17 Nisan tarihi Filistin halkı için “Esir Günü” olarak anılıyor. Herhangi bir kutlama, şenlik filan yok 17 Nisan’da. Tersine Siyonist İsrail tarafından tutsak edilen Filistinli esirler ve maruz kaldıkları haksızlıklara karşı sürdürülen mücadeleyi geliştirmek üzere bir muhasebe, silkinme ve atılım imkânı olarak değerlendiriliyor. Filistin halkı çok yerinde bir tutum olarak Siyonist işgale karşı direniş yolunda tutsak edilen evlatlarına sahip çıkmayı büyük bir onur ve ertelenemez bir görev sayıyor.
Ortadoğu’nun NAZİ’leri
Filistin halkının yanı sıra Filistin’in özgürlüğü mücadelesine gönül veren farklı ideoloji ve kimlikteki birçok hareket için İsrail, bir aparthaid rejimidir. Yani işgalci kimliğinin yanı sıra ayrımcı ve ırkçı bir rejimdir. Filistin halkına gerek Arap ve gerekse İslami kimliğinden ötürü Siyonist ve Yahudi ırkçılığına dayalı kibrinden ötürü her türlü kötü muameleyi reva gören konsepte, uluslararası literatürde aparthaid rejimi deniliyor. Aynı niteleme sömürgeleştirdiği yerli halka karşı ırkçı-ayrımcı muameleyi kanunlaştıran Güney Afrika rejimi için kullanılıyordu.
Irkçı ve işgalci politikalara zemin hazırlayan her şeyden önce İsrail’in Siyonist kimliğidir. Önce İngiltere sonra da ABD emperyalizminin ileri karakolu olarak İslam coğrafyasının tam ortasına zehirli bir hançer gibi saplanan İsrail işgaline karşı direnmek en büyük ‘suç’ sayılıyor. Kudüs’ü, Mescid-i Aksa’yı, Filistin topraklarını özgürlüğüne kavuşturmak için bütün imkânları seferber ederek direnmenin adı emperyalist ve Siyonist literatürde ‘terör’ olarak niteleniyor. İşgalci Siyonist rejimin bekası adına tutuklama, işkence, infaz, katliam, sürgün, yıkım gibi hemen her türlü zulmü icra eden İsrail; bunları mümkün kılan ve onaylayansa emperyalist Batı’dır elbet.
Bugün işgalci İsrail rejiminin elinde 4.600’den fazla Filistinli tutsak durumundadır. Bu esirlerin 300’den fazlası için İsrail mahkemelerinde açılmış bir dava dahi söz konusu değildir. İdari hapis denilen ve 6 ay süren tutukluluk uygulamalarına İsrail’in herhangi bir sebep göstermesi gerekmiyor. Fakat idari hapis kararını tekrarlamanın önünde hiçbir engel de bulunmuyor. Bu nedenle herhangi bir yargılanma olmaksızın onlarca Filistinli yıllardır esir tutuluyor. 18 yaş altında 300’den fazla çocuk ve 10’dan fazla kadın da işgal zindanlarında tutsak bulunuyor.
Görüşmek İstiyorsan Aşağılanmayı Kabul Et!
Siyonist İsrail, hapishaneleri açıkça NAZİ Kampları olarak kullanıyor. Bir farkla, Gaz Odası uygulamaları yerine Filistinli tutsakları ve yakınlarını ‘yavaş ölüm’e mahkûm ederek. Nasıl mı? Filistinli tutsakların bir kısmı 2x2 metrelik hücrelerde tutuluyorlar. Ailelerinden hiç kimseyi görme imkânları bulunmuyor. Mesela Mahmut İsa tam 13 yıldır bu durumda. Gazze’den İsrail topraklarına giriş yasak denilerek 700’den fazla Gazze doğumlu tutsak aileleriyle görüştürülmüyor. Lakin Batı Şerialı mahkûmlar da aynı muameleye tabiler. Bütün bunlar normal şartlarda aile ziyaretini engelleyen bir yasa olmamasına rağmen icra ediliyor.
“Esir Günü”nde İsrail tarafından tutsak edilen yaklaşık 1.350 Filistinli (şu an sayı 2.000’i buldu.) süresiz açlık grevi başlatırken temelde iki soruna dikkat çekmek istiyorlar: Uzayıp giden idari hapis kararlarının yol açtığı sıkıntı bunun ilki. Limitsiz uzatılan bu hapis kararlarının muhatabı meclis üyeleri, bakanlar, yardım kuruluşları çalışanları oluyor genellikle.
Onur kırıcı muamele ise söz konusu açlık grevinin dikkat çekmek istediği ikinci sıkıntı odağıdır. Filistinli tutsaklar için hapishane içinde, nakillerde ve ziyaretlerde çırılçıplak soyma ve bu durumda elle arama gibi insanlık dışı bir muamele teamül olarak işletiliyor. Annesi, kardeşi, babası, eşi, çocuğu ile görüşmek için sadece tutsak olanların çırılçıplak soyunarak elle aranmayı kabul etmesi de yetmiyor. Aynı şekilde ziyarete gelen aile fertlerinin de bu insanlık dışı muameleden geçmeyi kabul etmesi gerekiyor.
Tutsaklara ve ailelerine görüş için çırılçıplak soyunma dayatması güvenlik amacıyla yapılmıyor. Çünkü görüş denilen şey kalın bir camın ardından ve telefonla yapılabiliyor sadece. Fiziken dokunma imkânı dahi tanınmayan bu ziyaretler aşağılamak, küçük düşürmek ve Filistin halkını onursuzca boyun eğmeye zorlamak için kullanılıyor. Ne tutsaklar ne de aileler bu iğrenç muameleye boyun eğiyorlar. Ancak uzun yıllar birbirini görme hakkından da tamamen mahrum kalıyorlar.
Cuma Sonrası Esirler İçin Saraçhane’ye Yürüyelim!
Siyonist işgalciler, Filistin halkına sadece tankla, tüfekle, fiziki işkenceyle, sürgünle değil bir de bu tür ırkçı-tahakkümcü politikalarla saldırıyorlar. Mescid-i Aksa, Kudüs-ü Şerif ve Filistin topraklarını Siyonist İsrail’in işgalinden kurtarmak üzere en ağır bedelleri ödemeyi göze almış tutsak kardeşlerimiz için bizim üzerimize düşen hiç mi sorumluluk yok?
Evet, dua edeceğiz her daim. Peki, sözümüzle ve eylemlerimizle Filistin mücadelesinin yanında olduğumuzu beyan etmekten bizi alıkoyan nedir? Neden işgal altındaki Filistin topraklarında işlenen zulüm ve cinayetlere karşı el birlik olup Türkiye kamuoyunu harekete geçirmek üzere programlar yapamıyoruz? Rehavet mi, tembellik mi, sorumsuzluk mu, ümitsizlik mi, bilgisizlik mi, çokbilmişlik mi yoksa işi bilip de işe gitmemek mi? Hangi hastalıksa bu ataletin, hangi musibetse bu uyuşukluğun sebebi bunlardan bir an önce kurtulmamız elzemdir. Mesela kimse topu Hamas’a, Hükümete veya başka çevre/cemaatlere atıp yan gelme lüksüne sahip değildir. Hepimiz üzerimize düşeni yapmak durumundayız. Sadece dua ederek sorumluklarımızı ifa etmiş olamayacağımız aşikârdır.
Özgür-Der ve FİDDER yarın, Cuma namazından sonra Fatih Camii’nden Saraçhane Parkı’na doğru bir yürüyüş yapacak. Bu dayanışma eylemine Gilat Şalit’e karşılık serbest kalan ve Türkiye’ye sürgüne gönderilen Filistinli tutsak kardeşlerimizden de katılanlar olacak. Günahlarımızdan arınmak, kardeşlik hukukunun gereğini biraz olsun yerine getirmek için bu Cuma namazından sonra Saraçhane Parkı’nda olalım.