"İşlerimizi sadece Allah rızası için yaparız..."

6 Şubat depremlerinde İslami kuruluşların üstlendiği sorumluluğu hatırlamak için Haksöz Dergisi tarafından gerçekleştirilen röportaj serisi oldukça önemli bir boşluğu dolduruyor.

HAKSÖZ HABER

Türkiye tarihinin en büyük deprem facialarından birisi olan 6 Şubat depremlerinin üstünden bir sene geçti. Depremin yaraları hala sarılmaya çalışılıyor. 50 binin üstünde insan hayatını kaybetti. 100 binin üzerinde yaralı tedavi altına alındı.

Türkiye toplumu deprem döneminde büyük bir dayanışma örneği sergiledi. Türkiye’nin dört bir yanından insanlar depremzedelere yardımcı olabilmek için seferberlik başlattı. İslami kuruluşlar ise bu seferberliğin organizasyonunda başrolü oynadı. Ümmet coğrafyasının çok farklı ülkelerinden Türkiye’ye destek kampanyaları düzenlendi.

Sol-Kemalist çevreler ise Türkiye yaralarını sarmaya çalışırken Müslümanları ve mültecileri hedef alarak depremden aylar sonra gerçekleştirilecek olan genel seçimlerde siyasi rant elde etmeye çalıştılar. Haksöz Dergisi o dönemde İslami kuruluşların sahadaki aktif çalışmalarına dikkat çekmek için bir soruşturma gerçekleştirdi.

Depremin birinci yıldönümünde “Deprem ve İslami Kuruluşların Şahitliği” başlıklı soruşturmanın ilk kısmını Haksöz Haber okurları için aktarıyoruz. Bugünkü röportajlarda İyilikte Yarışanlar Derneği, Fetih Vakfı ve İhvan Der’den yetkili isimler sorulara cevap veriyor.


HAKSÖZ DERGİSİ / Mart 2023

Deprem ve İslami Kuruluşların Şahitliği

Tabiî afetlerde yardıma muhtaç insanlara ulaşmak konusunda hassaten İslami duyarlıklı STK’ların oldukça aktif olduğu izahtan varestedir. Büyük bir yıkımın yaşandığı Kahramanmaraş merkezli depremlerde de bu durumu bütün bir ülke olarak müşahede ettik. AFAD, Kızılay, belediyeler, itfaiye, sendika ve madenci ekiplerinin yanında bölgede en aktif çalışan gruplar İslami STK’lardı. Dinin mazlum ve muhtaç insanlara ulaşmayı emreden mesajlarının İslami kuruluşlarda bir yardım seferberliği olarak karşılık bulduğunu ve bu seferberliğin organize edilerek sahaya samimi ve özverili bir şekilde yansıtıldığını söyleyebiliriz. Kahramanmaraş depremlerinde yaşanan büyük felaketin yansımalarını bizzat sahada olan, arama-kurtarma ve yardım organizasyonları içinde bulunan kuruluşların temsilcilerinde görmek istedik. Böylece bu çalışmalar belleğimizde yer etsin ve -Allah muhafaza- başka felaketler söz konusu olduğunda teşvik edici ve uyarıcı yönleriyle yeni seferberliklere rehber olsun.

Deprem bölgelerinde aktif olarak çalışan çok sayıda kuruluş var. Dergimizde hepsine yer vermek ve o kıymetli çalışmalarını okuyucularımıza da iletmek isterdik. Ancak yer sorunu nedeniyle ilk etapta ulaşabildiğimiz kardeş kuruluşlarımıza soruları ilettik. Kimisi bölgede devam eden çalışmalarından ötürü cevap yazmaya vakit dahi bulamadı. Bunca yoğunluğun içinde sorularımıza cevap veren, hiç vakit bulamayıp bize dönüş yapamayan ve bizim ulaşamadığımız bütün kuruluşlara, bünyelerinde gece gündüz bilmeden koşuşturan mensuplarına teşekkür ediyor; Rabbimizden iyiliklerinin bereketlenmesini niyaz ediyoruz. “Rabbimiz bir daha böyle bir afet göstermesin!” duamızla birlikte sizleri İslami kuruluşların deprem bölgesindeki şahitlikleriyle baş başa bırakıyoruz.

•             Kısaca yardım biriminizin kuruluş amacını; sizi arama-kurtarma veya yardım seferberliğine sevk eden dinamikleri anlatır mısınız?

•             Deprem bölgesine ne zaman vardınız? Orada bulunduğunuz sürece yaptığınız çalışmalar hakkında bilgi verir misiniz?

•             Kahramanmaraş depremleri özelinde genel izlenimlerinizi, gördüğünüz sorunları/sıkıntıları, örneklikleri paylaşabilir misiniz?

•             Yardım konusu hassasiyet içeren bir konu. Bu konuda nelere dikkat edilmesi; ahlaki boyutları açısından nasıl bir usul izlenmesi gerekir?


Fatih Taşkıran / İyilikte Yarışanlar Derneği

1) İyilikte Yarışanlar Derneği (İYAD) olarak 2017 yılında Arakan bölgesindeki soykırım girişimleri nedeniyle meydana gelen büyük insani krize müdahale edebilme amacıyla kurulduk. Kurumsal bir kimlik kazanmamızın ardından, dünyanın farklı acil yardım ve insani kriz bölgelerinde insani yardım faaliyetleri yürütmeye başladık. Kriz bölgelerinde sahada gerçek eksiklikleri tespit etmek ve hayırseverlerin bağışlarını ihtiyaç sahiplerine ulaştırabilme gayreti güdüyoruz.

Kahramanmaraş merkezli depremde gördüğümüz gibi sivil toplum kuruluşları sahada seyri değiştiren bir rol üstlendiler. Dünyanın birçok bölgesinde, savaşların, soykırımların ve bunun yanında doğal afetlerin devam ettiğini görüyoruz. Ulaştırdığımız yardımların yanı sıra, sahadaki varlığımızın da mağdurlar için önemli bir manevi destek olduğuna inanıyoruz.

2) Bölgeye depremin bir gün sonrasında ulaşabildik. Evlerini kaybeden ve evlerine giremeyen çok fazla insan olduğunu bildiğimiz için aşevi kurma çalışmalarına yöneldik. Bölgeye ulaşmamızın ardından çok kısa bir süre içinde aşevlerini çalıştırmaya ve sıcak yemek dağıtımına başladık. Aşevi için kurduğumuz alanlara farklı kalemlerde yardımların ulaşmasıyla bu konumlar aynı zamanda bir yardım dağıtım merkezine dönüştü.

Hatay ve Adıyaman’da toplamda 4 adet aşevi kurulumu gerçekleştirdik. Farklı derneklerin oluşturduğu ortak koordinasyon merkezlerinde giyim, hijyen, ısınma malzemelerinin dağıtımını gerçekleştirdik. Depremzedelerin ihtiyaçları doğrultusunda kişisel temizlik merkezi de oluşturduk.

3) Sivil toplum kuruluşları inisiyatif alma yetenekleri oldukça fazla olan örgütlenmelerdir. Türkiye merkezli sivil toplum kuruluşlarının afet tecrübelerinin yüksek olması ve yüksek inisiyatif kabiliyetleri hızlı bir şekilde bölgeye ulaşıp çalışmaya başlayabilmelerini sağladı. Tabiî ki kamu örgütlenmeleri gibi kapsamlı bir çalışma ortaya koymasalar da ne yapacaklarını bilerek ve kapasiteleri ölçüsünde başarılı bir sınav verdiklerini söyleyebilirim.

Felaketin boyutunu hesaba kattığımızda belki de ömrümüz boyunca böylesi bir durumla bir daha karşılaşmayacağımızı düşünüyor ve umuyorum. Fakat bölgeye ulaşan sivil toplum kuruluşu üyeleri ve gönüllülerinin soğukkanlılıklarını koruduklarını ve ne yapacaklarını bilen bir tarzda hareket ettiklerini söyleyebilirim.

Depremin ilk günlerinde kamu kurumlarının çalışmaları yönünden bir zafiyetin ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Sivil toplum kuruluşları bu boşluğu ellerinden geldiğince doldurma işini cesurca ve başarılı bir şekilde üstlendiler. Sivil toplum kuruluşları en nihayetinde devlet dışı örgütlenmelerdir. Ve varoluşsal olarak kamu dışı alanda kendine yer bulduğu ölçüde insanların en temel haklarını savunmak ve onları desteklemek için varlar. Ben bu felaketin sivil toplumun önemini ve nasıl bir boşluğu doldurma gayesinde olduğunu çok güzel ortaya koyduğunu düşünüyorum.

Sivil toplum aktörleri kendi tecrübeleri ve imkânları ölçüsünde, insanların hayatta kalabilmesi, barınma, ısınma, açıkta kalmama gibi haklarını telafi edebilmek adına mücadele ettiler ve ediyorlar. Fakat sadece kendi gönüllülerini ve üyelerini organize ederek bu çalışmayı gerçekleştirebiliyorlar. Sahadaki ihtiyaçların tespiti, tüm organizasyonların koordinasyonu gibi konularda ise eksik kalıyorlar. Örneğin, felaketin ilk zamanlarında sahadaki ihtiyaçlar her sivil toplum kuruluşunun kendi çevresi tarafından duyuruluyor ve bir süre sonra talepler doğrultusunda bölgeye gelen yardımlar belli kalemlerde yığılmalara sebep olabiliyor. Sivil toplumun kendi arasında bir koordinasyon kuramamasının veya bunun imkânsız oluşunun bir sonucu olarak böyle problemler çıkabiliyor.

Sahada gözlemlediğim bir şey de aslında genel bir soruna işaret ediyordu. Sahada elindeki imkânlarla bireysel olarak gelen ve bir şeyler yapmak için uğraşan çok sayıda insan vardı. Bu insanlar bir sivil toplum kuruluşunun üyesi değillerdi. Bu nedenle organize bir yapının içinde güçlerini ve emeklerini tam manasıyla ihtiyaç sahiplerinin hayrına kullanamadılar. Birkaç gün bölgede bulunan birçok gönüllü, gerçek manada verimli olamadan bir süre sonra yaşadığı yorgunlukla evine döndü. Bu insanların sivil toplum kurumlarına kazandırılması veya bugüne kadar neden kurumsal bir yapının üyesi olmadıklarını düşünmek, tüm bu süreç sonunda sivil toplum önündeki engelleri de masaya yatırmak gerekiyor.

Depremden etkilenen kişilerin kırsal bölgelere göç etmesi ve dağılması da yardımların ulaştırılmasındaki sorunlardan biriydi. Depremin vurduğu şehir merkezleri büyük oranda boşaldı ve halk taşraya hızlıca göç etti. Mağdurların dağınıklığı yardımların ulaştırılmasını ciddi manada aksattı. STK’lar hızlıca bölgeye yardımları aktardı fakat yardım merkezleri ya da toplanma alanları oluşturulamadığı için, bu yardımların mağdurlara aktarımı zaman aldı.

Bölgeye ulaşan bazı yardımların dağıtımında yapılan hatalar, bu yardımların heder olmasına yol açtı. Ortalığa saçılan giyim malzemelerinin açıkta kalması, ıslanması gibi durumlar yaşandı. Bunların güzel bir şekilde istiflenmesi, kalanların ihtiyaç sahibi farklı yerlere yönlendirilmesi akıllıca olurdu.

Deprem bölgelerinde açlık, susuzluk gibi problemler neredeyse hiç yaşanmadı. Bunda STK’ların kısa bir sürede bölgeye paketli su ve yiyecek ulaştırması etkili oldu.

Depremzedelere yönelik psikolojik ve manevi desteklerin önemli olduğunu, sivil toplum olarak bu konuda da kapsamlı bir çalışma yapmamız gerektiğini düşünüyorum.

4) Enkazdan çıkan insanların görüntülerinin paylaşılmaması noktasında sivil toplumun hassas davranmadığını düşünüyorum. Bu noktadaki mahremiyetin her zaman dikkat edilen ölçüde olması gerekirdi.

Bugüne kadar yapılan çalışmalar “acil yardım” kapsamındaydı ve yaşanan şok hali hepimize sirayet etmişti. Bu nedenle sahada bazı plansızlıklar ve düzensizlikler bir şekilde tolere edilebiliyordu. Fakat bundan sonra, durumun biraz da sakinleşmesinin ardından yardım çalışmalarında “ahlaki” konuların daha fazla gündeme geleceğini ve tartışılacağını tahmin edebiliriz. Bu nedenle İslami sivil toplum kuruluşları kendilerine yakışır şekilde bir hareket metodu oluşturmalı ve bu meseleyi kendi içlerinde bir gündem maddesi yapmalıdırlar. 


Yılmaz Bulat / FETİH VAKFI

İnsan olmanın en şerefli ve en mükemmel hali, yaratılma gayemiz olan Rabbimize kulluk ile gerçekleşebilir. Bizler Kur’an ve Sünnet’in rehberliğinde kulluk vazifemizi yerine getiririz. Sorumluluklarımızın kişisel ibadetler ile sınırlı olmadığının, aksine toplumsal boyutları da içerdiğinin bilincindeyiz. Bu düşünce ve hareket yüzlerce yıllık sosyal hayata yön vermiş ve insanlık felah bulmuştur. Bizler de sivil toplum kuruluşlarının sosyal görevleri paralelinde toplumsal sorumluluklarımızı yerine getirmek için Fetih Vakfı bünyesinde faaliyet göstermekteyiz.

Bu doğrultuda vakfımız yönetimi, görevli ve gönüllülerimizin katılımlarıyla AFAD koordinasyon ve denetiminde mutat olarak gerçekleştirilen ilk yardım acil müdahale eğitimlerine katılarak gerekli sertifika sürecini sağlamış ve olası afet durumlarına sivil bir yapı olarak da hazır hale gelmiştir. Bu konuda insan kaynağı afetin büyüklüğüne göre büyük bir önem kazanmaktadır.

Vakfımız gerekli araç-gereçleri AFAD uzman arama-kurtarma birimlerinin yönlendirmesiyle temin etmiş, oluşturulan ekiplerin profesyonel ekipmanlarla desteklenmesine yönelik projeleri hayata geçirmiştir.

İlk mobil ekibimiz deprem bölgesi Hatay-Antakya’ya 6 Şubat sabahı 06.30’da ulaştı. Koordinasyon ekibimiz aynı gün öğle saatlerinde, ikinci arama-kurtarma ekibimiz de akşam saatlerinde bölgeye intikal etti. 8 Şubat sabahı üçüncü ekibimiz de bölgeye ulaştı.

  • Reyhanlı yakınlarında aktif olan ve depremde hasar almayan aşevimizden kahvaltı ve akşam yemeği çıkartarak Antakya Vali Göbeği mevkiinde oluşturduğumuz merkezde dağıtım yaptık ve bu noktada hazırladığımız çorbayı sıcak olarak servis ettik.
  • Ekiplerimizin konuşlandığı Hatay İl Müftülüğü çevresinde, afetin ilk günlerinde Konya ve Kütahya itfaiyeleri ile organize olup yoğun bir şekilde arama-kurtarma çalışmalarına katıldık. Sonrasında afetzedelerin cenazelerinin alınması doğrultusunda çalışmalara devam ettik.
  • İstanbul, Bursa, Ankara, Sivas, Batman gibi illerden gelen gönüllüleri organize ederek bölgemizde sıcak yemek ve gıda dağıtımı çalışmamıza dâhil ettik.
  • Bağışçılarımızdan gelen gıda, sağlık ve temizlik ürünleri ile battaniye vb. yardımları tespit ettiğimiz ihtiyaçlar ve yönlendirmeler doğrultusunda gerek bölgedeki afetzedelere gerek bölgede kurulan çadırlara ve gerekse mobilize ekiplerimiz vasıtasıyla civar ilçe ve köylere ulaştırdık.
  • Sivil toplum kuruluşu olarak ilgili kurumlara şeffaf, bağışçılarına hesap verebilir olmayı ve ihtiyaç sahiplerini incitmeden yardım ulaştırmayı şiar edindik. Bu meyanda çalışmalarımızı tüm sorumluluklarımızın bilincinde yapmaya gayret gösterdik.

Bu denli büyük bir afette yaşanılan aksaklıkların çalışmayı durdurmaması ve yeni bir organizeyle faaliyetlerin daha verimli devam ettirilmesi adına pozisyon alınabilmesi parçası olduğumuz bütünün hareket kabiliyeti açısından önemlidir diye düşünüyor ve çalışmanın tüm paydaşlarına teşekkürü bir borç biliyoruz.


Ali Sarıhan / İhvan-Der Başkanı

1) İHVAN-DER (İlim Ahlak ve Kardeşlik Derneği) 2008 tarihinde kurulmuş İslami hassasiyeti olan bir dernektir. Daha çok toplumun İslami yaşamını tekrar ihya etmek ve takva eksenli bir topluma dönüştürmek için davet çalışmalarına önem veriyoruz.

Farklı zamanlarda İslam toplumunun yaşamış olduğu buhranları dikkate alarak dernek yönetimine bağlı yardım komisyonunu da davet çalışmamızın bir parçası haline getirdik. İslami yardım kuruluşları ile birlikte dünya Müslümanlarının kanayan bölgelerine yardımlar ulaştırdık. Ve özelde Türkiye’de de özellikle deprem, terör olayları mağdurları ve başta ilimiz Diyarbakır’dakiler olmak üzere ihtiyaç sahibi ve yetim ailelere yardım ulaştırmaya çalışıyoruz. Kahramanmaraş merkezli depremde de aktif hizmet etmeye gayret ettik. Bunları şu saiklerle yapıyoruz:

  • Allah’ın (cc) rızasını kazanmak.
  • Yeryüzünde mazlum ve yardıma muhtaç hiçbir insan kalmayıncaya kadar mücadele edilmesi gerektiğine inanmak.
  • “Bir insanı kurtaran tüm insanlığı kurtarmış olur.” inancına sahip olmak.
  • Merhameti düstur edinmiş bir dinin müntesibi olmak.
  • Herhangi bir coğrafyadaki Müslüman kardeşlerimizle bir duvarın kerpiçleri gibi bir olduğumuz iddiasını pratikte ispat etmek.
  • Ve en nihayet bu hizmetin de cihadın bir parçası olduğuna inanmak.

2) Deprem bölgesinde yaşadığımız için doğal olarak depremzede olduk. Hemen ilk gün koordine olarak Diyarbakır merkezde enkaz bölgelerine ve toplu kalınan yerdeki ailelere çorba, yemek ve hazır gıda ulaştırdık. Daha sonra yardım komisyonunca üç birim olacak şekilde bir görev paylaşımı yapıldı. İki ekip Diyarbakır ve Adıyaman merkezli koordinasyon ve saha tespitleri ile yardım ulaştırma çalışmalarına başlarken, 11 kişilik tam teçhizatlı üçüncü ekibimiz Adıyaman’da AFAD ile koordineli olarak arama kurtarma faaliyetine katıldı.

Süreç içerisinde Diyarbakır ve Adıyaman’da (İnsan Vakfı ve İyilik-Der ile koordineli olarak) 4 TIR, 15 araç ve onlarca gönüllümüz ile 1170 battaniye, 2790 yeni kıyafet, 5320 bebek bezi, 1043 atkı, bere, çorap, 100 ısıtıcı, 200 hijyen paketi, 150 gıda kolisi, 200 adet oyuncak dağıtımı yapıldı. Gün itibari ile hem insan gücü olarak hem de ayni-nakdi yardımlarımıza devam etmekteyiz.

3) Genel olarak bir felaket ilk gerçekleştiğinde insanın rutin programını ve dengesini değiştirir. Buna ciddi acılar da eklenince insan ne yapacağını bilemez hale gelir. Hatta anlık veya devamlı ciddi travmalar yaşanabilir. Bu halde olaya müdahale zamanı ve şekli değişiklik gösterebiliyor. Organizeli ve planlı yapılar bu tip olaylara daha serinkanlı yaklaşabilirler. Devlet organları tam olarak planlı yapılardır. İslami cemaatler ve yardım kuruluşları da bu konuda ciddi teşkilatlı yapılara sahiptirler.

Ancak Maraş depreminde başta devlet olmak üzere tüm kuruluşlar yetersiz kaldı. AFAD, Kızılay gibi devlet kuruluşları yıkımın büyüklüğü ve alanın genişliği karşısında her yerde beklenen müdahaleyi yapamadılar. Alanın çok geniş olması bazı güvenlik zaaflarına da yol açtı. Ayrıca sosyal medya gibi platformlarda yanlış ve yalan haberlerin yayılması koordinasyonda sorunlar doğurdu, ciddi anlamda demoralize olundu. Devlet kurumları ana arterlerde deprem sabahında iş başında idiler ama perifer başta olmak üzere tüm bölgede ciddi eksiklikler vardı. Bu anlamda yardım kuruluşlarımız ve arama kurtarma ekipleri devasa işler çıkardılar. Özellikle İHH hem arama kurtarma hem de yardım faaliyetlerinde oldukça koordineli hareket etti. Tüm ülkeden bir yardım akışının gerçekleşmesi ise insanımızın büyük afet karşısındaki dayanışmasını göstermesi açısından önemliydi. Öte yandan kötü niyetli, ırkçı ve yalan üzerine konuşan kimselerin böyle bir afette bile vicdansızlıklarını sergilediklerine şahit olduk. Bu vicdanını kaybetmiş kişi ve kesimlerin hiç olmazsa afet dönemlerinde nasıl engellenebileceği konusunda resmî kurumların ciddi ciddi düşünmesi gerekir.

Bununla birlikte afetlerde bölgeyi bilen insanların emniyet, arama kurtarma ve koordinasyon faaliyetlerinde ciddi rol almaları gerektiği görülmüş oldu.

Afet bölgesinde aktif çalışan ve koordineli olan her yapı bir şekilde güzel bir hizmet gördü. Uhrevi saiklerle çalışan kurumlarımızın ise belirgin bir şekilde öne çıkan bazı farkları vardı. Örneğin:

  • Yüce bir amacı olmayan insan, yorulunca o işi bırakarak dinlenmeye ihtiyaç duyar. Ama bu depremde gördük ki İslami kuruluşlar bir insanı enkazdan çıkarmanın tüm insanlığı kurtarmak demek olduğunu bildiklerinden gece gündüz çalışmalarına rağmen yorulmak nedir bilmiyorlardı. Daha profesyonel arama kurtarma ekipleri, yabancı ekipler dâhil, neredeyse saatte bir mola vermek zorunda kalıyorlardı. Bu tabiî normal, insani bir meleke ve yadırganmaz. Ama imanlarını merkeze alan ekipler bazen 12 saati bulan kesintisiz ve verimli bir çaba içerisine girebiliyorlardı.
  • İslami kuruluşlara mensup gönüllüler bazen günde 2-3 saat ve soğuk kış şartlarında arabalarında veya iyi bir ihtimalle ısıtıcı olmayan okul sınıfında bir battaniyeyle az uyumakla iktifa ediyorlardı. Bu, o şartlarda gerçekten kolay bir şey değildi.

Afet bölgesinde İslami kuruluşların ilk gün itibari ile tüm bölgeyi kuşattığını gözlerimiz ile müşahede ettik. Bu, insanımıza iyi anlatılmalı ve karşılıksız çalışmaların amacı iyi işlenmelidir.

4) İslami sivil toplum kuruluşları olarak biz Allah’ın emri gereği hizmet ederiz. Yaptıklarımız için kimsenin takdirine ihtiyacımız yoktur. Allah (cc) razı olsun, yeter. Bununla beraber işten sadece hizmetler etkilenmiyor; ilk olarak afeti yaşayan etkileniyor. Biz etkilenene destek olmaya çalışıyoruz. Bu noktada etkilenenin hukukuna riayet etmek zorundayız ki şunlara dikkat edilmeli:

  • Yardımcı olduğumuz kişi, aile ve kuruluşları fotoğraflama ve çekimlerde hassasiyet şarttır. Mümkünse yardım alanın yüzü tanınır olmamalı.
  • Yardım edilen acınacak durumdaymış gibi davranılmamalı.
  • Aile yapısına, onuruna veya inanç ve prensiplerine dokunacak hareketlerden kaçınılmalı.
  • Yaptıklarımızı eğer kamuoyuyla paylaşacaksak günlük yapılanları bir bültenle yayınlamalıyız. Video veya fotoğraf paylaşacaksak kendi arkadaşlarımızın organize oldukları, malzeme taşıdıkları, moloz kaldırdıkları vb. durumları paylaşabiliriz.
  • Süreç çok şeffaf olmalı ve kayıtlar muntazam tutulmalı.
  • Kamuoyuna rutin bildirimler ve detaylı açıklamalarımız olmalı.
  • Emanet alınan yardımlar konusunda çok hassas olunmalı.

Yorum Analiz Haberleri

Gazze katliamında ABD'nin rolü
Endonezya’da “Değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen” madde: Filistin davası
"Mustafa Kemal'in askerleri"ne ne zaman dur diyeceğiz?
Gazze katliamı ve Hasbara’nın iflası
Medyadaki ahlaksızlığa neden göz yumuluyor?