İsrailoğulları Kavramının Oluşumu Üzerine

CENGİZ DUMAN

Giriş:

Kur’an’da kırk iki ayet-i kerimede geçen İsrail ve İsrailoğulları kavramı aslında Tevrat’tan gelen bir kavramdır. Kur’an bu kavramı oluşmuş kabuller nezdinde genel anlamında kullanmaktadır. Yani Kur’an-ı Kerim, İsrail ve İsrailoğulları kavramı ile Kur’an’ın iniş dönemi dini gruplarından olan Medine Yahudilerinin dini ve etnik boyutlu atalarını kastetmektedir.

İsrailoğulları kavramı hem etnik hem dini muhtevayı içerisinde barındıran bir kavramdı. Ve Medine’de yerleşik olan Yahudi gurubuna tam manasıyla hitabeden bir kavramdı. “Miladî yetmiş yılında Romalılar, Yahudileri kırıp geçirmiş, sağ kalanlar da dünyanın çeşitli yerlerine dağılmışlardı. Demek ki Hicaz bölgesi Yahudileri de Miladın birinci ve ikinci asrında Yesrib(Medine)ye geldiler, Bunlardan bir kısmı da Şam-Yesrib yolu üzerinde bulunan Vâdî’l-Kura’ya, Fedek’e Teyma’ya yerleştiler.”1 İşte Kur’an, Medine dönemindeki nüzul sürecinde bu havalide oturan Yahudilere onların soyları ile ilgili bir kavram ile İsrailoğulları diye hitap ederek, onların atalarının dini üzere olan yeni gelen resul Muhammed(s.a. v) ve onun getirdiği vahye, iman etmelerini istiyordu.

Ancak İsrailoğulları kavramının oluşma süreci incelendiğinde İsrailoğulları ile kastedilen mana ile onun bir önceki kullanımı İbranî ve daha sonra oluşan Yahudi kelime veya kavramının kastettiği anlamların ayrı süreçleri anlattığı anlaşılmaktadır. Bu ince ayrıntıyı yakalayamayanların, Kur’an’ın İsrailoğulları hitabından Hz. İbrahim’den itibaren tüm peygamber ve saliklerini İsrailoğulları olarak belirttiği zehabına kapılabilirler.

Mesela Hz. İbrahim, Lut ve İshak peygamberler İsrailoğlu değildirler. Onlar İbranîdirler. Çünkü İsrail ve İsrailoğulları kavramı, Hz. Yakup ile başlamaktadır. Bu yazımızda İsrail, İsrailoğulları ve İbranî kavramlarının gelişim sürecini inceleyerek, Kur’an ve Tevrat arasındaki ifade tarzlarından nelerin kastedildiğini anlamaya çalışacağız.

İbraniliğin oluşumu:

İsrailoğulları kavramını anlamak için İsrailoğulları tarihine göz atmamız dolayısıyla Nuh’tan başlamamız gerekmektedir. Tevrat İsrailoğulları tarihini Nuh ile başlatmaktadır.

İsrailoğulları’nın mukaddes kitabı Tevrat’a göre; yeryüzünde Âdem ile başlayan yaşam Nuh tufanı ile sona ermiştir. Nuh, yeryüzünde yeniden insan neslini inşa eden kişidir. Ancak Tevrat’a göre Nuh peygamber değildir.

Tufandan sonra yeryüzünde yaşam başladığında Nuh ile beraber gemide olan oğullarından Sam’ın soyundan on kuşak sonrası İsrailoğulları’nın atası İbrahim peygamber dünyaya gelecektir. İbrahim’in babası Terah (Kur’an’da adı Azer olarak geçmektedir) aynı zamanda Lut peygamberin de dedesi olacaktır. Sam soyundan olan Lut, İsrailoğulları tarafından Peygamber değil aziz bir kişi olarak kabul edilmektedir bunu da belirtelim.

Hz. İbrahim ve Lut’un ailecek Mezopotamya’dan kalkıp Yehova’nın kendisine vadettiği “Kenan” coğrafyasına gelmesi ile beraber İbranî olarak isimlendirilmeye başlamışlardır. Bunun nedeni göç ettikleri “Kenan” toprakları, Nuh’un oğlu Ham soyuna aittir ve bu soy içerisindeki “Kenan”ın adıyla anılmaktadır. Oysa İbrahim ve Lut; Nuh’un oğlu Sam soyundandırlar ve onların asıl yurdu Mezopotamya’dır.

Hz. İbrahim’in doğup, büyüdüğü ve kavmine resul olduğu Mezopotamya’nın Ur şehri; Fırat nehrinin öte yakası olan doğu kısmındadır. Bu yüzden Hz. İbrahim ve Lut’a ve ondan sonraki gelen nesillerine “Nehrin ötesinden gelenler” anlamında İbranî denmiştir.

Bir rivayete göre Hz. İbrahim’in atalarından Eber(Ivrî) adındaki atasının kutsallığının, Hz. İbrahim’e intikal etmesinden ötürü Eber’e(Ivrî) izafeten İbranî denmiştir.2

Hz. İbrahim hakkındaki İbranî kullanımı Tevrat’ta şöyle yer almaktadır: “Oradan kaçıp kurtulan biri gelip İbrani Avram'a durumu bildirdi.”3

İbranî lakap isminin, Hz. İbrahim’den, İsa peygamberin havarilerine kadar tüm İsrailoğulları için kullanıldığı gözlemlenmektedir. Yusuf için: “Çünkü ben İbrani ülkesinden zorla kaçırıldım. Burada da zindana atılacak bir şey yapmadım."4 Musa ve Harun için: “Sepeti açınca ağlayan çocuğu gördü. Ona acıyarak, "Bu bir İbrani çocuğu" dedi.”5 “Musa'yla Harun, "İbraniler'in Tanrısı bizimle görüştü" diye yanıtladılar”6 Davut için: “Filistli komutanlar, "Bu İbraniler'in burada ne işi var?" diye sorunca, Akiş şu karşılığı verdi: "Bu, İsrail Kralı Saul'un görevlisi Davut'tur.” Yunus için: “Yunus, "İbrani'yim" diye karşılık verdi”7 "Denizi ve karayı yaratan göklerin Tanrısı RAB'be taparım."8 Pavlus için: “Bunlar İbrani midirler? Ben de İbraniyim. İsrailli midirler? Ben de İsrailliyim. İbrahim'in soyundan mıdırlar? Ben de onun soyundanım.”9

Süreç içerisinde Yehova’nın sevgili kulu olması hasebiyle Yehova’nın İbrahim peygamber’e vaat ettiği “Kenan” toprakları, İbranîlerin, İsrailoğulları koluna ebedî mesken haline gelir. Burada bir ayırım yaptık çünkü Hz. Yakup sonrası İbranîler, İsrailoğulları ve İsmailoğulları hatta Esavoğulları olarak üç ana kola ayrılmaktadırlar.

İbranilerin babası İbrahim’e tahsis edilen “Kenan” toprakları İsmail ve onun soyuna miras olarak intikal ettirilmemiştir. İbrahim’in(a.s) diğer oğlu olan İsmail, her nedense vaat edilen topraklardan miras alamaz ve diğer kardeşleri soyu tarafından peygamberliği de kabul edilmez. Tevrat bu hususta şunları beyan eder: “İsmail'e gelince, seni işittim. Onu kutsayacağım; onu verimli kılacak, soyunu alabildiğine çoğaltacağım. On iki beyin babası olacak. Soyunu büyük bir ulus yapacağım. Ancak antlaşmamı, gelecek yıl bu zaman Sara'nın doğuracağı oğlun İshak'la sürdüreceğim."10

Ondan çoğalan nesil, hatta İsmail bile Tevrat metinlerinde kayda alınmaz hatta aşağılanır. "İşte hamilesin, bir oğlun olacak, Adını İsmail koyacaksın. Çünkü RAB sıkıntı içindeki yakarışını işitti. Oğlun yaban eşeğine benzer bir adam olacak, O herkese, herkes de ona karşı çıkacak. Kardeşlerinin hepsiyle çekişme içinde yaşayacak."11 Dolayısıyla Tevrat’ta beyan edilenler doğrultusunda İsrailoğulları Hz. İbrahim sonrası doğan atalarının bir kısmını inkâr etmiş olurlar.

Hz. İbrahim’e tahsis edilen bu kutsal topraklar İbrahim’in oğullarından İshak’a ve onun oğlu Yakub’a miras olarak intikal eder. Hz. Yakub’a gelene kadar İbranî olarak bilinen Hz. İbrahim ve onun “Kenan” topraklarındaki nesli, Hz. Yakup’tan sonra İsrailoğulları’na metamorfoz olmaktadır.

Şimdi burayı açalım. Hz. İbrahim’in iki oğlu olur. Büyük oğlu İsmail, küçük olanı İshaktır. Büyük oğlunun anası bir cariye ve aynı zamanda Mısır’lı yani İbranî kökenli olmayan bir kadındır. Oysa küçük oğlunun anası ilk karısı ve aynı zamanda İbranî kökenli bir kadındır.

İbrahim’in çocuklarının analarının etnik farklılıkları ve statüleri(hür-köle/cariye) çocuklarının yaşamlarını da etkilemiştir. Bu yüzden İsmail ve annesi İbrahim’in hanesinden kovulmuşlar ve İbrahim sonrası İbranî yaşamından silinmişlerdir. Bakın Tevrat’ın muharref subjektif tavrı onları nasıl aşağılamaktadır: “Ama Sara, Mısırlı Hacer'in İbrahim'e doğurduğu oğlu İsmail'in alay ettiğini görünce, İbrahim'e, "Bu cariyeyle oğlunu kov" dedi, "Bu cariyenin oğlu benim oğlum İshak'ın mirasına ortak olmasın." Bu İbrahim'i çok üzdü, çünkü İsmail de kendi oğluydu. Ancak Tanrı İbrahim'e, "Oğlun ve cariyen için üzülme" dedi, "Sara'nın sözünü dinle. Çünkü senin soyun İshak'la sürecektir.”12

Yani ortaya çok büyük haksızlık ve çelişkiler çıkmıştır. Bunlara aşağıda ayrıntılarla değineceğiz. Tabi bu anlattıklarımız Tevrat nokta-i nazarından veriler ışığındadır.

Hz. İbrahim’in İbranî kökeni Hz. İshak ile devam ettirilmiş hatta Hz. İshak’ın özellikle İbranî bir eş alması için Hz. İbrahim tarafından zorlanmıştır. Hz. İshak’ın İbranî kökenli aynı zamanda akrabası olan eşinden iki oğlu olmuştur. Büyüğünün adı Esav, küçüğününki ise Yakup’tur.

Hz.İsmail’de oluşturulan muharref yapılanma Yakup ile Esav arasında da tekrar edilmiş ve neticede Esav’a kazık! Atan Yakup hem peygamberliği hem vaat edilen “Kenan” topraklarının mirasçılığını ele geçirmiştir. “Annesi babasının sevdiği lezzetli bir yemek yaptı. Büyük oğlu Esav'ın en güzel giysileri o anda evdeydi. Rebeka onları küçük oğlu Yakup'a giydirdi. Ellerinin üstünü, ensesinin kılsız yerini oğlak derisiyle kapladı. Yaptığı güzel yemekle ekmeği Yakup'un eline verdi. Yakup babasının yanına varıp, "Baba!" diye seslendi. Babası, "Evet, kimsin sen?" dedi. Yakup, "Ben ilk oğlun Esav'ım" diye karşılık verdi, "Söylediğini yaptım. Lütfen kalkıp otur, getirdiğim av etini ye. Öyle ki, beni kutsayabilesin."13

Yakup’un anasının, çocukları arasındaki ayrımı ve kocası peygamber Yakup’a kurduğu düzeni bunun yanı sıra Yakup’un hırsı, diğer oğul Esav’a kazık atılmasını sağlamış böylece dışlanan Esav çareyi “Kenan”  sınırlarındaki Edom bölgesine çekilmekte bulmuştur. “Esav karılarını, oğullarını, kızlarını, evindeki bütün adamlarını, hayvanlarının hepsini, Kenan ülkesinde kazandığı mallarının tümünü alıp kardeşi Yakup'tan ayrıldı, başka bir ülkeye gitti. Birlikte yaşayamayacak kadar çok malları vardı. Yabancı olarak yaşadıkları bu topraklar davarlarına yetmiyordu. Esav, yani Edom, Seir dağlık bölgesine yerleşti.”14

Meydana gelen bu haksızlık Esav’ı İbranî tarihinden sildiği gibi “Kenan”ın mirasçısı olmaktan da mahrum etmiştir. Yani Esav’ın akibeti de İsmail gibi olmuştur. Tabi bu anlattıklarımız tamamen Tevrat verileri nokta-i nazarındandır.

Yakup’un(a.s) “İsrail” lakabını alması:

Bütün bu gelişmeler sonrası Yakup peygamber tayin edildiği bir dönemde bir gün;  güreş yaptığı biri ile yenişemeyip, güreş yaptığı kişinin topuğunu incitmesi üzerine bu olaya istinaden aldığı İsrail lakabı ile İbranî tarihi İsrailoğulları tarihine dönüşür. Meğer Yakup ile güreşen kişi Yehova(Tanrı) imiş!...

Dolayısıyla Yakup, bu olay sebebiyle “tanrı ile güreşen” veya “Tanrı ile uğraşan” manasına gelen “İsrail” lakabını alır. Tanrıyla güreşmesine dair anlatılan bu muharref kıssadan itibaren Yakup’un adı onur ünvanı olarak “İsrail” (Yisrael) adıyla; O’nun çocukları da “İsrailoğulları” (Bney Yisrael) unvanıyla tarihe geçmiştir.15 “Bir adam gün ağarıncaya kadar onunla güreşti. Yakup'u yenemeyeceğini anlayınca, onun uyluk kemiğinin başına çarptı. Öyle ki, güreşirken Yakup'un uyluk kemiği çıktı. Adam, "Bırak beni, gün ağarıyor" dedi. Yakup, "Beni kutsamadıkça seni bırakmam" diye yanıt verdi. Adam, "Adın ne?" diye sordu. "Yakup." Adam, "Artık sana Yakup değil, İsrail denecek" dedi, "Çünkü Tanrı'yla, insanlarla güreşip yendin." Yakup, "Lütfen adını söyler misin?" diye sordu. Ama adam, "Neden adımı soruyorsun?" dedi. Sonra Yakup'u kutsadı. Yakup, "Tanrı'yla yüzyüze görüştüm, ama canım bağışlandı" diyerek oraya Peniel adını verdi. Yakup Peniel'den ayrılırken güneş doğdu. Uyluğundan ötürü aksıyordu. Bu nedenle İsrailliler bugün bile uyluk kemiğinin üzerindeki siniri yemezler. Çünkü Yakup'un uyluk kemiğinin başındaki sinire çarpılmıştı.”16

Kur’an-ı Kerim Yakup’un adının İsrail olduğunu şu iki ayeti ile tasdik etmektedir: “Tevrat'ın indirilmesinden önce, İsrail'in (Ya'kub'un) kendisine haram kıldıkları dışında, yiyeceğin her türlüsü İsrailoğullarına helâl idi.” (3/Al-i İmran/93) “…İbrahim ve İsrail (Ya'kub) 'in soyundan, doğruya ulaştırdığımız ve seçkin kıldığımız kimselerdendir.”17

İslam tarihçileri ve müfessirler; Arapça olmayan İsrail kelimesine, Tevrat’ta yüklenen manadan başka bir anlamlar yüklemişlerdir. “Yahudi kaynaklarında bu kelimenin anlamı konusunda verilen bilgiler İslâm'ın ulûhîyyet ve peygamberlik inancıyla bağdaşmadığı için Müslüman bilginler bu hususta farklı açıklamalar getirmişlerdir.”18 “İsrâîl kelimesinin anlamı Allah'ın kulu (Abdullah)tır.”19 “İbn Abbas der ki: İbranicede "isra" kul demektir, "il" de Allah demektir. "İsra" kelimesinin Allah'ın seçtiği, "il" kelimesinin ise Allah demek olduğu söylendiği gibi "isra" kelimesinin sağlam yapmak ve bağlamaktan geldiği de söylenmiştir. Buna göre İsrail, Allah tarafından sağlam bir şekilde güçlü olarak yaratılmış gibi bir anlam ifade eder. Bunu el-Mehdevî zikretmektedir. Es-Süheylî der ki: Hz.Ya'kub'a İsrâîl adının verilmesi, onun yüce Allah için hicret ettiği vakit bir gece yürümesinden dolayıdır. Bundan dolayı ona "isrâîl" adı verilmiştir, yani: Yüce Allah'a geceleyin giden ve yürüyen, anlamındadır. Bu son açıklamaya göre ismin bir bölümü ibranice bir bölümü de Arapların söyleyişine uygun olur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.”20

Taberî bu hususta şunları kaydetmektedir: “Allah’ın gece yolcusu olduğu için Yakup’a İsrail adı verildi.”21 Tabbara ise İsrail kelimesini; “İsraîl; kul veya safvet yahut da insan, yahut da göçmen manasına gelen (isra) ile, Allah manasına gelen (Îl)den meydana gelme bir isimdir. Bu duruma göre manası; Allah’ın kulu, Allah’ın safveti demek olur.“22 Şeklinde tanımlamaktadır. Süleyman Ateş ise; “İsrail, kelime itibariyle Allah’ın kulu manasına gelir. Hz. Yaup’un ünvanıdır. Onun Allah’ın halis kulu olduğunu belirtir.”23 Demektedir.

Muharref olmayan Tevrat’ta; Allah’ın mücessem hale getirilerek, Yakup ile güreştirilmesinin anlatılamayacağı gerçeğinden hareketle; Tevrat’taki muharref unsurların doğrularını beyan eden Kur’an-ı Kerim, tasdik ettiği ve kullandığı İsrail kelimesinin “Allah’ın kulu/Allah’ın safveti/Allah’ın seçkin kulu/Allah’ın güçlü kıldığı” manasında olan gerçek anlamını kastettiğini kabul etmemiz en doğru tavır olacaktır.

Bilindiği gibi Hz. İbrahim oğlunu kurban ederken onun oğlu Yakup da müjdelenmiştir. “O esnada hanımı ayakta idi ve (bu sözleri duyunca) güldü. Ona da İshak'ı, İshak'ın ardından da Ya'kub'u müjdeledik.”24 Dolayısıyla Yakup’un İsrail lakabı “Allah’ın seçkin kulu” şeklinde mana verilmesi Yakup peygamberin hayat çizgisini en iyi anlamlandıran bir ifade olacağı kanaatindeyiz.

İsrail oğulları ve İsrailoğulları kavramının oluşumu:

Yakup’un(İsrail), Tevrat’ta sıralanan on iki oğlu gelecekteki İsrailoğulları etnik/dini/milli oluşumunu meydana getirir. Yakup’un oğulları ve aynı zamanda İsrailoğulları sıbtlarının adları şunlardır: Karısı Lea’dan olanlar Ruben-Şimeon- Levi-Yahuda- İssakar- Zebulun; her iki karısının hediye ettikleri cariyelerinden olanlar: Dan-Naftali-Gad-Aşer; ikinci karısı Rahelden olanlar: Yusuf-Bünyamin. Karısı Lea’dan kızı Dina adlarında on üç çocuğu olmuştur. Erkek çocuklar aynı zamanda İsrailoğulları sıbtlarını meydana getirmiştir.

Kur’an-ı Kerim’de kırk ayette25 İsrailoğulları kelimesi yer almaktadır. Kur’an, İsrailoğullarının sıbtlara bölündüğünü şöyle beyan etmektedir: “Biz İsrailoğullarını oymaklar halinde oniki kabileye ayırdık. Kavmi kendisinden su isteyince, Musa'ya, "Asanı taşa vur!" diye vahyettik. Derhal ondan oniki pınar fışkırdı.”26

Hoş bu noktada Tevrat’ın yine bir sislemesi, gerçeği örtmesi gündeme gelmektedir. Yakub’un on iki oğlundan başka bir de kızı vardır ama o da İsmail ve Esav gibi İbranî tarihinden birden silinmektedir. Erkekler sıralanırken kız çocuğu ortadan kaybedilmektedir.

Tevrat, Yakup’un kızı hakkında şunları kaydetmektedir.  “Lea'yla Yakup'un kızı Dina bir gün yöre kadınlarını ziyarete gitti. O bölgenin beyi Hivli Hamor'un oğlu Şekem Dina'yı görünce tutup kızın ırzına geçti.” Yakup'un oğullarından ikisi - Dina'nın kardeşleri Şimon'la Levi - kılıçlarını kuşanıp kuşku uyandırmadan kente girdiler ve bütün erkekleri kılıçtan geçirdiler. Hamor'la oğlu Şekem'i de öldürdüler. Dina'yı Şekem'in evinden alıp gittiler.”27

Başından olumsuzluklar geçtiği anlatılan Yakup’un kızı Dina birdenbire Tevrat kıssası anlatımlarından kaybolmaktadır. Bütün bunlar Tevrat’ın müstakil bir İbranî ve İsrailoğulları tarihi oluşturduğu yani tahrifat gördüğü anlamına gelmektedir. Tevrat’ın İbranî ve İsrailoğulları hakkında anlattıkları tamamen subjektif ve çelişkilerle dolu beşerî müdahaleler olduğunu ihsas eden ifadeler içermektedir.

Burada yeri gelmişken hemen bir çelişki daha anlatalım. Hz. İbrahim’in oğlu İsmail’in annesi cariye ve Mısır’lı olduğu halde Hem İbranî hem İsrailoğulları tarihinden dışlanırken yine cariye çocuğu olan Yakup’un çocukları hem kutsal İsrailoğullarını oluşturmuşlar hem de vaat edilen “Kenan” topraklarının mirasçısı olmuşlardır.  “Rahel cariyesi Bilha'yı eş olarak kocasına verdi. Yakup onunla yattı. Bilha hamile kalıp Yakup'a bir oğlan doğurdu. Rahel, "Tanrı beni haklı çıkardı" dedi, "Yakarışımı duyup bana bir oğul verdi." Bu yüzden çocuğa Dan adını verdi. Rahel'in cariyesi Bilha yine hamile kaldı ve Yakup'a ikinci bir oğul doğurdu. Rahel, "Kızkardeşime karşı büyük savaşım verdim ve onu yendim" diyerek çocuğa Naftali adını verdi. Lea artık doğum yapamadığını görünce, cariyesi Zilpa'yı Yakup'a eş olarak verdi. Zilpa Yakup'a bir oğlan doğurdu. Lea, "Uğurum!" diyerek çocuğa Gad adını verdi. Lea'nın cariyesi Zilpa Yakup'a ikinci bir oğul doğurdu. Lea, "Mutluyum!" dedi, "Kadınlar bana 'mutlu' diyecek." Ve çocuğa Aşer adını verdi.”28

Tevrat’ın Yakup kıssasında anlatılan bu vakıaya göre Yakup’un dört çocuğu yani İsrailoğulları’nın dört sıbtı, cariyelerden doğma oğullarından teşekkül etmiştir. O halde cariye çocuğu Hz. İsmail’in ne suçu vardır ki “Kenan” topraklarından miras alamamış ve İbranî ve İsrailoğulları’nın nesebinden silinmiştir. Hem de Yehova’dan büyük vaatler aldığı halde: “RAB'bin meleği Hacer'i çölde bir pınarın, Şur yolundaki pınarın başında buldu. "Senin soyunu öyle çoğaltacağım ki, kimse sayamayacak.”29 Tanrı oğlanın sesini duydu. Tanrı'nın meleği göklerden Hacer'e, "Nen var, Hacer?" diye seslendi, "Korkma! Çünkü Tanrı çocuğun sesini duydu. Kalk, oğlunu kaldır, elini tut. Onu büyük bir ulus yapacağım."30 Tevrat’taki bu vaatlere rağmen İsmail birdenbire İbrahim kıssasından kaybedilmektedir.

Gördüğünüz gibi Tevrat’ta anlatılan İsrailoğulları kavramının oluşumunda bile haksızlıklar vardır. Kaldı ki, İsrailoğulları tarihinde geriye ve ileriye doğru nice haksızlık ve adaletsizlikler bu kavram içerisinde insanlığa sunulmuştur. Başta Tevrat, hatta Hz. İbrahim’in Hıristiyan veya Yahudi olduğu iddialarına kadar nice muharref yapı Kur’an’ın nüzulüne kadar ulaşmıştır. Günümüz de bundan müstağni değildir.

Kur’an, Tevrat’ta yer alan muharref yapıları sahih hale getirmektedir. Mesela Hacer oğlu İsmail ile birlikte bir medeniyetin kurucusu olan kadın olarak Kur’an’da yer alır İsmail gerçek vasfını Kur’an anlatımlarında bulur. Yakup’a atfedilen Tanrı ile güreşmek gibi tahrif unsurları Kur’an’da yer bulmaz. Lut, Tevrat’taki kızları ile yatan muharref kişilikten, bir peygamber, tevhid önderi olarak karşımıza çıkar Kur’an ayetlerinde... Arz-ı Mev’ud’un geçmişte kaldığını Allah’a itaat edenler için tüm dünyanın Arz-ı Mev’ud olduğunu beyan eder. Kur’an, Tevrat’ta muharref hale getirilmiş tarihi vakıaları, asli haline getirir ve olayların tevhidî yönlerini ön plana çıkararak öğüt ve ibret anlatımlarıyla hidayet unsuru olarak vazeder.

Sonuç:

“Başka hiçbir kavim ve inanç, Kur’an’da bu yoğunluk ve önemde yer bulmuyor. İsrailoğulları’na Kur’an’da özel bir önem verildiği açıktır.”31 Diye tespitte bulunan kardeşimiz; şimdi daha iyi anlaşıldı mı Kur’an-ı Kerim’in, İsrailoğulları’ndan sıkça ve özellikle bahsetmesinin sebebi?

İsrailoğulları dini yani Yahudilik ve onun devamı olan Hıristiyanlık içersinde barınan tüm yanlışlar Kur’an tarafından düzeltilmekte ve asli mecrasına oturtturulmaktadır. Tevrat ve İsrailoğulları tarihi; Hz.Âdem’den beri gelen İslam dininin insanlar tarafından gerçekleştirilmiş muharref yönünü anlatmaktadır. Kur’an bu muharref dini ve anlatımlarını sahih hale getirmiştir. Dolayısıyla İsrailoğulları kavramı da dâhil tahrif olan her şey, İslam yani Kur’an’da asli mecrasına tebdil edilmiştir. Kur’an, tarihten bahseden ancak tarih kitabı olmayan bir kitaptır. Kur’an tarihi olan veriler nazarında öğüt ve ibret alınan bir kitap yani hidayet kitabıdır.

Evet Kur’an’daki İsrailoğulları ve resulleri ve kitapları ile ilgili anlatımlar “tekil (unique) hadise”nin sahih/doğru anlatımlarıdır. Aynı zamanda vakiî’dir. Bu anlatımlarda günümüz İsrailoğulları soyunun tarihi ve dini alt yapıları beyan edildiği gibi tüm Kur’an muhataplarına, tevhid ve şirk doğrultusunda öğüt ve ibretler verilmektedir.

Kur’an’ın, İsrailoğulları ile ilgili anlatımlarında, tevhide tabi olan İsrailoğulları anlatıldığı gibi şirke tabi olan İsrailoğulları da anlatılmaktadır. Bu anlatılanlardan tevhid ve şirk doğrultusunda çok detaylı dersler çıkarmak; anlatılanları tarihi olarak okumaktan öte bir durumdur ve Kur’an’ın amacı da budur. Yani İsrailoğulları tarihini anlatırken İman ve Küfür, tevhid ve şirk, İslam ve isyan olgusuna dikkat çekmek!  Kur’an muhatapları için de bu durumu göz önüne tutarak ibret almak gerekmektedir. “….anlatılan bu kıssalar İsrail kavmini değil, bu kavim gibi düşünen ve davranan bütün gurupları (kavimleri, milletleri, toplulukları) kapsaması gerektiğini düşünüyorum.”32un cevabı budur!

“Doğrusu bu Kur'an, İsrailoğullarına, hakkında ihtilâf ede geldikleri şeylerin pek çoğunu anlatmaktadır. Ve o, müminler için gerçekten bir hidayet rehberi ve rahmettir.

Rabbin şüphesiz, onlar arasında hükmünü verecektir. O, mutlak galiptir, her şeyi bilendir.”33

 

Dipnotlar:

1- Yüce Kur’an’ın çağdaş tefsiri; Süleyman Ateş, c.I, s.154

2- Yahudiliğin Hıristiyanlığa ve İslam’a bakışı; Baki Adam, Dinler tarihi araştırmaları derneği yayınları.

3- Tevrat;Tekvin/ Bab14/13.

4- Tevrat;Tekvin/ Bab40/15.

5- Tevrat;Çıkış/ Bab2/6. 

6- Tevrat;Çıkış/ Bab5/3. 

7- Tevrat;I. Samuel/ Bab29/3.

8- Tevrat;Yunus/ Bab1/9.

9- İncil/2. Korintliler 11/22.

10- Tevrat;Tekvin/ Bab1/20-21.

11- Tevrat;Tekvin/ Bab16/11-12.

12- Tevrat;Tekvin/ Bab21/9-12.

13- evrat;Tekvin/ Bab27/14-19.

14- Tevrat;Tekvin/ Bab36/6-8.

15- Yahudiliğin Hıristiyanlığa ve İslam’a bakışı; Baki Adam, Dinler tarihi araştırmaları derneği yayınları I..

16- Tevrat;Tekvin/ Bab32/24-32.

17- 19/Meryem/58.

18- Kur’an yolu Türkçe meal ve tefsir; D.İB, c.I, s.112.

19- Tefhimu’l Kur’an; Mevdudi, c.I, s.69

20- İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 2/7-8.

21- Tarih el-ümem ve’l-mülûk; milletler ve Hükümdarlar tarihi, c.I, s441.

22- Kur’an’da peygamberler ve peygamberimiz; Abdülfettah Tabbara, s.182-183.

23- Yüce Kur’an’ın çağdaş tefsiri; Süleyman Ateş, c.I, s.153

24- 11/Hud/71.

25- Kur’an yolu Türkçe meal ve tefsir; D.İB, c.I, s.112.

26- 7/Araf/160.

27- Tevrat;Tekvin/ Bab34/1-31.

28- Tevrat;Tekvin/ Bab30/4-13.

29- Tevrat;Tekvin/ Bab16/7-10.

30- Tevrat;Tekvin/ Bab21/17-18.

31- İsrailoğulları, gerçekten günah keçisi mi?Ahmet Turan Alkan, zaman gazetesi

32- İsrailoğulları, gerçekten günah keçisi mi?Ahmet Turan Alkan, zaman gazetesi

33- 27/Neml/76-78.