İsrail!

Ali Bulaç
1,5 milyon Filistinlinin yaşadığı Gazze 18 aydır abluka altında. Hakikatte Nazilerinkini geride bırakan bir temerküz kampı söz konusu. Altyapı tahrip edilmiş, elektrik yok, ilaç ve gıda maddelerinin girişi yasak. Temiz su sıkıntısı had safhada.

Bugüne kadar işgal edilmiş topraklar dışında eylem yapmamış, İsraillilerden başka hiç kimsenin kılına dokunmamış olan Hamas, 6 aydır susuyordu. İsrail kaale bile almadı. Barack Obama'nın seçilmiş olması ve yeni yönetimin önümüzdeki dönemde Pakistan-Afganistan bölgesini öncelikli ilgi alanı ilan etmiş olması bazılarını belli belirsiz bir umuda sürüklemiş olabilir. Türkiye'nin de inisiyatif almasıyla belki bir barış olabilirdi. Türkiye, Suriye buna hazırdı. Başbakan Erdoğan haklı olarak "Bu saldırı bize karşı da bir saygısızlık" diyor.

İsrail kimsenin böyle bir umuda kapılmasını istemedi. "Bir cumartesi (şabat) günü" Gazze üzerine ölüm yağdırdı. Bu yazı yazıldığında ölü sayısı 280'i bulmuştu, yaralı sayısı ise 900 civarında idi. Katliam günü (27 Aralık 2008) aynı zamanda "Medeniyetler çatışması" tezini popüler hale getiren Samuel Huntington'un öldüğü gün. Bu tezi ilk ortaya atan da Bernard Lewis adlı bir Yahudi.

İsrail'in ne yapmaya çalıştığını doğru anlamak lazım. Bilinmesi gereken ilk şey şu: İsrail hiçbir söz ve eyleminde samimi değil. Zahiri ile zamiri birbirini tutmuyor. Sebebi basit: İsrail barış istemiyor. Tuhaf gelebilir, İsrail'i korkutan en büyük etken, barış ihtimalinin belirmesi, barışa zorlanması. Barış demek İsrail'in kendi asli toprakları üzerinde yüzde 22'lik bölümde dahi Filistinlilerin varlığını tanıması; yayılma stratejilerinden vazgeçmesi demektir. Dışa yaydığı etkili propagandaya rağmen, Siyonist İsraillilerin bilinç altında "Halksız toprak, topraksız ulus" fikri yatar. Onlara göre Filistin toprakları üzerinde yaşayan bir halk yok, Filistinliler halk filan değil, insan bile değiller. Varlık zincirinde cansızlar, bitkiler, hayvanlar, insanlar, İsrailoğulları ve Tanrı var. İsrailoğulları Tanrı ile insanlar arasında bir halkayı teşkil ederler. Filistinliler, Vadedilmiş Topraklar üzerinde pürüz çıkaran yaratıklar hükmünde, diğer halklarla aynı varlık mertebesinde oldukları bile şüpheli.

İsrail, Tanrı'nın yeryüzündeki emri, arzusu ve yürüyüşüdür. (Ne kadar da Hegelyen ya da Hegel ne kadar Yahudice düşünmüş!) İsrail, Tanrı'yla beraber yürür. Rav Yitshak'a kulak verelim: "Tora öncelikle bir kanun kitabıdır. O zaman kitaba Roş Hadeş-Yeni Ay emrinin verilişinin anlatımıyla başlamak gerekir. Çünkü bu Yahudilerin bir millet olarak aldığı ilk emirdir. Ancak bu şekilde olmamış ve Tora öncelikle Yaratılış'ın anlatımını seçmiştir. Bunun sebebi Tanrı'nın tüm evrenin Yaratıcısı ve tek Hakimi olduğunu herkesin bilmesini sağlamaktır: (Tanrı) Halkına yaptığı işlerdeki kuvveti anlattı- onlara milletlerin topraklarını vermek için. (Teilim 111:6) Diğer milletler, Kenan Ülkesinde yaşayan yedi milletin topraklarını ele geçirecek olan Beni İsrail'i eşkıyalıkla suçladığı takdirde, Beni İsrail onlara: 'Tüm evren Tanrı'ya aittir. Evreni O yaratmıştır ve onu, kimi uygun görürse ona verir. Başlangıçta bu toprakları diğer halklara vermek nasıl O'nun isteği idiyse, şimdi onlardan alıp bize vermek de yine O'nun isteğidir' şeklinde cevap verecektir." (Tora ve Aftara, l. Kitap, Bereşit,1; 1. Yaratılış; İlk Gün, s. 3)

Bu teolojik arka plana göre dünyevi politik ve askerî strateji belirleyen bir devletten asla barış çıkmaz. Nil'den Fırat'a kadarki topraklar üzerinde milletlerin toprakları da bu şekilde ellerinden alınacaktır. Çünkü Tanrı evrenin Yaratıcısı ve tek Hakimi'dir, evren O'nundur, bu toprakları seçilmiş kavme, İsrailoğulları'na vermiştir. İsrail'in tanrısı bu! Veren de O, alan da O!

İsrail ne barış ister ne Nil ve Fırat arası topraklardan vazgeçmek. Filistinli masum sivilleri, çocukları öldürürken 'insan oldukları'nı bile düşünmez. Filistinliler tek bir noktada İsrail'i çileden çıkarıyorlar. Direniyorlar ve diz çökmüyorlar.

ZAMAN