İstanbul Barosu yeni bir matbaa bulmuş, belki de icat etmiş. Öyle bir matbaa ki, hata yaparken anlamlı cümleler kurabiliyor.
Beğenmediği kelimenin yerine yakın anlamda başka ifadeleri yerleştiriyor. Hem de bunu yaparken konjonktürü ve müşterisinin son zamanlardaki haleti ruhiyesini dikkate alıyor. Yakıştırdığı sözcük, bağımsız gözlemciler tarafından 'cuk oturdu, ancak bu kadar olur' şeklinde hayret ve hayranlıkla karşılanıyor.
Olayı duymuşsunuzdur; İstanbul Barosu'nun resmi yayın organı dergide, 12 Eylül darbesine sembolik bir tavır vardı. Yayınlanan yazılarda Türk Dil Kurumu'nun imla kılavuzunun esas alındığı kayıtlara geçirilirken '12 Eylül Cuntası tarafından kapatılan TDK' vurgusu bulunuyordu. Bu ifade son sayıda '12 Eylül yönetimi' şeklinde değiştirildi. Baro Başkanı Muharrem Aydın, değişikliği 'matbaa hatası' olarak izah etmeye çalıştı. Biz de bu vesile ile yeni icat edilen matbaanın varlığından haberdar olduk. Eskiden kurşun harflerin elle dizildiği günlerde çok hatalar yaşanırdı. Dizgicinin dikkatsizliği harflerin yer değiştirmesine sebep olur veya düşen harfler boşluklar oluştururdu. Matbaa teknolojisiyle birlikte hatalar da çağ atladı! Artık anlamlı cümleler kurabilen makineler var! Son model baskı araçları kullanmamıza rağmen bizim elimizde maalesef böyleleri yok. Belki İstanbul Barosu için özel üretilmiş olabilir. Özel üretim makine herhangi bir yanlışlığa meydan vermemek için cuntayı çağrıştıran kelimeleri de ayıklıyormuş. Mesela conta veya zonta gibi kelimeleri yazdığınızda da otomatik olarak düzeltiyormuş(!)
Ergenekon Terör Örgütü davasına karşı giriştiği cansiperane savunmayla dikkatleri çeken İstanbul Barosu, Taksim yürüyüşü sırasında Genç Sivillerce 'Darbeci Baro Taksim'e hoş geldin' pankartıyla protesto edilmişti. Yürüyüşe katılan baro yönetimini bir hayli kızdıran pankartın, aynı zamanda kimyalarını bozduğu anlaşılıyor. Söz konusu 'matbaa hatası' hukukun en sivil ayağının düştüğü hallere tüy dikti. 28 Şubat'tan itibaren darbelere karşı duruşunu kaybeden Baro, Ergenekon davasında da kötü sınav veriyor. 28 Şubat'ın 'bin yıl sürmesi' için üzerine vazife olmayan katsayı konusunda iptal başvurusu yapan, sanıkları mahkemede savunmakla yetinmeyip, kamuoyu nezdinde davayı mahkûm ettirmeye çalışan meslek örgütü, eleştirilerin odağında. Ergenekon'un tutuklu sanıklarının hangi hastanede tedavi olması gerektiği gibi ihtisas isteyen konulara bile giren Muharrem Aydın, tarihe geçti. Kendini ve müesseseyi en çok yıpratan başkan olarak seleflerinden aldığı bayrağı taşıyamadı.
Gerçi Kazım Kolcuoğlu döneminde kayış başlamıştı. "Türk, bu ülkenin yegâne efendisi, yegâne sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır: Hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı. Dost ve düşman, hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler." sözlerinin sahibi Mahmut Esat Bozkurt adına 'çağdaş hukuk' ödülü koyup, bunu da devam eden soruşturmalara müdahale etmekle suçlanan Ömer Faruk Eminağaoğlu'na vermeleri de fabrika hatası mıydı? Bilmiyoruz. Bildiğimiz bir şey var: Baro bu tercihlerle kendini ve hukuku yaralıyor. 12 Eylül darbecilerine başka tanımlar kullanmak onları aklamaz; ama aklayanları cunta fotoğrafı içine yerleştirir. O zaman gittiğiniz her yerde 'cuntacı baro' diye karşılanırsınız. 'Matbaa hatası' türü savunmalar da Genç Siviller'e malzeme olmaktan başka işe yaramaz.
ZAMAN