Ahmet Turan Alkan'ın dünkü yazısı arşivlenip saklanmaya değer önemli bir yazıydı. Kitabın tam ortasından konuşmuş Ahmet Turan Hoca. Kürt meselesinin 'muazzam bir siyasi endüstri' olduğunu söylemiş ve çözüm gayretlerini sabote etmek isteyenleri o bildiğimiz kıvrak üslubuyla 'tezgâhlarını zabıtaya kaptırmamak için yaygara yapan işportacılar'a benzetmiş.
Çok doğru. Sağda, solda, ırkçılar arasında, liberaller safında vs. Kürt sorununun devam etmesini isteyen etkili kişi, grup ve kurumlar var. Çünkü o kavga onları aranır hale getiriyor, güçlü kılıyor...
Halbuki Kürt sorununun bir an önce çözülmesi gerekiyor. Bu sorunu çözecek, çözerken de terörün belini kırıp demokrasinin yolunu açacak bir irade ittifakına ihtiyaç olduğu ortada. Parti menfaatlerinin çok üstünde bir durum bu. Ülke meselesi! 12 Eylül rejiminin sırtımıza yüklediği bir beladan bahsediyoruz. Türkiye artık bu yükü kaldıramıyor. Onca insanın hayatını kaybetmesi; arkada gözü yaşlı insanlar bırakması... Kim bu vahim manzaranın devam etmesine tahammül edebilir? Ya güvenliği sağlamak için harcanan milyarlarca dolar? Bu paralar ülke kalkınmasında kullanılsaydı bu ülke hangi ufukları zorluyor olacaktı?
Bu ülkeyi bölmeye hiç kimsenin gücü yetmez. Zaten parçalanma fikrinin makul bir formülü de yoktur. Eskiden Kürtler bir bölgede yaşıyordu; şimdi bu ülkenin her bölgesindeler. Farzımuhal bölünme oldu; bunlar nereye gidecek? 'Ben bu ülkenin çocuğuyum, işim, gücüm, arkadaşlarım burada.' diyenler güven içinde nasıl yaşayacak? Tam bir kâbus! Sosyal bir gerçeğe de dayanmıyor. Ayrıca Kürtler ile Türkler arasındaki evlilik zaten fiilî bölünmeyi imkânsız hale getiriyor. Kime Kürt diyeceksiniz, kime Türk? Üstelik bu iki topluluk da Müslüman. O Müslümanlık ki ırkçılığın köküne ta bin 400 yıl önce kibrit suyu dökmüş. O yüzden Kürtlerle Türkler hâlâ dost hâlâ akraba, hâlâ ortak, hâlâ komşu...
Bu saatten sonra hiç kimse onlarca yıldır sürdürdüğü pozisyonunu koruyarak Kürt sorununa yaklaşamaz. En başta da PKK. Dünya terörle bir yere varmak isteyenlere karşı yekvücut hale geldi. Herkesin canı bir şekilde yandı çünkü. Stalinist bir örgütlenmeyle demokratik hak talep etmek de inandırıcı olmaktan uzak. Bir yandan devletten daha özgürlükçü daha demokrat, daha şeffaf olmasını isteyeceksin; diğer yandan da soğuk savaş döneminden kalma örgütlenmelerle bir yere varacaksın; mümkün değil! Hele devlet 'Kürt sorununun çözümü için mutabakat var' deyip pozisyon değişikliğine gidip çoğulcu demokrasi konusunda adım atıyorsa, terörden medet uman Kürtlerin meşruiyeti kayboluyor demektir. Yeni bir pozisyon almaları şart!
Aslında önemli adımlar atıldı. Kürtçenin serbest bırakılması, Kürtçe televizyon kanalı, Kürtçe dil kursları. Daha ötesi var! Faili meçhul cinayetler konusunda kapsamlı bir dava açıldı. Bugüne kadar Kürtçe ve faili meçhul üzerinden demokratik hak talebinde bulunan bazıları bu gelişmeler karşısında suspus olmuş durumda.
Neden? Çünkü Kürt sorununun devam etmesi bir rantiye sistemi oluşturmuş, bu sorun çözüldüğünde bazılarının fiyakası bozulacak. Makul çözümler devreye girince ışıklar bir anda yanacak ve bazıları ellerindeki cep fenerleri ve başlarındaki kadın çoraplarıyla yakalanmış olacak.
Kürtçülük yaparak tezgâhını siyaset âlemine açanlar ile Kürt düşmanlığı yaparak oy avcılığı yapanlar Kürt sorununun sonsuza kadar devam etmesini istiyor. Öfkeli beyanlar oradan geliyor. Ancak aklıselim sahibi herkes artık akan kanın durmasını, sosyal ve kültürel alanda tam eşitliğin sağlanmasını, devletle milletin barışmasını, terörün beyninin katılımcı demokrasiyle dağıtılarak dünyaya örnek olunmasını istiyor. Kim bu isteğin önünde durabilir ki? NOT: Alkan, terbiyesiz bir Hürriyet yazarının iki Zaman yazarına yaptığı hakareti şu veciz espriyle karşılamış: 'Bunları okurken tabiat tarihi müzesinde camekân ardında sergilenen ilkçağ fosillerinin dile geldiğini görmüş gibi şaşırmadan edemiyorum. Evrim namına büyük kazançtır doğrusu!' Dün de bir başka Hürriyet yazarı yine aynı pespaye üslupla Zaman'a saldırmış, Fethullah Gülen'i yine diline dolamış. Bunlar da medyanın kavgayla beslenen işportacıları. Belli ki meslektaşlıktan da nezaketten de anlamıyorlar. Umurumda değil. Ancak Aydın Doğan'a yazık ediyorlar. Bir adam kendi dahli olmadan bir sürü terbiye yoksunu yüzünden bu kadar çok düşman kazanır mı?
ZAMAN