Cinsiyet (sex), toplumsal cinsiyet (gender), şiddet, emanet, cinsel yönelim ve konu ile ilgili olan diğer kavramların anlamları ile sunumuna başlayan Mehmet Ali Kaçmaz, batılı bir kavram olan toplumsal cinsiyet kavramının masum olmadığını ve bunun merkeze alınarak yazılan İstanbul Sözleşmesinin şiddeti engelleyen bir kanun olmanın ötesinde olduğunu örnekler vererek anlattı. Konuyu bir sunu eşliğinde anlatan Kaçmaz özetle şunları söyledi:
“Herhangi bir kavramı felsefi arka planından bağımsız düşünemeyiz. Doğuştan gelen ve biyolojik özellikleri içeren cinsiyet olgusunun sonradan kişinin tercihi ile değişebileceğini, toplumunun örf, adet, gelenek ve dininin kadın ve erkeklere yüklemiş olduğu yükümlülüklerin yok sayılması gerektiğini savunmak masum bir yaklaşım değildir.
Batıda ve dünya genelinde kadın haklarına dair birçok çalışma yapılmış ve kadının statüsü her geçen gün olumlu yönde değişmiştir fakat bu değişim çok ıstıraplı olmuştur. 1791 insan Hakları Evrensel Beyannamesinden 6284 sayılı kanuna kadar yapılan çalışmalar ile kadının konumu ve statüsü şu şekilde değişmiştir:
- sosyal hayata kabulü (kadının insan olup olmadığı tartışmalarının peşine)
- ekonomik hayata kabulü
- ekonomik eşitsizliğin ortadan kaldırılması
- siyasal hayata geçiş
- kadın-erkek eşitliği
- kadına karşı şiddetin engellenmesi
Şiddetin Karşısında Olmak İçin LGBT’yi Desteklemek mi Gerekir?
İstanbul sözleşmesi sadece bir şiddet karşıtı kanun değil aynı zaman dinimizin sapkın olarak belirttiği ve sözleşmede “cinsel yönelim” ve “partner” kavramları ile yer bulan LGBT’in resmi anlamda kabulüne yol açtığı açık bir şekilde ortadadır. Bu kanunu yürürlüğe sokanlar ve şu anda yürütenlerin böyle bir olaya izin vermeyecekleri aşikardır fakat bu, olayın hukuki bir hak olarak tanındığı gerçeğini ortadan kaldırmaz. Sözleşmenin Avrupa Konseyi tarafından yapılan değerlendirmesinde (GREVIO) de eşcinsellerin haklarının korunmadığına dair onlarca atıf bulunmaktadır ve bu konuda Türkiye tenkit edilmektedir.
Şiddete karşı olmak için LGBT savunusu yapmak ya da nikahsız birliktelikleri meşrulaştıran partner ilişkilerini kabullenmek zorunda değiliz. Bizler Müslümanlar olarak sadece kadınlara karşı değil, toplumun herhangi bir ferdine karşı yapılan haksızlığa rıza göstermeyiz ama toplumu ifsad eden sapkınlıklara da göz yumamayız.
Bugüne kadar sapkınlıklar ile ilgili mahkemelerde bir karar çıkmadı ama nikahsız evlilik ile ilgili Ankara 2. Aile Mahkemesinin verdiği evden uzaklaştırma ve nafaka kararı önümüzde durmaktadır.
Sözleşme Şiddeti Azalttı mı?
Sözleşmede 6 maddede sıralanan şiddet tanımının muğlak olduğu, “kadının beyanının esas olması” mevzusunun suiistimallere açık olduğu ve süresiz nafaka olayının büyük bir sıkıntı olarak karşımızda durduğunu görmeliyiz. Bununla beraber 2019 yılında verilen ve çoğunluğu evden uzaklaştırma cezasından oluşan koruma tedbirleri ve uzlaşmayı yasaklayan maddesi ile sözleşme, aile yapısına zarar vermektedir. Aileye vermiş olduğu bu zarar ile beraber yıllara göre düzenlenen cinayet, evlilik ve boşanma oranlarına dair istatistiki veriler bu işlerin sadece kanunlar ile düzenlenemeyeceğini, toplumun eğitilmesi ve fıtri olanın öncelenmesi gerektiğinin açık bir şekilde göstermektedir.
Kemalist Rejim ve Batılı Kanunlar
Kadına yönelik haksızlıkları dile getirmek, tabi ki doğal ve olması gereken bir tutumdur. Fakat bunu batılı kavramlar ile dile getirmenin birçok handikabı vardır. Bu sebeple konuyu “toplumsal cinsiyet” kavramı etrafında ve batının belirlediği standartlarda tartışmak doğru değildir. Kemalist rejimi batının kanunlarını aynen alıp, Müslüman topluma uyguladığı için eleştirirken, toplumumuzun örfüne ve dinine uygun olmayan bu sözleşmeyi savunmak Müslümanlar açısından bir çelişki oluşturacağı da aşikardır.”
Konuşmasını kadın ve erkeğin sorumlulukları ve Allah katındaki durumuna ilişkin ayetler ile tamamlayan Kaçmaz’ın sunumundan sonra soru-cevap kısmı ile program sona erdi.