Seminer programında özet olarak şu hususlar dile getirildi; “Be-le-ğa” fiilinden türeyen tebliğ taşımak, ulaştırmak, bildirmek anlamlarınagelir.Istılahi olarak baktığımızda ise; Rabbimizin emir ve yasaklarını, taleplerini, beyan ettiği bütün hakikatleri, O’nun istediği ve bildirdiği şekilde insanlara ulaştırmak anlamına gelir.
Tebliğ ve Islah Kulluk Görevimizdir
“Deki: Benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.” (6/162)“Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (51/56)“O, hanginizin daha güzel ameller yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yarattı.” (67/2)
Yukarıdaki ayetlerden de anlaşılacağı gibi yeryüzünde yaşayışımızın temel gayesi Rabbimize kul olabilmektir. Ben kimim, niçin varım, neyi hedefliyorum gibi sorulara verdiğimiz anlamlı cevaplar hem kulluk bilincimizi yükseltir hem de kimliğimizi üretir.Bizim en temelde nihai amacımız; Rabbimizi razı etmektir. Tüm çabalarımızın merkezinde, katıksız, ikirciksiz bir Allah rızası yer almalıdır. Bunun için O’nun bizlerden taleplerini ciddiyetle ele almalı, yaşamalı ve toplumsal düzeyde yaşanılır kılmaya çalışmalıyız. İnsanlara bir uyarı, tebliğ olan Kur’an, hayatın tümünü kuşatan bir dünya görüşü önerir ve bu anlamda ameli sorumluluklar yükleyen bir çağrıdır.Kur’an’ı hayata taşımak, her türlü zulme, şirke, ifsada, tavır alıp hakkın şahitliğini üstlenme kararlılığı içerisinde olmalıyız. Bu anlamda tebliğ ve davet çalışmaları, ıslah ve dönüştürme bilinci, kulluğumuzun ayrılmaz bir parçasıdır. Olmazsa olmazıdır ve bu sorumluluk, hayatımızın bütününü kapsar.
“İşte bu Kur’an, uyarılıp korkutulsunlar, Allah’ın ancak tek ilah olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye insanlara bir tebliğdir. (14/52)
İslami kimliğimizi, her zaman ve mekânda ortaya koymak, muhataplarımıza aktarmak, ihtiyari, seçimlik bir faaliyet değil, asli bir sorumluluktur ve asla ertelenemez. Temel hedef olarak Allah’ın rızasından hareket eden her çaba, son tahlilde hedefine varmış, mutlaka kazanmış demektir. Bu anlamda İslam’a davette başarısızlığa yer yoktur. Başarı gösterilen çabanın kendisidir. (Nuh a.s. örneği) Kuran’dan uzaklaştırılmış nesilleri, yeniden vahyin diriltici mesajıile uyarma görevi aciliyet arz ediyor. ÖzellikleMekki ayetlerde vurgulanan bazı hususlara baktığımız zaman, tevhidin hayatın içinden bir anlayış olduğunu, yaşamımız içerisinde karşılıklarıolduğunu görürüz.Örneğin;Putçuluğu, şefaati ret. (53/19-26)Ölçüde hile yapan, teraziyi doğru tartmayan, insanların haklarını gasp edenleri ikaz etmek. (26/181-183)Diri diri gömülen kız çocuğuna hesabını sormak. (Tekvir 8-9)Yoksulu doyurmaya teşvik etmeyip, mal yığanları cehennemle korkutmak.
Tebliğ Çalışmalarımızda Önceliklerimiz
Tebliğ ve ıslah çalışmalarında bir metottan bahsedebilmek için öncelikle tutarlı bir kişilik olmamız gerekir. Yani söz-eylem bütünlüğünün sağlanmış olması, sahip olunan iddia ile ortaya konan pratiğin, çelişkisiz ve uyumlu olması gerekir.
1-NET BİR İSLAMİ KİMLİK üstlenilmelidir. İslami kimliğin saklanması, söylemin mahiyetinin belirsizliği, mesajın etkisizleşmesine, kişilik zaaflarına, muhafazakârlaşmaya ve pasifliğe neden olabilir.Siyer kaynaklarında bahsedilen “gizli davet” algısı doğruyu yansıtmamaktadır. İnsanlara şahit olmak için gönderilen bir elçi nasıl olur da gizlenir? Gizlenerek nasıl şahitlik yapabilir?“Kalk ve uyar, Rabbini yücelt.” ayetleri ile “gizlilik prensibi nasıl bağdaşır?
2-TERTİL ÜZERE KUR’AN OKUMAK. Salih ameller peşinde koşarken, Rabbimizin hidayet kaynağı, yol haritası olarak gönderdiği vahiyler ile hayatın içerisinde karşılaştığımız sorunlar arasında bağ kurmak, vahyi hayatın içinden bir mesaja dönüştürmek, ıslah çabalarımızın yegâne rehberi haline getirebilmek için TERTİLEN okumasını bilmemiz gerekir.
3-TEDRİCİLİK. Bir ümmetin, bir Kur’an neslinin inşası, sabahtan akşama olacak bir iş değildir. İnsanların, yılların getirdiği düşüncelerini ve alışkanlıklarını değiştirmek kolay değildir. Bu anlamda mesajın TEDRİCİLİK PRENSİBİ çerçevesinde sunulması çok önemlidir.
4-MUHATAP KİTLENİN TANINMASI:İçinde yaşadığımız topluma yönelik sağlıklı değerlendirmeler yapmak durumundayız. Islah çalışmalarımızın selamet açısından bu durum hayati öneme sahiptir. İfsadın doruk noktalara çıktığı günümüz dünyasında ve toplumumuzu ıslah çabalarımızın en temel koşulu samimiyettir. İnsanlara, onların ahiret hayatıyla ilgili kaygı duyduğumuzu hissettirmeliyiz. Onları, Allah’ın dini ile buluşturabilmek için gereken tüm hassasiyeti göstermeliyiz. Kalıcı etki sağlamak ve dönüştürücü olabilmek, sahih, inandırıcı örneklik gerektirir. Bunun için öncelikle, kardeşçe kenetlenmiş bir topluluk oluşturmak ya da bu uğurda gayret göstermek elzemdir. Topluma vermeye çalıştığımız şeklin küçük bir örneğini, minyatürünü kendi içimizde sergilemeliyiz.Tüm ailemizle işin içinde olmalıyız.
Bilinç ve eylem tutarlılığına sahip bir Kur’an toplumu olmalıyız
Kur’an toplumunu inşaa etme yolunda dikkat edilmesi gereken bazı hususları şu şekilde sıralayabiliriz. Zihinsel esaretimizden kurtulup sahih bilgiyi arama peşinde olmalıyız. Bilgilerimizi derinleştirebilmek için dağınık okumalardan ziyade, sistematik çabalarönemlidir. Teorik zayıflığın pratik zayıflığı beslediğini görmemiz lazım. Ayrıca en temel konularda bile mutabakata varılamayan, kimin neyi savunduğunun belli olmadığı topluluklar birlikte hareket edemezler.İkinci olarak mesajımızın dışa vurumu olan ahlakımızı güzelleştirmek için çaba sarf etmemiz gerekir. Bunu muhataplarımıza hoş görünmek için değil kendi iç tutarlılığımız açısından da önemsemeliyiz. Sabırsızlık, gevşeklik, malumatfuruşluk, nemelazımcılık gibi olumsuz hasletlerden uzak durmasını bilmeliyiz.Üçüncü olarak sahip olduğumuz doğruları, bıkmadan usanmadan insanlara ulaştırmalıyız. Doğrularımızı kendi yanımızda istiflemeye çalışırsak “kitap yüklü eşekler” tanımlamasını hak etmiş oluruz. Dördüncü olarak, doğrularımızı, iddialarımızı amelleştiren bir algımızın olması gerekir. İçerisinde bulunduğumuz anın şahitliğini yapmakla görevlendirilen kullarız. Müdahil olunabilecek, doğrudan belirlenebilecek alanlarda gerekli ve doğru pratikler geliştirme sorumluluğumuz her an söz konusudur.Beşinci olarak, hayatımızı bir bütün olarak algılayıp En’am 162. ayet çerçevesinde sorumluluk üreterek yolumuza devam etmeliyiz. Tebliğ, hayatımızın ana parçasıdır. Boş zamanlarda icra edilecek bir boş zaman faaliyeti değildir.
“Onlar, Allah’ın gönderdiklerini tebliğ ederler. Allah’tan korkarlar ve başka hiç kimseden korkmazlar. Hesap görücü olarak Allah yeter.” (33/39)
Altıncı olarak, Her aşamada daha çok insana ulaşma. Dışlamak, yok saymak, ilişki kesmek kolaydır ama doğru değildir. Kuşatıcı olmalı, ıslah edici bir yöntem uygulamalıyız.Günlük hayatımızda kurduğumuz iş ilişkileri, arkadaşlık ilişkileri, komşuluk, akrabalık ve ya tesadüfî ilişkileri, İslami kimliğimiz temelinde ele almalı ve marufu emretme görevini yerine getirmeliyiz. Her şeyden önce, güzel örneklik gereklidir. Topluma anlattığımız modelin küçük bir minyatürü kendi içimizde olmalıdır.Yedinci olarak, siyasi gelişmeleri doğru yakalama. Doğru zamanda, doğru tavır koyma becerisi. Ve son olarak “Yürüyen Kur’anlar” olmak İslami şahsiyetin inşasında çok mühim mevzulardır. Yani her alanda kuşatıcı olmamız elzemdir. Müslümanların sorunlarıyla ilgilenmek, başarılarını ümmet bilinci ile sahiplenmek ve sahte sınırları aşmaya çalışmak gerekir. Daha nüve halinde iken bile, çevrelerindeki gelişmeleri ilgi alanlarına dâhil eden bir Risalet örnekliği söz konusu. (Rum suresi örneği)
Sonuç almanın zor, yolun sarp olduğunu anladığımızda, ucuz ve kolay olanın cazibesine kapılabiliriz. Kim olduğumuz ve neyi hedeflediğimiz kesin değilse savrulmaların olması kaçınılmazdır. Teorik tespitlerimiz mükemmel olsa da pratiğe inmedikçe yetmeyecektir. Vahiy aslında bir mücadele çağrısıdır. Mücadele etmek bir tercih değil, mümin olmanın bir gereğidir.
“Bir zulüm ve saldırıya uğradıklarında, topluca kendilerini savunurlar.” (42/39)
Allah’u Teâlâ’yı razı etmek için onun tüm talepleri için bitmez tükenmez bir enerji ile mücadele etmeli ve her an Allah merkezli olabilmeliyiz. Bu çerçevede peygamber efendimizin şu hadisi çok anlamlıdır:
“Bir kişi, Allah’ın kendisine ne kadar değer verdiğini öğrenmek istiyorsa, kendisinin Allah’a ne kadar değer verdiğine bir baksın.”