İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Kadın Danışma Konseyi Başkanı Esra Albayrak, İslamofobinin soyut bir olgu olmaktan çok uzak olduğunu belirterek, "Camilerin kundaklanmasından, kadınlara sokakta müdahale edilmesine kadar uzanan, gündelik hayatı olumsuz etkileyen, pratik ve somut bir olgudur." dedi.
İİT Bağımsız Daimi İnsan Hakları Komisyonu (BDİHK) ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti iş birliğiyle düzenlenen "İslamofobi: Bir İnsan Hakları İhlali ve Irkçılığın Çağdaş Görünümü" konulu uluslararası seminer, Beyoğlu'ndaki bir otelde başladı.
İİT Kadın Danışma Konseyi Başkanı Albayrak, seminerin açılışında yaptığı konuşmada, yeryüzünde İslam kadar, barışı, huzuru, güveni öğreti olarak sunan başka bir din olmadığının altını çizdi.
İslam'ın adeta stratejik bir planlamayla son derece olumsuz imgelerle özdeş hale getirildiğine ve Müslümanlarla ilgili "savaşçı", "kadın düşmanı", "iptidai", "cinsel sapık" gibi algılar oluşturulduğuna dikkati çeken Albayrak, "Müslümanlar, Avrupa değerlerine karşı bir tehdit olarak gösterilmektedirler. Avrupa nüfusunun yüzde 8'ini oluşturan 55 milyonluk bir Müslüman kitleden söz ediyoruz. 2050 yılı itibarıyla Müslüman oranının yüzde 8'den yüzde 20'lere ulaşması bekleniyor. Elbette bu rakamlar Avrupa için önemli bir rahatsızlık sebebi. Batı medeniyetinin bu tehlike algısına karşı geliştirdiği ultranasyonalist ırkçı refleksler ise doğrudan aydınlanmadan bu yana Batı'nın üzerinde inkar ettiği bütün değerlere yönelik, demokrasi gibi, insan hak ve özgürlükleri gibi değerlere yönelik, ciddi bir tehdidi ifade etmektedir." diye konuştu.
Albayrak, ırkçılığın insanları zaman zaman karanlık dönemlere hapsettiğini anlatarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bugün de İslamofobi tıpkı antisemitizmin karşılaştığı gibi ırkçı tehditlerle kol kola yürümektedir. Ne var ki aynı önemi, aynı hassasiyeti maalesef Batı medeniyeti tarafından görmemektedir. Güncel veriler İslamofobiyi besleyen ve aynı zamanda bu hareketlerden beslenen aşırı sağ siyasi partilerin Avrupa'da yükselişte olduğunu gösteriyor. İslamofobi üzerinden de kendilerine oy devşirmektelerdir. Tarihte ırkçı saldırılara maruz olan toplumlar, bugün maalesef kendi yaşadıklarını başka toplumlara yaşatmaktadırlar. İsrail'in Filistin halkına uyguladığı devlet teröründen söz edilebilir. Öte yandan, Avrupa medyasının en güçlü Türkler vurgusunu yine Müslümanlar üzerinden yaptığını görüyoruz. Medyada her gün bu korkuyu besleyen haberler yayılıyor ve internette, sosyal medyada İslamofobi söyleminin yayılmasında çok önemli bir yer olarak karşımıza çıkıyor."
Sadece 2017 yılında Fransa'da 121 İslamofobik olay gerçekleştiğini dile getiren Albayrak, Müslümanlara ait 19 ibadethanenin de devlet tarafından kapatıldığını belirtti.
Albayrak, yine Fransa'da İslamofobik olaylara ilişkin 749 kişinin ev hapsine alındığına işaret ederek, "4 bin 500 polis baskını gerçekleşmiştir. 2017 yılında Almanya'da Müslüman Almanlara yönelik 908 bireysel saldırı gerçekleşmiş, öğretmenlik yapan Müslümanların yüzde 60'ı ayrımcılığa uğradıklarını hissettiklerini ifade etmiştir. Göçmen kamplarına yönelik 286 saldırı, göçmenlere yardım eden gönüllülere karşı ise -yani sadece Müslümanlara yönelik değil bu nefret aynı zamanda onlara yardım eden Batılılara karşı da- 132 kriminal ve fiziksel saldırı gösterilmiş." ifadelerini kullandı.
Müslüman kadınların İslamofobik saldırılardan daha çok etkilendiğini vurgulayan Albayrak, şöyle konuştu:
"İslamofobi, soyut bir olgu olmaktan çok uzaktadır. Camilerin kundaklanmasından, kadınlara sokakta müdahale edilmesine kadar uzanan, gündelik hayatı olumsuz etkileyen, pratik ve somut bir olgudur. İslamofobi belki de en çok kadınlar için bir tehdit oluşturmaktadır. Zira inanç temsillerini üzerlerinde taşıyan Müslüman kadınlar, bu tür saldırılardan daha çok etkilenmektedirler.
Yapılabilecekler açısından ifade özgürlüğü ile nefret söylemleri arasındaki farkı toplumlara çok net bir şekilde anlatmamız gerektiğini söyledik. İşlenen nefret suçlarının polis kayıtlarına İslamofobik olarak kaydedilmesi de oldukça önemlidir, aksi halde meselenin gerçek problemi ortaya çıkmamaktadır. Kaldı ki resmi rakamlara yansımayan nice saldırı gerçekleşmektedir. Araştırmalar, Avrupa'da İslamofobik bir şiddete kalmış Müslümanların sadece yüzde 12'sinin resmi kayıtlara geçtiğini göstermektedir."
"İslamofobi uluslararası toplum için de bir endişe teşkil ediyor"
İİT Hukuk Birimi Direktörü Hassan A. Hassan ise İstanbul'un yalnızca İslami kültürün bir kalesi olmadığını anlatarak, aynı zamanda çeşitli medeniyetlerin de mikrokozmosu olduğunu söyledi.
Şimdiye kadar yapılan toplantıların insan hakları konusunda önemli olduğunu kaydeden Hassan, "Bu çalışmalar bizlere objektif ve bağımsız görüşler sağlıyor. İslamofobi yalnızca İslam alemi için mevcut bir endişe kaynağı değil, aynı zamanda bütün uluslararası toplum için de bir endişe teşkil ediyor. Günümüzün küreselleşmiş dünyası her renkten, ırktan ve dini alandan insanları bir araya getirmiş ve birlikte yaşamayı sağlamıştır fakat aşırı sağcı popülist politikalar dünyanın birçok yerindeki yaklaşımları toplumları tehlikeye sokuyor." değerlendirmesinde bulundu.
Hassan, son 20 yılda bir dizi talihsiz olay yaşandığını hatırlatarak, "Bu olaylarda İslam ve kutsal şahsiyetler, yaftalama ve hakaretlerin hedefi oldu. Hz. Muhammed'in karikatürlerinin yayınlanması ve Kur'an-ı Kerim-i, İslamı aşağılayan filmlerin çekilmesi gibi şeyler. Bu gibi durumlar, Müslümanları ve İslamı medeni olmayan bir dini grup olarak gösterdi. Bu tip basmakalıp yaftalamalar, Müslümanlara yönelik şiddete neden oldu. Müslümanların hayatlarını, gündelik unsurlarını da bu gibi yaftalamalar olumsuz etkiledi. Eğer bir toplumun üyeleri kendilerini tehdit altında hissederse çok kültürlü bir dünyada yaşamak da çok mümkün olmaz." ifadelerini kullandı.
Seminere, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Temsilcisi Adam Abdelmoula, BDİHK Başkanı Dr. Rashid bin Hamed Al Balushi, BDİHK üyeleri, İİT üye devlet temsilcileri, gözlemci ülke temsilcileri, ulusal insan hakları kuruluşlarının temsilcileri ve çok sayıda davetli katıldı.çılış konuşmalarının ardından, toplu fotoğraf çekimi yapıldı.