YSK'nın yol açtığı ve 3 gün ülkeyi gerip lüzumsuz yere gündemi işgal eden kriz, tam da bu tartışmanın zirve yaptığı sırada İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen bir davaya yaradı.
Çünkü kimsenin başını çevirip bu vahim dosyaya bakmaya mecali kalmadı. Aralarında emekli Albay İbrahim Sezer'in de olduğu 16'sı tutuklu 56 şüphelinin yargılandığı davanın 250 sayfalık iddianamesi, milletin gözbebeği saydığı orduda dönen dolapları ve yaşanan kokuşmayı anlatan satırlarla dolu. Sanıklardan 40'ı muvazzaf subay, ikisi general. Diğer sanıklar ise emekli asker veya sivil. Savunma Sanayii Müsteşarlığı Uluslararası İşbirliği Daire Başkanı Ahmet Lütfi Varoğlu ve TÜBİTAK'tan daire başkanı Yücel Çipli de sanıklar arasında. Aralarında generallerin yer aldığı 68 de müşteki var. Çarşamba günü duruşması başlayan korkunç davayı başlatan, 28 Nisan 2010'da Emniyet'e e-maille gelen bir ihbar. Mektupta, bir fuhuş çetesinin yurtdışından kadın getirerek zorla fuhuş yaptırdığı, 18 yaşından küçük kızların ve bu kadınların uyuşturucu bağımlısı haline getirildiği belirtiliyor.
Çeteyle bağlantılı isimlerin dinlenmesi sonucu, şüpheliler İbrahim Sezer ile Zeki Mesten'in TSK mensubu olduklarının belirlendiği kaydedilen iddianamede, şöyle deniyor: "Özellikle TÜBİTAK tarafından TSK için yürütülen projeleri durdurmaya, yavaşlatma veya engellemeye çalıştıkları, casusluk faaliyeti kapsamında elde ettikleri bazı belge veya projeleri yabancı ülkelere pazarlamayı planladıkları, eylemlerine devam etmek amacıyla çalıştıkları kuruma alınacak elemanlar arasına örgüt mensuplarını veya örgüte yakın kişileri yerleştirmeye çalıştıkları anlaşılmıştır."
Örgütün hücre yapılanmasına değinen iddianameye göre, çete kiraladığı evlerde elindeki kadınlarla üst düzey komutanların, subayların ve öğrencilerin fuhuş yapmasını sağlıyor; daha sonra istediği gizli bilgileri elde etmek ve YAŞ sürecinde terfi/emeklilik süreçlerinde kullanmak üzere bunları kaydediyor. Çete, bu şekilde 5 bin kişinin özel bilgilerini elde etmiş. Olay, fuhuş ve şantajla da sınırlı değil. Ayrıca, ucu İsrail'e uzanan ciddi bir casusluk faaliyeti söz konusu. İddianameye göre, örgüt lideri olmakla suçlanan İbrahim Sezer ile diğer şüphelilerin ev ve ofislerinde ele geçirilen dijital veri ve dokümanlardan yaklaşık 165 bini, TCK'ya göre devletin güvenliği açısından gizli belge niteliğinde. Öyle uydurma evraklar değil bunlar. Savcının talebi üzerine Genelkurmay'ın gönderdiği yazıda, belgelerin gizlilik derecelerinin yanı sıra, 'yabancı bir devletin eline geçmesi durumunda yabancı devlete yarar sağlayacak nitelikte olduğu' vurgulanıyor. Askerin terörle mücadelesini sekteye uğratmayı hedefleyen notlar da var belgeler içinde. Mesela "prj.list" isimli excel belgesindeki notta, terör örgütünün dağ kadrosu için tehlikeli olduğundan telsiz haberleşmesini sağlayan projenin durdurulması gerektiği belirtiliyor: 'Dağ kadrosu için tehlikeli, hava yer haberleşmesi kriptolu olacak, durduralım, hiç olmazsa yavaşlatalım, kripto kodlarını ele geçirmeliyiz' deniliyor. 'İnsansız hava aracı' projesinin ise 'en azından yavaşlatılması' isteniyor.
İrticayla Mücadele Eylem Planı için de ifade veren Albay Tamer Zorlubaş'ın İbrahim Sezer'e yazdığı bir notta, çetenin, belgeleri yabancı istihbarat örgütlerine pazarladığı ve bunu yapanları ödüllendirdiği belirtiliyor: "Yunus Projesi'nin tüm detayları, Denizaltı Projesi, Milgem Sonar ve Milpas projeleri Necmi Yıldırım tarafından organize edilerek başarılı şekilde pazarlanmıştı. 20 bin liralık ek ödül diğer personeli de motive edecektir." Ayrıca savaş uçakları, hangarlar, bakım atölyeleri, gizli askerî tesisler, savaş gemileri ve denizaltılar gibi stratejik yerlerin gizlice çekilmiş video görüntüleri ile stratejik silah, savaş araçları, denizaltıların teknik özelliklerine dair bilgiler de belgeler arasında.
Kuşkusuz bunlar henüz iddia ve bu şahıslar TSK'yı temsil etmiyor. Ama bu dava, Balyoz, Sarıkız, Ayışığı darbe planları gibi askerin imajını yerle bir eden girişimlerin arkasında, aslında Atatürk sevdası veya Cumhuriyet'i kurtarma derdinden çok kişisel hırs ve menfaatlerin ne büyük rol oynadığının delili. Bu açıdan, Nokta Dergisi'nde yayımlanan günlüklerinde Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek'in, en darbe heveslisi Şener Eruygur için yazdığı şu satır çok manidardı: "Bana kalsa adamın niyeti ülke yararı değil, kendi yararı. Bu iş bir an önce olsun da nasıl olursa olsun, o da mevkiini korusun." Zaten İsrail'e gizli belge satmanın veya darbe yapmanın Atatürkçülükle ne ilgisi olabilir? a.bilici@zaman.com.tr
ZAMAN