İslami Siyaset Teorisinde “Öteki”ye Yaklaşım

Hayrettin Karaman, dinlerin “öteki” algısını merkeze alarak başlattığı yazı dizisinin bugünkü bölümünde İslam’ın gayr-i müslim devlet ve topluluklara yaklaşımını analiz etmiş.

Hayrettin Karaman’ın Yeni Şafak’taki köşesinde yayınlanan konuyla alakalı bugünkü (03 Ağustos 2018) yazısı şöyle:

Dinler ve Ötekiler

 Kutsal saydıkları kitaplarında yazsın yazmasın İslam’dan başka belli başlı dinlerin ötekilere (yani kendi dininden olmayanlara) karşı tavrı ve muamelesi aşağılayıcıdır, baskıcıdır; bunlarda “ya bizden ol ya da yok ol” ilkesinin çeşitli uygulama örnekleri saymakla bitmez.

Bugünlerde Batı’yı dinin değil de ulusal menfaatin yönettiği söylense ve bu sözde doğruluk payı bulunsa da hem uluslararası ilişkilerde hem de Batı ülkelerinde yaşayan farklı dinden insanlara yapılan muamelede dinin de tesiri apaçık görünmektedir. En açık ve vicdan sızlatan örnek Filistin topraklarını gasp eden ve burada bir din devleti kurarak Filistinlileri yok etmek için her zulmü reva gören İsrail’e ABD toplumu ve devletinin verdiği destektir.

İslam’a gelince:

Kur’an-ı Kerim, hadis kitapları ve fıkıh kitaplarının siyer, cihad, meğâzî bölümleri ile konuya ait özel teliflere bakıldığında İslam’ın ötekilerle ilgili hükümlerini şöyle özetlemek mümkündür:

Gayr-i müslimler devlet veya benzeri bir yapı oluşturmuşlarsa İslam devleti ile bunlar arasındaki ilişki üç şekilde olur, savaş, barış ve tarafsızlık.

Savaşın hikmeti (gerekçesi, dayandığı hukuki ve ahlaki değerler) toprak ve servet edinmek değildir; ilgili naslar ve uygulama göstermiştir ki, maksat bütün insanlık için adalet ve hürriyet teminidir. Bir yerde zulüm yoksa, İslam devletine karşı düşmanca davranış bulunmuyorsa ve din hürriyeti varsa Müslüman devlet oraya sefer düzenlemek ve savaş açmak durumunda değildir. Mümtehine suresinin 8. âyeti Müslümanları yurtlarından çıkarmaya çalışmayan ve dinlerine savaş açmayan ötekilerle “iyilik ve adâlet” çerçevesinde ilişki kurmaya izin veriyor.

Bir ülkede din hürriyeti varsa orada İslam’ın tebliği de mümkün demektir. İslam tebliğ edilir ama insanlar Müslüman olsunlar diye zorlanamaz.

Peygamberimiz (s.a.) ulaşılabilen bütün insanları İslam’a davet etmiş, ümmetine de bunu vazife olarak bırakmıştır.

Bu konuda, diğer dinlerle önemli olan fark bu davetin tek seçenekli olmamasıdır; yani ötekilere karşı “Ya Müslüman olacaksınız ya da size bu dünyada hayat hakkı tanımıyoruz, fırsat bulduğumuzda savaşırız ve sizi öldürürüz; ya İslam ya ölüm” şeklinde bir davet söz konusu değildir.

Bir konuşmamda ¬ki, maalesef yazıya düzgün aktarılamamıştı- “Peygamberimiz insanları tek seçenek olarak İslam’a davet etmemiştir” demiştim. İyi niyetten yoksun bazı günahkârlar hala bu sözün “tek seçenek olarak” kısmını vermeden “Peygamberimiz insanları İslam’a davet etmemiştir” kısmını alıp bana yamıyorlar.

Diğer naslar ve uygulamalar yanında şu hadis söylediğimin güçlü delilidir:

“Müşrik düşmanlarınla karşılaştığında onları üç şeye davet et, bunların hangisini kabul ederlerse onu sen de kabul et ve kendilerine dokunma: 1. İslam’a davet et, kabul eder de Müslüman olurlarsa sen de kabul et ve dokunma, 2. Bunu kabul etmezlerse (bize tabi olup) cizye vermelerini teklif et, kabul ederlerse sen de kabul et ve onlara dokunma, 3. Bunu da kabukl etmezlerse (barış seçeneği de mümkün veya uygun değilse) Allah’ın yardımına sığınarak savaş. (Müslim, 1731).

Neymiş, ötekiler tek seçenek olarak İslam’a davet edilmiyorlarmış.

Cizye bir sömürü değil, İslam devletinin himayesine giren ötekilerin himaye bedeline katılmalarından ibarettir.

Gelecek yazıya cizyeden devam edelim.

  

İslam Düşüncesi Haberleri

Kemalistlerin cehaleti uçsuz bucaksız saçmalama özgürlüğü sunuyor!
İ’tizâl ile itidal arasında Allah nerededir?
Mutlak kötüye karşı el-Kassam’ın özgürleştirici ribatı ve cihadı
Yaratılış gayesinden uzaklaşan insan huzurlu olamaz!
Öncelikli hedef neden tağuti otoritedir? Ve asabiye gündemleri geri itilmelidir!