İşlerine Gelince Yasakçı, İşlerine Gelince Özgürlükçüler!

İstanbul Barosu’nun Müjdat Gezen ve Metin Akpınar hadisesini ifade özgürlüğü şeklinde tanımlamasını değerlendiren Ali İhsan Karahasanoğlu aynı baronun ve benzeri çevrelerin farklı olaylarda nasıl tutum takındığını hatırlatıyor.

Ali İhsan Karahasanoğlu’nun “İstanbul Barosu, Darbecilerin Borusu” başlıklı yazısının konuyla alakalı bölümünü ilginize sunuyoruz:

“… İstanbul Barosu, dün yaptığı açıklamada..

“Aslında ‘suç’ teşkil etmesi sözkonusu bile olmayan ve hakaret de içermeyen ifadelerden soruşturmalar açılarak, ‘burun sürtme cezası’ verilmesi asla kabul edilemez” diyor..

Afedersiniz, beyler..

Siz hakimlik görevi üstlendiniz de, biz mi atladık..

Kimsiniz siz?

Avukat mı?

Hakim mi?

Bırakın..

Bir şeyin suç olup olmadığına, hakimler karar versinler..

Görüşünüzü açıklıyorsanız..

Buyrun, yalanlarınızı sıralayın..

Cevaplarını suratınıza yapıştırayım..

Ne imiş?

“Eleştiriler, ‘şok edici’ bir nitelik taşısa dahi, ifade özgürlüğü kapsamında”imiş..

Eleştiri imiş..

Ne eleştirisi beyler?

Hangi eleştiri?

“Ayaktan sallandırma”nın neresi eleştiri?

“Mahzende zehirleyerek öldürme” ne eleştirisi?

“Kötü son”la yapılmak istenen eleştiri ne?

Söyleyin de bilelim..

Sahi, ifade özgürlüğüne bu kadar inanıyorsanız..

İçinde sallandırma olmayan..

Zehirlenerek öldürmeden bahsedilmeyen..

“Kötü son” tehdidi içermeyen, M. Kemal’e yönelik her eleştiride, niye hop oturup, hop kalkıyorsunuz?

Baronuzun yönetim kurulu üyeleri, niçin savcılıklara koşup, “Savcı amca.. Bunları hapse tıkın” diye ağlaşıyor?

İfade özgürlüğü ise..

İfade özgürlüğüne en çok ihtiyacımız olan konu, içinde küfür barındırmayan, tarihi gerçekleri anlatmaktır..

Siz bu alanda ne yapıyorsunuz?

Yönetim kurulu üyenize, kurum avukatınıza para verip, “Şu adamın konuşmasını, yazısını ihbar et.. Tıktır içeriye” diyorsunuz..

Duruşmalara gelip, “Hâlâ bu adamın biletini kesmediniz mi?” diye hakimi sorguya almaya kalkıyorsunuz..

Ama sıra, halkı isyana çağırma ile ilgili soruşturmalara gelince..

“İfade özgürlüğü, şok edici açıklamaları da kapsar” diyorsunuz..

Ben size söyleyeyim..

Deneyin bakalım, “ayaktan sallandırma”yı da görelim..

15 Temmuz’da birileri denedi..

“Ayaktan sallandırma” amacıyla yola çıktılar..

Şimdi cezaevlerinde sallanıyorlar..

Bir tarihte de.. “Mahzende zehirleme”yi denemişlerdi..

Şimdi mahzenlerde hesap veriyorlar..

“Kötü son” ile tehdit etmişlerdi..

“Kötü son” yakalarına yapıştı, bırakmıyor..

Darbecilerin borusu olmaya soyunan İstanbul Barosu, aynı açıklamada, bakın neler diyor:

“Ceza muhakemesinde örneği görülmeyen bir uygulama ile ‘mevcutlu’ olarak sorguya götürülmesi, hukuk okuryazarlığının dahi kabul edemeyeceği uygulamalardır.”

Vay vay vay..

Siz Akit TV’den Ahmet Keser için aynı talepte bulunduğunuzda..

Akit TV’de konuşma yapan Ahmet Maranki için, tamtam dansı yapıp, benzer taleplerde bulunurken..

10 Kasım’daki yayınını beğenmediğiniz Akit sorumluları için, savcılığa mevcutlu olarak ifadeye getirilme baskısında bulunurken..

“Mevcutlu ifadeye gitme” vardı da..

Şimdi mi kalktı?

Dahası var..

20 yaşındaki bir kız, M. Kemal için bizim de hoşumuza gitmeyen bir cümle sarfetti diye..

İşi abartıp..

İfade özgürlüğü vesair söylemleri unutup..

Darbeciler için yaptığınız “Eleştiri şok edici olabilir” savunmalarını unutup..

Tutuklatanlar, cezaevine koyduranlar, siz değil misiniz?

Tarihçi Mustafa Armağan’ı mahkum ettirmek için çabalayanlar sizler değil misiniz?

 

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!