Hollanda mahkemesi dün aldığı bir kararla, İslamı faşizmle kıyaslayan, Hz. Peygambere “barbar” yaftası yakıştıran Hollandalı politikacının bu yolla dine hakaret etmediği hükmüne vardı. Mahkeme bu yolla politikacının ifade özgürlüğünü kullandığına hükmetmiş oldu.
İslam söz konusu olduğunda “ifade özgürlüğü”nün çok cömertçe esnetilmesinin Hollanda mahkemesine özgü bir durum olmadığını söylemek aceleci bir hüküm olmasa gerek.
İfade özgürlüğü söz konusu olduğunda Batının sancılı dönemlerden geçip özellikle kiliseye karşı verilen mücadelenin sonunda ulaştığı bir merhale olarak bu tutumu anlaşılabilir saymanın imkansız olduğunu söylemeye bilmem gerek var mı? Seküler Batının dine karşı tutumu ne düzeyde olursa olsun söz konusu İslam olunca tarihsel, dini ve kültürel bağlamda en azından şimdiye kadar var olan 'özel ilişkisi'ni göz ardı ederek nötr yorumlar yapamayız.
Daha birkaç yıl önce Papa'nın İslamla ilgili sözleri tam da bu söylediğimizle alakalı bir durumdu. Papa'nın İslama hakaret olarak algılanan sözleri daha çok Hristiyan Avrupa kimliğini tahkim etmeye yönelikti ve Avrupa kimliğini yeniden tanımlama girişimiydi.
Bu tahkim edilmesi gereken Avrupa kimliği sadece kilise açısından önemli bir husus değil. Tahkim edilmesi gereken kimlik seküler Avrupa için de geçerli. Birbiriyle çelişik gibi görünse de her iki Avrupa kimliği (Hristiyan ve seküler) için İslamın ötekini oluşturuyor olması gerçeği anlaşılmadan mahkemenin ifade hürriyeti konusunda cömert tavrı anlaşılamaz. Hristiyan Avrupa kimliğini bir öteki olarak İslam üzerinden yeniden inşa etmeye çalışan Papa ile Hz. Peygamberi barbarlaştırarak seküler Avrupa bilincini sürdürmeye çalışan çevrelerin ortak paydada buluşmaları, tarihsel tecrübe ve kültürel kodlarında aranmalıdır.
Hristiyan Avrupa ile buna karşı verilen mücadele sonunda elde edilen seküler Avrupa geniş anlamda Batı medeniyetinin İslam karşısındaki duruşlarında temel bir farklılık yok. “Hristiyan yurdu Avrupa”nın düşmanı “dinsiz Müslümanlar”la, medeniyet düşmanı “barbar” ya da daha güncel ifade ile demokrasi-özgürlük düşmanı terörist İslam (dünyası) tanımı aynı kimliği inşa etmeye yönelik bir ötekileştirmeye işaret eder.
Burada hemen akla gelen aynı ifade özgürlüğü benzer biçimde diğer dinlere karşı da esnetilebilir mi sorusudur. Bu sorunun daha doğru ifadesi; neden İslam söz konusu olduğunda bu denli saldırganlaşıyorlar? Budist olmasalar bile başka dinler söz konusu olduğunda neden daha “sevecen” yaklaşıyorlar? Çünkü İslam sadece Hristiyanlık açısından değil Avrupa kimliği açısından da 'öteki' olanı temsil ediyordu. Endülüs, Osmanlı olmasaydı Avrupa kimliği muhtemelen bu şekilde şekillenmeyecekti. Unutmamak gerekir ki tarihsel olarak ortaya çıkan her birleşik Avrupa girişimi ortak bir İslama saldırıyla gerçekleştirilmiştir.
Bugünlerde elime geçen bir fotoğraf Avrupa ve öteki ilişkisi açısından son derece açıklayıcı duruyor. Belçika'da Dendermonde, Flanders'deki Church of Our Lady kilisesindeki bir heykel iki farklı öteki algısını, yani Müslümanlarla Hristiyanları karşılaştırmak, dahası bugünü anlamada elverişli görünüyor.
17. yüzyıl sonlarında Mettehuz ven Beveren tarafından yapılan ahşap heykelle iki dişi meleğin ayakları altında elinde Kuran olduğu halde Hz. Peygamber tasvir ediliyor. Hristiyanlığın İslama karşı zaferini simgeleyen bu heykel iki kutsalın birbirine bakışı, iki farklı öteki algısının simgesel ifadesi olması bakımından hayli anlamlı. Avrupalı bilinçaltının oluşum şeklini ifşa eden bir heykel.
Hristiyan Avrupa'nın İslama nasıl baktığı, nasıl aşağıladığı konusuna girmekten çok Müslümanlığın Hristiyanlara bakışına değinmek çok daha anlamlı bugün.
Evet Hristiyanlık Müslüman için batıl olsa da hukuku korunan, ehli kitap sayılan bir din. Evet, Hristiyanlık Müslüman için batıl olsa da hukuku korunan, ehli kitap sayılan bir din. Hristiyanlığa karşı olmak bir Müslüman için bu heykelde resmedilen fikri, tutumu yüceltme hakkını vermez, tarihsel olarak da bu hukukun korunduğunu tekrarlamaya bile gerek yok.
Müslümanlar hiçbir zaman bu heykelde ifade edilen bir Hristiyan algısına sahip olmadıkları gibi kendi dışındakilerin aşağılanmasına izin de vermediler. Son yüzyılda ortaya çıkan kimi tutumlar bir modernlik hastalığının sonucu olduğu malum.
Kendi dışındakileri yok sayan Avrupalılığın eğer çoğulculuğu keşfetmesi için bunca kan dökmesi gerektiyse bundan sorumlu olan onun daha çok İslama bakışındaki marazi durumdur. Marazi tutum hem seküler hem Hristiyan Avrupalılığın kültürel genlerine işlemiş görünüyor. En azından farklı biçimlerde ortaya çıkan “İslam karşıtlığı”nın başka bir açıklaması yok.
Yeni Şafak gazetesi