’İstanbul Sözleşmesi Bağlamında: ‘Bir İfsad Projesi’ Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’’

Batman Özgür-Der Külliyesi Konferans Salonu’nda, Av. Muharrem Balcı'nın sunumu ile ‘’İstanbul Sözleşmesi Bağlamında: ‘Bir İfsad Projesi’ Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’’ konulu seminer gerçekleştirildi.

Muharrem Balcı sözlerine; Toplumsal cinsiyet eşitliğinin kapitalist, küresel dünyanın bir projesi olduğunu, Türkiye’nin Osmanlıdan beri yönünü hep batıya çevirmiş olmasından ötürü, medeniyet iddiasıyla batıdan gelen bütün tehlikelerle yüz yüze kaldığını, bu durumun da büyük bir risk unsuru olduğunu keza Batı’da ne kadar ifsad projesi varsa bunun ilk durağının Türkiye olduğunu söyleyerek başladı.

‘’Ne ki, yasalarla güvence altına alınmıştır, bu artık devlet politikasıdır. İstanbul sözleşmesi de Türkiye Cumhuriyeti yasalarınca güvence altına alınmış, yasalaştırılmaya kavramlaştırılmaya çalışılan bir devlet politikasıdır. Bu anlamda ‘İstanbul Sözleşmesi’nin iyi incelenip iyi anlaşılması gerekir.’’ dedi.

İstanbul Sözleşmesi

Şu an Türkiye'deki "Cinsiyet Eşitliği" hususundaki çalışmaların, İstanbul Sözleşmesi'nden kaynaklanan bir zorunluluk olduğunu, bunun ‘Bir Devlet Politikası’ olarak anlaşılması gerektiğini, bu sözleşmenin asıl adının, ‘Kadına Yönelik Şiddet ve Aile (Ev) İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ olduğunu ve sözleşmenin ilk olarak Türkiye tarafından Mayıs 2011'de İstanbul'da imzalandığı için İstanbul Sözleşmesi adını aldığını belirtti.

‘’İstanbul Sözleşmesinden 26 yıl önce CEDAW Sözleşmesi ile imzacı devletler: “Her iki cinsten birinin aşağılığı veya üstünlüğü fikrine veya kadın ile erkeğin kalıplaşmış rollerine dayalı önyargıların, geleneksel ve diğer bütün uygulamaların ortadan kaldırılmasını sağlamak amacıyla kadın ve erkeklerin sosyal ve kültürel davranış kalıplarını değiştirmek, kadın ve erkeğin rolleriyle ile ilgili kalıplaşmış kavramların eğitimin her şeklinde ve kademesinden kaldırılması ve bu amaca ulaşılması için eğitim birliğinin ve diğer eğitim şekillerinin teşvik edilmesi, özellikle ders kitaplarının ve okul programlarının yeniden gözden geçirilmesi ve eğitim ve metotlarının bu amaca göre düzenlenmesi” ile yükümlü tutmuştur.’’ dedi.

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği

İstanbul Sözleşmesi’nde ‘’Toplumsal Cinsiyet; Belirli bir toplumun (Dikkat! Yaradılışın değil) kadınlar ve erkekler için uygun gördüğü sosyal olarak inşa edilen (kurgulanan) roller, davranışlar, etkinlikler ve yaklaşımlar anlamına gelir.” şeklinde tanımlandığını söyledi.

Feministlere göre;

Bir doğuştan getirdiğimiz biyolojik cinsiyetin (sex), bir de sonradan kazandığımız cinsiyetin var olduğu, sonradan kazanılan cinsiyete ise toplumsal cinsiyet (gender) denildiğini, kadınla erkeğin sosyal rol ve davranışlarının sebebinin doğuştan getirdiği farklılıklar olmadığını, bu nedenle kadınlık ve erkeklik davranışlarının yeniden kurgulanıp değiştirilebileceği iddiasında olduklarını, ayrıca kadınlara bildiğimiz geleneksel anlamdaki erkeklik rolleri, erkeklere de kadınlık rollerinin yüklenebileceğini ve bu günde yapılmaya çalışılan şeyin bu olduğunun altını çizdi.

‘’Müslüman toplumlarda, toplumsal eşitsizliklerin kaynağı denilen şey, dinî metinlerdir. Diğer kutsal kitaplarda olduğu gibi, Kur’ân-ı Kerîm’de de geçen Lût Kavmi, eşcinsel ilişkiler ve kadın erkek ilişkileri üzerine olan âyetler ile Arapça’nın yapısından kaynaklı dişil ve eril (müzekker-müennes) kelimeli âyetlerin tamamı bu konunun kapsamına girer. İstanbul Sözleşmesi, tam olarak yürürlüğe girerse, ya Kur’ân’ın ve diğer Kutsal ve dinî içerikli kitapların (İncil, Tevrat, Talmud, Buhari, Tırmizî, Müslim, Mesnevi vb.) yok edilmesi ya da yeniden yazılması(!) gerekecek.’’ dedi.

Cinsel Yönelim

Balcı; Cinsel Yönelimin, ‘’Bir kişinin, cinsel arzusunun, hemcinsine, karşı cinse ya da ikisine birden yönelebileceğini anlatmak için kullanılan kavram olduğunu, İstanbul Sözleşmesi'nin 4. maddesinin, cinsel yönelimi yasal güvence altına aldığını ifade etti. (Madde 4. Bireylerin, cinsiyet, toplumsal cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi görüş ya da farklı görüşe sahip olma, ulusal ya da sosyal menşe, … cinsel tercih/yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği, …. başta olmak üzere, işbu Sözleşme hükümlerinin, taraflarca uygulanması güvence altına alınmıştır.)

Şiddet

İstanbul Sözleşmesi; “kadına yönelik şiddet”, “ev içi (bizimkilere göre aile içi) şiddet” ve “toplumsal cinsiyete dayalı şiddet”i tanımlamaktadır. Sözleşme, fiziksel, psikolojik, cinsel ve ekonomik şiddetin her türünü yasaklamaktadır.

“Aile içi şiddet’’, aile içinde, aile birliğinde ya da daha önceki yahut şu anki eşler veyahut ebeveynler arasında meydana gelen, failin, aynı evi şu an ya da daha önce şiddet mağduruyla paylaşıp paylaşmadığına bakılmaksızın, fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddetin tüm türleri anlamına gelir. (Aslı, “ev içi şiddet”). 

“Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet”, kadına, kadın olmasından dolayı uygulanan ve kadınları orantısız biçimde etkileyen şiddet anlamına gelir. “Kadın” kelimesi, 18 yaşın altındaki kız çocuklarını da içerir.  

Burada dikkat edilmesi gereken noktanın; İstanbul Sözleşmesi’nde “aile”nin ne kavram ve tanım olarak bile geçmemesi olduğunu ifade etti.

Feminist kalıplar, Yeni Bir Erkeklik ve Kadınlık Biçimi

Okul öncesinden başlayan toplumsal cinsiyet eğitimi, üniversiteye kadar devam edecek. 

Yaklaşık 20 yıl süren eğitim sonunda, feminist kalıplara göre şekillenmiş bireyler ortaya çıkacak.

Yeni bir erkeklik ve kadınlık biçimi ortaya çıkacak. 

Erkekleri kadınsılaşırken, kadınlar, erkeksileşecek.

“Queer” (akışkan kimlik) olmak zorunluluğu!!!

‘’Queer?’’in İngilizce, “Acayip, tuhaf, normdan sapmış” anlamına geldiğini söyleyen Muharrem BALCI, hiçbir kimliğe dayanmayan, ne kadın kimliğine, ne erkek kimliğine, ne trans kimliğine, ne lezbiyen, ne gay, hiçbir kimliğin kalıcı olmadığı hiçbir sabiteye dayanmayan bir duruma tekabül ettiğini söyledi. 

Buna “akışkan kimlik” ya da “kimliksizlik” dendiğini, çünkü, “her şey, her an değişebilir” sloganıyla hareket edildiğini, her an değişebilecek akışkan bir cinsel kimlik anlayışının oluşturulduğunu belirtti.

Bugün eşcinselliğin, Anayasa’nın da üstünde yer alan uluslararası sözleşmelerle yasal güvence (m.90) altına alındığını ve İstanbul Sözleşmesi'nin 4. Maddesinin de bu güvenceyi verdiğini ifade etti.

Gelecekte bizi bekleyen 

Hal böyleyken gidişatın getireceği durumlara dair ön görülerini söyleyen Muharrem Balcı;

‘’Bazı partiler, siyasete “kadın kotası” getirdikleri gibi “eşcinsel kotası” da getirecekler. 

LGBT'leri, etkin siyasette daha sık göreceğiz. Örneğin, bir LGBT üye, Meclis Başkanı olabilir. 

Şüphesiz bu, demokrasinin gelişmişliğinin bir ölçütü olarak sunulacak ve İslâm dünyasının ilk LGBT Meclis Başkanı'na sahip olmakla övünülecek. 

LGBT sendikalar, LGBT spor kulüpleri, LGBT meslek kuruluşları oluşmaya başlayacak. 

Cinsiyet değiştirme ameliyatları artacak. 

Tıpta, kadın doğum uzmanlığı gibi, transseksüellik de bir uzmanlık haline gelecek.

LGBT'lerin askerlik hakkı gündeme gelecek. LGBT komutanlar görülmeye başlanacak.’’ dedi.

Aile, Güvensiz Bir Yer Mi?

2009’da, Kadının Statüsü Gen. Md.nün Araştırma Raporu’nda, 10 kadından 4.ünün aile içi şiddet gördüğü, ailenin, kadınlar için güvenilmez ortam olduğu tespit edildi(!)

Çare olarak “Sığınma evlerinin sayısının ve niteliğinin artırılması” önerildi.

Aile dağıtılıyor. Kadın, kocasından; koca, çocuğundan ayrıştırılıyor. Kısa bir süre sonra çocuk da annesinden ayrıştırılacaktır. Aile, kamu denetimine açıldığı gibi, çocuğun kamulaştırılması da söz konusu olacaktır. 

6284 Sayılı Kanun, “bilinçli – bilinçsiz” ailenin yok edilmesi amacına hizmet ettiğini, İstanbul Sözleşmesi-KADEM Çalıştay Raporunda “Taraflar, işbu Sözleşme kapsamındaki şiddet eylemlerinde, arabuluculuk ve uzlaştırma da dahil zorunlu alternatif uyuşmazlık çözüm süreçlerini yasaklamak üzere gerekli hukukî ya da diğer tedbirleri alır.” şeklinde bir ifadenin yer almasının buna örneği olduğunu, 

Rabbimizin ise Nisa 35. Ayette ‘’Eğer karı-kocanın arasının açılmasından endişe ederseniz, erkeğin ailesinden bir hakem, kadının ailesinden bir hakem gönderin. İki taraf (arayı) düzeltmek isterlerse, Allah da onları uzlaştırır. Şüphesiz, Allah, hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdardır.’’ Diye emrettiğini belirterek bunun tamamen vahiye aykırı bir durum olduğunun altını çizdi.

Cinsellik yaşının düşütüğünü ve çocukların LGBT kurumları tarafından; ayrımcılık yapmama, nefret söylemine karşı bilinçlendirme, toplumsal cinsiyet eşitliği hakkında bilgilendirme, bahanesiyle cinsiyetsizleştirildiğini ve cinsiyetsizleştirmenin sonunun queer/akışkan/sapkın kimlik olduğunu söyledi.

6284 Masumiyet Karinesi Ters Yüz

6284 Sayılı Kanun’un, kadının kocası hakkındaki şikâyetini, yani tek başına kadının beyanını “delilsiz, belgesiz” doğru kabul ettiğini, böyle bir uygulamanın hukukun temel ilkelerinden olan “Masumiyet karinesini” hiçe saydığını, her yıl bu beyanlarla yaklaşık 120-130 bin koca evinden uzaklaştırıldığını, kadının, şikayetinden vazgeçse bile devletin bunu kabul etmediğini belirtti. 

Kavramları Çıkarma-Ekleme

‘’TCK'da, 2004'te yapılan değişikliklerle, TCK'dan “edep”, “ahlâk”, “ırz”, “namus” gibi kavramlar çıkarılmış ve asıl önemlisi, “evlilik içi tecavüz” kavramı getirilmiştir. Genç yaşta evlenen kocalar, devlet tarafından tecavüz suçuyla tutuklanmakta ve 10-15 yıl gibi cezalara çarptırılmaktadır. An itibariyle, takriben 4 bin hükümlü cezaevinde. 4 bin kişi de sırada. 1988 yılında yapılan bir değişiklikle “süresiz nafaka” uygulaması getirilmiştir. Koca, eşiyle bir gün bile evli kalsa, boşandığında ömür boyu nafaka ödemek zorunda bırakılıyor. Evlilik, insanların nezdinde çok tehlikeli ve riskli bir iş haline gelmeye başlıyor.

Pedofili ve Ensest Yayılacak

Çocukların cinsellik yaşının düşmeye devam edeceğini ifade eden BALCI, ‘’çocuğun cinsel hakları’’ konusunun gündeme geleceğini ve böylece pedofilinin suç olmaktan çıkarılacağını, bugün bilinçli bir algı çalışmasıyla, bilimsel araştırmalardan gelen işaretlerin bahane edilerek, pedofilinin, eşcinsellik gibi doğuştan geldiğini ima eden sonuçların çıkarıldığını söyledi.

Ayrıca aile içi cinsel taciz haberlerinin artarak devam edeceğini, bu durumun, “çocukların, ailelerinden korunmasını” gündeme getireceğini ve çocukların, profesyonel kurumlara devrine dayanak oluşturacağını, çocukların, doğar doğmaz cinsel yönelimleri tespit edileceğini ve ona göre eğitim verileceğini, kimlik kartlarında, “cinsiyeti” ibaresinin dışında, “cinsel yönelimi” ibaresi de yer alacağını, cinsiyet ibaresinin karşısında, sadece, “kadın-erkek” değil, trans kimlikler de yer alacağını, toplumsal cinsiyet eşitliği dersinin zorunlu kılındığı gibi “cinsel yönelim dersi” de zorunlu kılınacağını, cinsel yönelim dersleri, okul öncesinden itibaren başlayacağını, çocukların, cinsel yönelimlerini denetlemek isteyen anne-babalar ya da öğretmenlerin, “ayrımcılık” gerekçesiyle cezalandırılacağını belirtti.

Hedef Ülke Türkiye

Muharrem Balcı; Türkiye’nin, bugün itibariyle “biyolojik hackleme”nin hedefinde olan bir ülke olduğunu, daha radikal değişimler için Türkiye'de gerekli olan hukuki yapı ve kültürel temelin (İstanbul Sözleşmesi ile) oluşturmaya çalışıldığını ve oluşma sürecine girdiğinin altını çizdi.

Türkiye’de, kısa süreli ranta konsantre olmuş politik düzeyin, insanın yeniden biçimlendirildiği bu yeni sürece yataklık yapmaktan başka bir şey yapmadığını, Meclis'teki partilerin hiçbirinin, milli ya da manevi değerlere dayanan uygulamaları hayata geçirmeye cesaret edemediğini, bu konuda atılacak en küçük adım, “özgürlük”, “homofobi”, “ayrımcılık” gibi sopalarla etkisiz hale getirildiğini ifade etti.

Ve son olarak; ‘’İstanbul Sözleşmesi İptal Edilmelidir’’ diyen Balcı, nedenlerini maddeler halinde dile getirdi.

1. İstanbul Sözleşmesi’nin Merkezinde Toplumsal Cinsiyet Kavramı Vardır

TCE politik bir argümandır. Toplumsal tabanı dikkate alan eleştirilere duyarsız, tek taraflı bir metin görünümündedir. 

2. Toplumsal Cinsiyet Savunucularının Dine ve Geleneğe Bakışı Sekülerdir

Kültür, örf ve adet, gelenek, din veya “namus”un bağlayıcı nitelikleri yok sayılmaktadır.

3. İstanbul Sözleşmesinde Ele Alınan Şiddetin İçeriği Belirsizdir

Toplumsal cinsiyete dayalı her türlü eylem ve bu eylemlerle tehdit etme, zorlama veya keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakma anlamına gelir.

4. Ayrımcılık Yapılmaması Adına Cinsel Yönelim ve Cinsel Kimlik Kavramları Legalleştirilmektedir

5. İstanbul Sözleşmesi, Şiddetin Önemli Bileşenlerini Görmezden Gelmektedir

Belgede, şiddeti önlemeye ilişkin tüm önlemler toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasına yöneliktir.

6. Sözleşme, Uygulandığı Yıllar Boyunca Şiddeti Önleyememiştir

Toplumsal cinsiyet eşitliğinde model ülke olan İskandinav ülkelerinde şiddet ve tecavüz oranları ürkütücü seviyelerdedir.

7. Sözleşme Arabuluculuğu Yasaklamaktadır

8. İstanbul Sözleşmesi Dünyanın Pek Çok Yerinde Tepkiyle Karşılanmaktadır 

9. Aile Kanunumuz Avrupa Konseyi Tarafından Belirlenmektedir

10. Değerlerimizi Referans Alan Yasalar Yapılması Mümkündür

İstanbul Sözleşmesi’nin iptalini istemek, şiddetin araçsallaştırılmasına karşı çıkmak, aile kurumu üzerindeki tahakkümün kalkmasını istemek demektir.

Seminer Soru-Cevap bölümünün ardından sona erdi.

Etkinlik-Eylem Haberleri

Kahramanmaraş'ta Şehitler Gecesi düzenlendi
Muş’ta “Neyi, niçin, nasıl okumalı” semineri yapıldı
Siyonist işbirlikçisi Coca-Cola fabrikası Bursa'da protesto edildi
Gazze nöbeti Saraçhane’de: Direniş sürüyor, dayanışma da sürecek!
Open Refah grubu İstanbul'da Gazze eylemi yaptı