İsrail, Araplarla barış yapmak ve iki devlet formülüne işlerlik kazandırmak yerine kendi çalıp kendi oynamak istiyor. İsrail’in yeni yönetimi daha temel meselelerle meşgul olma niyetini açıkladı.
Çift devlet formülü yerine Batı Yaka’nın ekonomik olarak kalkınmasına öncelik verilmesi gerektiğini savunuyor. Yine çift devlet formülü yerine Suriye görüşmeleriyle oyalanmak istiyor. Suriye de İsrail de aslında karşılıklı dolaylı görüşmeler ve peşrevler aracılığıyla temel meseleleri ötelemek ve vakit kazanmak istiyorlar. İsrail ise yeni yönetim döneminde mesaisini Arapların İsrail’in varlığını toptan reddetmeleri üzerine ve İran’ın ‘hegemonyacı iştihanı/ the rising hegemonic appetite of Iran’ dizginlemeye teksif edecek. Lakin bu yeni yaklaşımını ve politika değişikliğini kimseye pazarlayamıyor ve kesat pazarına alıcı bulamıyor. Bir taraftan İran ile Filistin arasındaki bağlantıyı reddediyor, diğer taraftan da ‘Önce İran’ diyerekten yeni bir politika üretmeye ve geliştirmeye çalışıyor. Filistin cephesindeki çözümsüzlüğün İran’ın gücünü artırdığını kabullenmek istemezken öbür taraftan da yakın sınırdan yani Filistin’den başlamak yerine önlemlere İran sınırından başlamak gerektiğini savunuyor. İşte bu hem Araplarca hem de ABD tarafından kabul edilmiyor. Daha doğrusu tutarlı bulunmuyor ve güven vermiyor. ETHAN BRONNER’in kalemiyle The New York Times gazetesinde yer alan (May 3, 2009) ‘Israel Faces a Hard Sell in Bid to Shift Policy’ başlıklı yazıda, Filistin görüşmelerinde ilerleme sağlanamadan İran’la yüzleşmenin veya onu durdurmanın zor olduğu ifade ediliyor.
NYTimes’ın analizine göre, bir müddet önce Amerikan hariciyesinden bir grup Mısır, Suudi Arabistan ve Ürdün’ü ziyaret ederler. Bu ülkelerin İran’a karşı işbirliğine sıcak baktıklarını ve hayli istekli olduklarını mülahaza etmişler. Hatta bu ülkelerin İran’a yaklaşımlarının tıpkı İsrail’in yaklaşımı gibi olduğunu mülahaza ve müşahade ederler (American officials who have recently visited those countries said that their leaders spoke about Iran in ways that were almost identical to what they heard from officials in Jerusalem). Lakin onlar da Filistin meselesinde bir ilerleme olmadan böyle bir ittifak ve işbirliğinin mümkün olmadığını ifade ederler. Teorik olarak İran’a yönelik bir ittifak ihtimalinin büyük olduğunu Amerikalılar da fark etmişler ama o kadar. Bunu zora sokan hatta imkansız hale getirenin de İsrail olduğunu görmüşlerdir.. Araplar da somut olarak Filistin meselesinde ilerleme olmadan İran’a yönelik kampanyalara ortak olamayacaklarını açıklıkla ifade etmişler. Filistin meselesinde çözümsüzlüğün İran’ın çıkarlarına hizmet ettiğini reddeden İsrail öbür yandan da Arapları ortak bir cepheye dahil etmeye çalışıyor. Yeni İsrail yönetimi yeni İsrail politikalarını ‘müjdelemek’ için dört koldan harekete geçmiş bulunuyor. Hummalı bir kampanya eşliğinde Mısır, Avrupa ülkeleri ve ABD ziyaret ediliyor. Netanyahu yeni yaklaşımını Washington’da Obama’ya anlatacak. İsrail’de bile tartışmalı olan Lieberman ise şansını Avrupa ülkelerinde deneyecek. Roma, Paris derken Avrupa ülkelerini turlayacak. 27 AB ülkesi yetkilileriyle de görüşmek istiyor ama bu ülkeler tarafından isteği soğuk karşılandı. Kapılar yüzüne açılmıyor. Açılan kapılar bile nezaketen açılıyor. Sözgelimi Paris’te ağırlanacak olan Lieberman, Sarkozy ile görüşme imkanına kavuşamayacak. Halbuki, Tzipi Livni el üstünde tutuluyor ve Sarkozy tarafından bizzat kabul edilerek taltif ediliyordu. Esasında tek fark Lieberman’ın daha açık sözlü olmasıdır. Bu açık sözlülük işleri bozuyor.
NYTimes gazetesine bir İsrailli diplomat adının mahfuz kalmasını isteyerek şunları söylüyor: “Lieberman konusunda ben de aynı endişeleri paylaşıyorum. Ama ona aday olarak değil de dışişleri bakanı olarak bir şans versinler…” Görüldüğü gibi bu tipik kaypak bir İsrail yaklaşımı. Lieberman, Avrupalıları ikna etmek için çocuksu teminatlardan medet umuyor. ‘Barış sabır ister’ diyor. Aslında bana karşı sabırlı olun demek istiyor. Amerikan yönetiminde realpolitik kanatı temsil eden Savunma Bakanı Robert Gates bugüne kadar İran’ı vurmama taraftarı olan politikacılar arasında yer aldı. Bush döneminde de İran’ı vurmama politikasını savunuyor ve açılımı destekliyordu. Bu yaklaşımlar ve Obama’nın İran’a zeytin dalı uzatması Arapların keyfini ve huzurunu kaçırdı. Arkalarından bir şeyler çevrilip çevrilmediğini merak ediyorlar. Daha önce Dennis Ross veya Holbrooke gibi yetkililer bu noktada Araplara teminat verseler de kuşku marjı giderek yükseliyor. İşte bundan dolayı olsa gerek Robert Gates Mısır ve Suudi Arabistan’ı, ziyaret takvimi içine aldı. Bu ülkelere şu mesajı veriyor: Geleneksel ittifak yürüyor ve İran’a açılım gerçekleşse bile bu Arapların hesabına olmayacaktır. İran’la açılımın hacminin Arapların tasavvur ettikleri gibi geniş çaplı olmayacağını ve en azından onların hesabına gerçekleşmeyeceğini taahhüt ediyor. Lakin Araplar şunu söylemekten kendilerini alamıyorlar: İran, ABD ile düşmanken bu kadar kazançlı çıkarken, mevzii kazanırken bir de hasmane ilişkiler ortadan kalkarsa varın seyreyleyin gümbürtüyü? Velhasıl güvensizlik dizboyu ve herkes herkese teminat vermeye çalışıyor
VAKİT