Hakan ALBAYRAK yazdı:
AK Parti Hükümeti yol boyunca Gülen Cemaati ile birlikte yürüdü ve bundan hiç gocunmadı. Kadrolarını oluştururken Cemaat’e ziyadesiyle itibar etti (öyle ki bazı kurumlar Cemaat’le anılır oldu), asla ayrımcılık yapmadı. Bilakis, hükümetin ayrımcılık yapmadan yoldaş edindiği Cemaat mensuplarından bazıları, bulundukları kurumları cemaat şubesine dönüştürme hevesine kapıldılar ve Cemaat mensubu olmayan kardeşlerine karşı ayrımcı uygulamalarda bulundular. Fevkalade kirli yöntemlerle ‘rakiplerini’ nasıl tasfiye ettiklerine dair hikâyelerin bini bir para.
‘Her yerde biz olacağız, sadece biz!’ ve ‘Hep bizim dediğimiz olacak, sadece bizim dediğimiz!’ anlayışıyla hareket ederek önlerine çıkan herkesi ezip geçmeye ahdeden bu kadrolar, benimsedikleri siyasete mugayir tavırlar sergileyen ve istedikleri kıvama getiremedikleri MİT Müsteşarı Fidan’a, Dışişleri Bakanı Davutoğlu’na ve bilhassa Başbakan Erdoğan’a uzun zamandır diş biliyorlar. Bunu saklama gereğini de duymuyorlar. Niye diş bilediklerini de alenen anlatıyorlar. Mesela, resmi yayın organları olan ve uluslararası sisteme selam çakmaya yarayan Today’s Zaman gazetesinde Erdoğan’ın nasıl devrilebileceği üzerine zihin jimnastiği yapıyor ve hükümetle yollarını ayıran hususların en başında İsrail’le ilişkilerin yer aldığını, bu ilişkileri bozan hükümete tavır koyduklarını ilan ediyorlar.
Fethullah Gülen’in, İsrail’i Gazze’de ve hatta uluslararası sularda meşru otorite olarak gördüğü malum. İsrail’i memnun etmek için kendi din kardeşlerini bozuk para gibi harcamaktan tereddüt etmediği ve O’nun izinden giden “abiler”in cemaat evlerinde gençleri Mavi Marmara’ya karşı kışkırttıkları da malum. İsrail’in hedef gösterdiği Hakan Fidan’ı basın ve bürokrasideki cemaat kadrolarının nasıl topa tuttuğu da malum. Bunlara ‘Hükümetle kavgamız İsrail’le ilişkilerin bozulmasıyla başladı’ itirafı da eklenince, Gülen Cemaati liderliğinin ‘beşinci kol’ faaliyeti içinde olduğu ve polis yahut yargı teşkilatlarındaki kadrolarını İsrail milisi gibi kullandığı şüphesi ister istemez doğuyor. (İran’la ticaret ve Kürdistan petrolleri parası nedeniyle İsrail ile ABD’nin düşman ilan ettiği Halkbank’a düzenlenen operasyonda elde edilen bazı gizli bilgilerin bu kadrolar tarafından uluslararası sistem ağalarına servis edilebileceği endişesi maalesef yerinde bir endişe.)
Cemaat kadrolarının bürokrasideki tahakküm kavgaları rahatsızlık veriyordu, fakat Erdoğan bunu bir kopuş sebebi olarak görmedi. Fidan’a taarruz ettiklerinde bile, böğrüne hançer saplandığı hissine rağmen, itidalini korudu. O kadrolarla ve genel olarak Cemaat ile aralarındaki meseleleri tatlıya bağlayabileceklerini düşünerek, tepkisini çok sınırlı tuttu. O süreçte bile tatlı jestlerde bulundu onlara. Türkçe Olimpiyatları’nda bir konuşma yapması istendiğinde ‘Siz benim yoldaşıma savaş açtınız, onu üzerinden bana saldırdınız, sizinle işim olmaz!’ demedi, ‘Hay hay’ dedi. Oradaki konuşmasında Gülen’in çektiği sıla hasretine üzüldüğünü ifade etti “Bitsin bu hasret” dedi. Ne var ki Cemaat liderliği bu iyi niyete aynıyla mukabele etmedi. Gülen “Türkiye’ye ne zaman döneceğine bu fakir karar verir” diyerek, tevazu kılıfı içinde ‘racon kesti’. Sonra dershane tartışmasındaki akıl almaz saldırganlık... Erdoğan, Fidan meselesi gibi hayati derecede önemli bir meselede bile itidalini koruyabilmişti; onlar ise dershane meselesinde itidalin i’sine dahî yanaşmayıp topyekûn savaş naraları attılar. Bizzat Fethullah Gülen, cemaat mensuplarına hitaben yaptığı bir konuşmada “Firavun aleyhinizde ise Karun aleyhinizde ise isabetli bir yolda yürüyorsunuz” diyerek, Erdoğan’a “Firavun” ve “Karun” yaftalarını yapıştırdı. Tartışmayı böylelikle bizzat kendisi topyekûn savaş boyutuna taşıdı.
Erdoğan, sık sık, üslubunu kontrol edememekle, Kasımpaşalı olması hasebiyle delikanlılık raconu kesmekten hiç kendini alamamakla suçlanır; ama, “Firavun” ve “Karun” tahriki bile Erdoğan’ı kontrolden çıkaramadı. Fethullah Gülen ve hakaret kampanyası başlatan cemaati karşısında efendiliğini yine bozmadı. Cemaatin tertemiz tabanının hatırına, bugün dahî bozmuyor. Ama bugün gelinen noktada, “O kadrolarla yola devam edebilmek için gayret göstermeye devam edelim” diyecek hali kalmadı.
İsrail adına kendi hükümetlerine başkaldıran, hükümete borçlu oldukları nüfuzlarını hükümete karşı tepe tepe kullanan, dostluk ve vefadan başka bir şeyini görmedikleri Erdoğan’ın altını oymaya kalkışan ve ne yazık ki bu tavırlarından vazgeçebilecekleri ümidini hiç ama hiç vermeyen kadrolar, devletin stratejik noktalarından elbette uzaklaştırılacaktır.
STAR GAZETE