Cumhurbaşkanı Erdoğan uzunca bir süredir İsrail saldırganlığı ve tehdidini dile getiriyor. Nitekim "İsrail'in Lübnan'dan sonra gözünü dikeceği yer, açık söylüyorum bizim vatan topraklarımız olacaktır. Netanyahu hayallerine Anadolu'yu da katıyor" şeklindeki ifadeleri Türkiye’de ve uluslararası alanda geniş yankı uyandırdı. Bu gelişmeler üzerine ana muhalefet partisi lideri Özgür Özel tehdidin boyutuyla ilgili meclisin bilgilendirilmesi talebinde bulundu. 8 Ekim Salı günü İsrail tehdidini görüşmek üzere beş saat devam eden kapalı toplantıda neler konuşulduğunu bilmiyoruz, ancak, toplantı sonrasında Özgür Özel: “Bilmediğimiz bir şey söylenmedi… Erdoğan o sözü, Türkiye’nin en çok konuşulan konusu olan yoksulluk, işsizlik, geçim sıkıntısı olduğu için, Türkiye bunları konuşmasın diye İsrail Türkiye’ye saldıracak lafını ortaya attı. Cumhurbaşkanı eliyle yapılan manipülasyonu milletimize şikâyet ediyorum.” Diyerek konuya bakışını ve partisinin yaklaşımını dile getirdi.
İsrail tehdidiyle ilgili iddialar gerçekten de iç politikaya bakan yüzü üzerinden okunması gereken, kurgusal, Türkiye’deki asıl gündemleri unutturmaya yönelik manipülatif bir hamle midir?
Medyada yazılıp çizilenlere dikkatle bakıldığında tehdit algısının ve İsrail saldırganlığının okunma biçiminin siyasal/ideolojik boyutu kolaylıkla fark edilir. Genel bir kategorizasyon yapılacak olursa seküler diye ifade edebileceğimiz kesimlerin ne İsrail ne de genel anlamda ABD ve Batı’nın bölge politikalarıyla ilgili hiçbir kaygı ve rahatsızlıkları söz konusu değil. Irak’a demokrasi götürdüler, Afganistan’ı ilkel bir yönetimin elinden kurtarıp medenileştirmek istediler, Hamas durup dururken İsrail’e saldırıp sivil, kadın, çocuk falan öldürdü…
Şu anda zannedersem Türkiye’de bir anket yapılsa ve İsrail’in yakın vadede Türkiye’ye fiili olarak saldırma ihtimali sorulsa ankete katılanların büyük çoğunluğu bu ihtimalin düşük olduğunu ifade eder. Ben de öyle düşünüyorum. Ancak, İsrail’in yakın vadede Türkiye’ye saldırmak gibi bir çılgınlık yapmayacağını düşünmek ile İsrail’in ABD/Batıyla eşgüdüm içerisinde yürüttüğü politikaların tüm bölgeyi nasıl bir felakete doğru sürüklediğinin farkında olmak farklı şeylerdir. Erdoğan’ın İsrail tehdidini en üst perdeden dile getirme çabasını bu çerçevede değerlendirmek ve böyle okumak gerekiyor.
İlave olarak, tehdit adresinin somut ifade şekli “Netanyahu veya İsrail” diye söyleniyorsa da siz onu “Batı’nın Ortadoğu Politikası” diye okuyun. İsrail, Batı’nın Ortadoğu karakolu ve zehirli hançerinden başka bir şey değil. Bu politikanın izi sürüldüğünde de karşımıza yüz yılları bulan bir hikâye çıkar. 19.yüzyılda Batının fiili işgal ve sömürge dönemi sona erdi belki ama yakamızdan düştüklerini sanmayın. Ümmet anlayışımızı ve İslami değerlerimizi çözen bütün etnik, mezhep, sınıf, cinsiyet kavgalarının bir ucu Batı’ya çıkıyor.
Türkiye'de; Solculuğun, Kemalizmin, Aleviliğin, Kürtçülüğün, Türkçülüğün yolculuklarına başladıkları noktanın çok uzağında "İslam düşmanlığı" limanına demir atmalarının perde gerisinde bunu planlayan, akıl veren, destekleyen, yönlendiren işte bu eldir. Ayrıca sadece sağ/sol gibi ideolojik gruplar değil; coğrafyamızdaki çevre, kadın, cinsel kimlikler gibi yeni toplumsal hareketlerin de hedefinde bizi biz yapan değerler var.
Coğrafi ufku Misakı Milli, gönül dünyası Batı ile sınırlı olanların bunu anlaması elbette mümkün değil. Ancak, bazı muhafazakâr kesimlerin “E canım İsrail’e çelik de satıyormuşuz, bize niye saldıracakmış” şeklindeki değerlendirmeleri çok daha üzüntü vericidir. İsrail’le her türlü ilişkiyi eleştiri konusu yapalım ama yüz yüze olduğumuz tehdidin bu şekilde tahfif edilerek dalga konusu yapılması ancak sığlık ve ciddiyetsizlikle izah edilebilir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail’in bu topraklarda gözü var diyorsa siz bunu örneğin Suriye’de ağır silahlarla donatılmış Bağımsız bir Kürdistan kurulacak, diye okuyun. Etnik ve mezhep temelli kavgalar körüklenecek, ahlaki yozlaşma faaliyetleri hız kazanacak, ekonomiye saldırılar olacak, iç barışı tehdit eden provokasyonlar artacak diye okuyun.
İsrail’in vahşet ve katliamlarını akbabalar gibi kenarda sessizce “acaba payımıza da bir şey düşer mi” diye ellerini ovuşturarak izleyenlerin yüzüne yansıyan iğrenç tebessümü görmüyor musunuz? Diyarbakır’da veya Kürt bölgesinin herhangi bir şehrinde yapılan İsrail karşıtı gösterilere tepki gösteren, Demirtaş’ın İsrail vahşetini kınayan açıklamasına feveran edenlerin tutum ve davranışları sizin de dikkatinizi çekmiyor mu?
Evet, dikkatinizi çekmek için bazı hususları açıkça ve özellikle vurguladım. Şuna eminim; İsrail’in (siz bunu Batı diye okuyun) derdi Kürtler değil, Aleviler değil, kadınların ezilmişliği değil, özgürlükler değil…
Bilmiyorum belki de toprağımızda gözleri yok ama bizi biz yapan değerlerin tamamını elimizden almak istiyorlar.