Yasin Aktay / Yeni Şafak
Gazze’de Filistin halkına yönelik İsrail soykırım saldırıları bugün itibariyle 136. Gününe ulaşmış durumda. İsrail soykırım girişimlerine hiç ara vermediği gibi Refah’a kadar sürdüğü Gazze halkına karşı eşi benzeri görülmemiş, her seferinde alçalış çıtasını daha da derine indirdiği saldırılarına devam ediyor.
Dünyada İsrail’in bu soykırımcı saldırganlığına karşı protestolar da hız kesmeden devam ediyor. Ancak ikisinin birbirini etkilemeksizin eşzamanlı olarak devam ediyor olmasının her gün Gazze halkının çoluk çocuğuyla, kadınıyla, yaşlısıyla, doktoruyla, gazetecisiyle, öğretmeni, öğrencisi, bebeği, hastasıyla hunharca katledilmeye devam etmesi, protestoların başka bir dil ve eylem arayışına yönelmesine yol açıyor.
Bu konuda İsrail’in saldırganlığının ilk aşamalarında protestoların bir anlamı oluyordu, belki bir ihtimal saldırıları durdurur diye. Ancak belki ABD ve AB’den aldığı cesaretle İsrail’in kendisine yönelen bütün protestolara rağmen soykırımcı barbarlığına devam etmesi protestoların aynı tonda devam etmesini hem anlamsız hem gereksiz kılmaya başlıyor. Bu saatten sonra başka bir eylem faslına geçmek zorunlu hale geliyor. Tabi kim ne kadar dert ediyorsa. Baştan beri İsrail’e karşı Filistin halkının yanında yer almak konusunda İslam dünyasının bütün devlet düzeyindeki aktörlerinin önünde yer alan Türkiye’nin de söylemini “İsrail’in saldırıları durdurmalıdır” seviyesinden “Ey İsrail, tahammülümüz kalmadı, saldırılarına derhal son ver, yoksa…” aşamasına gelmesi bir zaruret haline geliyor. Tabi bu dilin anlam veya tehdit içeriği neyi gerektiriyorsa…
Akla ne geliyorsa o. Zira bugün artık İsrail’i durdurmasını beklediğimiz başka bir gücün olmadığını anlamamışsak yaptığımız şey sadece havanda su dövmek oluyor. İsrail’i durdurmasını beklediğimiz güçler zaten İsrail’in işbirlikçileri. Onların insafa gelmesini beklememiz her şeyden önce mevzuyu yeterince okuyamadığımız anlamına geliyor. Bu noktada yapılan destek açıklamaları ülkenin ağırlığını değil sadece acziyetini hissettirmiş oluyor. Ya hiç açıklama yapmamak, soykırımın işbirlikçisi ABD’den veya başkasından medet ummamak gerekiyor veya ne yapılması gerekiyorsa artık söylemi üstlenenlerin yapması gerekiyor.
Elhak, Gazze halkı açıkça kimseden hiçbir şey beklemediğini defaten söyledi. Allah muhafaza, sizden gelip bize silahlarınızla, ordularınızla destek olmanızı beklemiyoruz, biz bu yola koyulurken hiç kimseden yardım beklemedik. Ama soykırımcı İsrail’in dünyanın gözü önünde çoluk çocuğun hayatına bu kadar hunharca kastedebileceğini, kastederse dünyanın bu kadar sessiz kalabileceğini, sessiz kalsalar da yardım etmek isteyenlerin bu kadar engellenebileceğini veya bu engelleri ortadan kaldırabilmek için Müslüman liderlerin bu kadar aciz kalabileceğini belki hesaplamadık.
Sadece İsrail’e yönelik değil, bu insani yardımları bile üstlenmekteki acziyetini sergileyen Müslüman ülke liderlerine de yönelen protestolar giderek başka bir mecraya doğru ilerliyor. Protesto eylemleri hükümetlerini daha etkili, yaptırımlı tedbirler almaya davet ediyor. Bülent Yıldırım yeni bir Mavi Marmara organizasyonundan sözediyor. Dünya İslam Alimler Birliği ile birlikte Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş İsrail’e karşı Cihad’ı farz kılan ayetleri okudu.
İsrail'in işgal altındaki Batı Şeria›da Filistin halkına yönelik ihlal ve saldırılarının sayısı 7 Ekim›den bu yana, yani 136. Gün itibariyle 30.458’e ulaşmış durumda. Bu saldırıların kapsamında arasında 70’i çocuk 394 Filistinlinin öldürülmesi var. Sağlık Bakanlığı verilerine göre yaralı sayısının 3.918’i aşmış olduğu gerçeği var. Yine 7 Ekim’den bu yana 260’ı 18 yaş altı çocuk olmak üzere yaklaşık 7.040 Filistinliyi gözaltına almış.
Batı Şeria’da İsrail işgal ordusundan ayrı olarak İsrailli yerleşimcilerin de 852 saldırısı olmuş, 2.632 Filistinlinin evine baskın düzenlenmiş. İsrail işgal ordusu ise işgal altındaki Batı Şeria›daki bölgelere 5.386 saldırı düzenlemiş. Bütün bunlar, Hamas’ın olmadığı yerlerde İsrail’in Filistinlilere yönelik saldırıları. Burada karşısında silahlı olarak direnen bir güç yok. İsrail terör ve propaganda makinasının iddialarına gönülden veya yanıltılarak ikna olanlar her şeyin 7 Ekim’de başladığını zannediyor ya. Hamas’ın hiç olmadığı yerlerde 7 Ekim’den öncesinde de durum hiç de farklı değildi.
Devam eden zulüm karşısında süren çaresizlik, çözümsüzlük mutlaka başka aktörlere ve bu aktörlerce ortaya konulacak çözümlere yol açacaktır. İş o ki insanlığı daha beter duruma düşmekten alıkoyarak ihya edecek bu çözüm ortaya çıktığında kim nerede duruyor olacağına dair kendini hizaya soksun.