Aybike Eroğlu - Fatih Özer / Yeni Şafak
Suudi Arabistan Müftüsü ve Ulema Heyeti Başkanı Abdülaziz Al-i Şeyh, bir televizyon kanalında katıldığı programa telefonla bağlanan izleyicinin sorularını yanıtlarken skandal ifadeler kullandı. İzleyicinin geçtiğimiz Temmuz ayında Mescid-i Aksa’da yaşanan olaylarla ilgili sorusuna, İsrail’e karşı savaşmanın caiz olmadığı yönünde yanıt veren Şeyh, Hamas’ı da terör örgütü ilan etti. Sözlerinde ileri giden Müftü, Hizbullah’a karşı İsrail ordusuyla işbirliği yapılabileceğini ifade etti.
İsrail'e Davet Edildi
Sözkonusu açıklamalar İslam dünyasında büyük tepki toplarken, İsrail de açıklamalara kayıtsız kalamadı. İsrail İletişim Bakanı Eyüp Kara, müftüyü fetvasından dolayı tebrik ederek ülkesine davet ettti. Yaşananlara Türkiye kamuoyu da yoğun tepki gösterdi. Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Zekeriya Kurşun, “Bu fetva dini değil siyasi bir fetvadır. Son zamanlarda bölgede yaşanan gelişmelere, bu fetva ile zemin hazırlanmıştır” dedi.
Makamın adını lekeledi
Gazeteci- Yazar Sibel Eraslan, “Üzerinde konuşmaya bile değmeyecek pervasızca bir açıklamadır” diyerek şöyle devam etti: “Örtüsüz bir çirkinlik olarak görüyorum. Biz 1968’den bu yana İsrail’in hangi şartlarda kurulduğunun şahidiyiz. Filistinliler başta olmak üzere bölgeye kan kusturduğunu bizzat görüyoruz. Sadece Filistin değil tüm İslam coğrafyası ve Ortadoğu İsrail’in zulmünü yaşadı. Suudi Arabistan müftüsünün böyle bir tutumda bulunması son derece çirkindir. Pervasızcadır. Bölge halkına yapılmış bir haksızlıktır. Müftülük dini açıdan önemli bir temsil makamıdır. Böyle temsil makamı yüksek bir makamı lekelemek kelimelerle anlatılamaz. Müslümanlar bundan davacı olur."
Emperyalizmin uşakları
Suudi Arabistan’ın İslami hareketlere karşı yaklaşımlarının düşmanca olduğunu belirten Özgür-DER Başkanı Rıdvan Kaya ise, bu söylemlerle emperyalizme uşaklık edildiğini savundu. Suudi Arabistan’ın genel tavrına dikkat çeken Kaya, “Mısır’da yaşananlara karşı tavrına somut olarak bakıldığında işgalin önünü açmış oldu. Ben genel olarak şunu söylüyorum, İslam dünyasında bir kuşatılmışlık var. Birileri açıkça işgalcilerin yanında yer alıyor. İşgale yakın politikalar izliyor. Suudi Arabistan’da olduğu gibi. Mısır politikasında olduğu gibi. Birileri de sözde İsrail karşıtlığı hakkında savaştıklarını söylüyorlar. İran gibi bugüne kadar İsrail’e tek bir kurşun atmış değiller ama Müslümanları, Suriye örneğinde gördüğümüz gibi katletmeyi sürdürüyorlar. Bu anlamda İslam dünyasına hakim olan bu iki yaklaşımın da İslam milletinin esaretinin nedeni olduğu söylenebilir” değerlendirmesinde bulundu.
Allah Korkuları Kalmadı
Suudi Arabistan’da pek çok İslam aliminin cihatçı denilerek hapse atıldığını hatırlatan Kaya şu değerlendirmelerde bulundu: “Bu uzun yıllardır böyle. Özellikle 11 Eylül’den sonra ABD’nin de yönlendirmesiyle Suudi Arabistan, özellikle İslami hassasiyete sahip alim ve öne çıkan şahsiyetler açısından tam anlamıyla işkencehaneye dönüştü. Bu anlamda Suudi Arabistan’ın genel tavrı çok net. Suudi Arabistan’a odaklanmak yerine genel olarak bölgedeki hakim güçlere ve statükoya baktığımız zaman bunu çok net görürüz. Mısır ve Tunus’ta, Suudi Arabistan açık bir şekilde diktatörlüğü destekledi. Buna karşılık, sürekli bahsedilen kutuplaşmadaki karşı kutup ne yapıyor peki? Örneğin, İran ne yaptı? Suriye’deki İslami hareketi boğdu, katletti. Suudi Arabistan kendisini şeriat devleti ve İran da İslam Cumhuriyeti olarak tanımlıyor. Bu ikili arasındaki kutuplaşma tam olarak esarete sürüklüyor. Bunların zulmünden kurtulmadıkça biz bırakın mücadele etmeyi, ABD ve İsrail ile karşı karşıya bile gelemeyeceğiz çünkü bu dar anlamda hapishaneden çıkamıyoruz. Bu adamların bulundukları konum itibariyle Allah korkusunun kaldığını zannetmiyorum. Bu tür rejimler, baskıcı rejimler olduğu için doğrudan otokratik rejimler olduğu için bu rejimlerde bu tür makamlara gelmek bizatihi o rejimlere hizmet etmekle mümkün. Bu anlamda fetvayı veren müftünün dikkate almamak lazım o zaten bu rejime katkı sağlamak için o makama getirilmiş. Müftü halkın sevdiği ve oyla gelmiş bir kişi değil rejime uşaklık etmek için o makamda bulunuyor.”
Siyasi karşılığı var
İHH İnsani Yardım Vakfı Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Oruç, “Söylenenlerin kendiliğinden söylendiğini düşünmüyorum” diyerek çok önemli bir noktaya değindi. Müftünün fetvasının siyasi karşılıklar için verildiğini belirten Oruç şöyle devam etti: “Siyasiler bunu dikkate alır ama söylenenleri ne halkın ne de sivil toplum kuruluşlarının dikkate aldığını ve değer verdiğini düşünmüyorum. Kimin ağzından çıkmış olursa olsun bu sözlerin karşılığı olmadığını herkes biliyor. Belki zorlama veya siyasi baskıyla söylenmiş olan şeylerdir. Türkçe'de bunun karşılığı yok hükmündedir. Dini siyaset için kullanıyorlar. Kim olursa olsun hayat bir bütün ve doğruları söylemek lazım. Söylemlerin siyasi bir çıkarı olmaması gerekiyor. Bu sözlerin bir İslami kriteri yok. Dinin siyaset için kullanılması olarak söylenen sözler. Doğru bulmuyorum.”
Fetva değil dalalet olur
İlahiyatçı yazar Dr. İhsan Şenocak müftünün fetvasına sert çıkarak, “Bir tarafta bu müftü var öte tarafta ülkesi işgal edildiği zaman medresesindeki talebelere ‘Şimdiki dersimin fiili cihattır’ diyen Ömer Muhtar var. Tabii her şeyden ötesi bu anlayış bu zihniyet bu ümmetin parçalanmasından sorumlu olan zihniyettir. Osmanlı'nın parçalanmasında bu zihniyet vardı. Şimdi ise İsrail’in meşruiyetinin zeminini hazırlıyorlar. Bunun için yapılmış bir beyan bu. Buna fetva denmez. Müftü demek Allah adına konuşan demektir. Kur’an-ı Kerim’e göre Allah da bir müftüdür. Hamas’ı terörist gösteren birisi müftü olabilir mi? Zamanında İran’ın önünü açanlar şimdi Hizbullah’ı ABD ile hesaplaşıyormuş gibi kahraman gösterenler Hamas’ın üzerine yürüyorlar. Hamas’ı yok etmenin planlarını hazırlıyorlar. Bu fetva olamaz bu ancak dalalettir. Bu düşünceler ve sözde fetva sarayın siyasi düşünceleridir” diye konuştu.