖZ HABER

Türkiye semboller ve simgeler inşa etmeye meraklı bir ülke. Cumhuriyet’in kuruluşu ile tavan yapan bu yeni inşacı mantık geçmişin üzerini örtme ihtiyacından güç alıyor belki de…

İstanbul ise Türkiye’nin en büyük şehri olmasının dışında tarih boyunca hep merkezi bir konuma sahip olmuş. Medeniyetlerin kurulup yıkıldığı bu şehir Batı modernleşmesinin tahakkümü sonrasında İslam coğrafyasının her yeri gibi “kimlik” krizine girdi.

Fatih-Harbiye gibi romanlara da konu olan bu kriz bugün halen bir yönüyle yaşanmaya devam ediyor. Muhafazakâr-dindarlar açısından durum gerçekten acıklı. Osmanlı bakiyesi olan ve yıllarca oldukça fazla sayıda Müslüman için yönetim merkezi olan bir şehrin kimliğini arıyor olması yıkıcı bir durum.

Adına ne dersek diyelim tanımlamalar problemi tam anlamıyla izah edemeyecek. Kültür sorunu şeklinde ifade edilebilecek olan bu ahlaki krizin çözümü her şeyden evvel sorunun tespitini yapabilmekten geçiyor.

Muhafazakâr insanlar iktidardayken İstanbul başta olmak üzere bütün bir ülkenin Batılılaşma kaynaklı sorunları üzerine etraflıca kafa yorulması beklentisi oluşabilir. Netice olarak bu insanlar az evvel bahsedilen geçmişteki miras ile kucaklaşma derdinde olan insanlar. Ancak durum bu şekilde vuku bulmuyor.

Kültür sorunları genel başlığı muhafazakârlar için hiçbir zaman asli sorun olarak ele alınmadı. Kültür meselelerini aracı şirketler eliyle düzenlenen en iyisi kitap fuarı en kötüsü ucube ‘gala’ geceleri ile çözmeye çalışan bir muhafazakarlıkla karşı karşıyayız.

Aslında bu krizin büyümesinde muhafazakârlığın amorf yapısı da birincil derecede etkindir ama haksızlık yapmamak gerek. Türkiye’nin ‘modernleri’ kimlik krizinde muhafazakârları solda sıfır bırakırlar. Toplumun değerlerine yabancı olmanın ötesinde düşman olanlarla muhafazakârları bir tutmanın adil olmayacağını belirtmek gerek.

Bu uzun girizgahı yapmamızın sebebi aslında oldukça bilindik bir mesele: İstanbul’un silueti. Bizzat Cumhurbaşkanı tarafından “şehre ihanet” olarak ifade edilen tarih ve tabiat katliamlarının bir yenisine imza atıldı.  

Burada mekan kutsaması yaptığımız da düşünülmesin. Mekanlar tarihi de olsa insan üretimi olabilirler. Ancak eşyalarına dahi isimler veren bir peygamberin ümmeti geçmişi nasıl bu kadar kolay bir şekilde görmezden gelebilir? Şaşırtıcı gerçekten…

Tophane Camii olarak bilinen Nusretiye Camii deniz kenarındaki konumu ile ‘sembolik’ yapılardan birisiydi. Galaport inşaatı sebebiyle artık öyle değil! Nusretiye Camii ile deniz arasına inşa edilen ne idüğü belirsiz bir ‘şey’ yüzünden Camii artık denizi, biz de camiyi göremiyoruz!

İşin bu boyutu zaten yeteri kadar düşündürücüyken ajanslara geçilen bir haber ile irkildik. Nusretiye karanlığa mahkum edilirken İstanbul yeni sembolünü bulmuş bile. İşte o da bu:

Nusretiye İstanbul’dan kopartılırken teknik olarak devasa bir "anten" olan Çamlıca TV-Radyo Kulesi İstanbul’un yeni sembolü olarak medya tarafından halka tanıtıldı.

Kule’ye karşı değiliz. Bir ihtiyacı karşılayacaktır eminiz ki. Ancak İstanbul’un sembollerinden birisi katledilirken bir anteni sembol olarak görmeye başlamak zikredilen kimlik krizinin bir dışavurumu değil midir?

Yorum Analiz Haberleri

"Suriye'den bize ne?" yaklaşımını besleyen körlük
Suriye devrimine çarpık ve indirgemeci yaklaşımlar
Yılbaşında normalleşen haram: Piyango
Yapay zeka statükocu mu?: ChatGPT'de cevaplar neye göre değişiyor?
Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye