Hayat Dikenli Gül Bahçesidir
Mısır, Libya, Suriye yada başka bir İslam beldesinde, İslami mücadele açısından olumsuz bir durumla karşılaşılsa, hemen umutsuzluğa düşülüyor. İslamcılar bir hata yapsa, hemen tüm ümitler yitiriliyor, bizden adam olmaz karamsarlığına giriliyor.
Oysa değil İslami mücadele alanı, sıradan hayat yaşayanlar için bile dünya dikensiz gül bahçesi değildir. Sıradan hayat yaşayanlar için dikensiz gül bahçesi olmayan dünya, bir de davası olanlar ve hele Müslümanlar ve İslami mücadele derdinde olanlar için dikensiz gül bahçesi hiç değildir.
Çünkü Müslümanlar İslami Mücadele alanında bizzat Yüce Allah tarafından denenmekte oldukları gibi, bu Mücadele alanında uymaları gereken kurallar, sıradan hayat yaşayanlar ile ideolojik dava mensuplarına göre çok çok fazla ve bu kuralların çiğnenip çiğnenmediği bizzat Yüce Allah tarafından denetlenmektedir.
Konuşmak ve Yazmak Kolay, Pratiğe Aktarmak Zordur
Okuyup yazma bazında kolay gözüken şeylerin ne kadar zor olduğu, kağıt üzerinde yapılıp, muhteşem ve hatasız zannedilen planların ne derece gerçek dışı ve imkansız olduğu, hep sahada ortaya çıkar.
Özellikle gençlik çağlarımızdaki sohbetlerimiz ve yazılarımızda dünyaya çok keskin çizgilerle nizamat veren bizler, hayata ve mücadele alanına atıldığımızda, eşlerimize ve çocuklarımıza bile nizamat veremeyince, adeta şeytan çarpmışa döneriz.
Kulluk imtihanı ve o imtihanın en önemli alanlarından biri olan İslami mücadele alanı işte böyle sorunlu bir alandır. Her zamanda sorunlu olmaya devam edecektir. Çünkü imtihan demek sorun demektir ve sorunsuzluk ancak cennete girebilenler için ahirette mümkündür.
Peygamberler Ve Sahabeleri En Zorlu Alanlarda İmtihan Olmuşlardır
Tüm peygamberlerin ve peygamberimizin hayatları hep mücadele ile geçmiş, hiçbirisinin hayatı ve mücadelesi dikensiz gül bahçesi olmamıştır. Bu konuda sayısız ayet ve misal söz konusudur Kur’anda.
Mesela 2. Bakara Suresi 214. Ayette “başlarına öyle sıkıntı ve zararlar gelmişti ki, sarsıldılar ve peygamber ile beraber iman edenler Allah’ın -aslında yakın olan- kurtarıcı yardımı ne zaman diyecek hale geldiler. Hal böyle iken sizden öncekilerin başlarına gelenler başınıza gelmeden cennete girivereceğinizi mi sanıyordunuz” diyerek uyarıyor peygamberimizi ve sahabeyi.
Değil halktan birileri olduğundan dolayı imkansızlıklar içinde mücadelesini sürdüren peygamberlerin çoğunluğu, Davud ve Süleyman (as) gibi maddi ve manevi yönden her türlü imkana sahip olan peygamberlerin hayatı ve mücadelesi bile dikensiz gül bahçesi olmamıştır. 38.Sad Suresi 17’den 48’e kadar olan ayetlerde açıklandığı üzere, onlar dikensiz gül bahçesi gibi görünen geniş imkanlar içinde iken, nefislerinin hevasının dikenleriyle mücadele etmişlerdir.
Dikensiz Gül Bahçesi Sadece Cennette
Dikensiz gül bahçesi sadece ahirette – cennette var. Oraya da bu dünyadaki dikenli gül bahçelerinde dikenlere takılmayı, ellerini yüzlerini çizdirmeyi göze alarak gül yetiştirmeye ve dermeye çalışanlar kavuşabilecek ancak.
Bu dünyada dikensiz gül bahçesi arayanlar, dünyada bulamayacakları gibi, ahiretteki dikensiz gül bahçesini de peşinen kaybetmişlerdir. Ne sıradan hayat yaşayanlar bulabilir dünyada gül bahçesini, ne de ideolojik dava sahipleri.
İslami mücadele sahiplerinin mücadelesi zaten ahiretteki dikensiz gül bahçeleri olduğuna göre, bu bahçeyi dünyada arzuluyorsa, ahirete imamında sorun var demektir ve cenneti kaybetme tehlikesi mevcuttur.
Yetim Bir Ümmetin Paramparça Olmuş Yetimleriyiz Hepimiz
Normal şartlarda dikensiz gül bahçesi olmayan İslami mücadele alanı, ya 1400 yıllık süreçte Kur’andan ve gerçek sünnetten iyice uzaklaşmış, üstün üstlük son yüz yıl süreçte paramparça edilerek adeta yetim bırakılmış bir ümmet için nasıl olacaktır. Peygamberler gibi Yüce Allah’ın koruması ve yol göstericiliğine tabi olanlar için bile zor olan imtihan, bizler gibi yetim ümmetin yetim fertleri için nasıl olacaktır.
Velimiz, koruyup kollayanımız, terbiye edenimiz yok Allah’tan başka. Bir peygamber ve mehdi de gelmeyecek. Allah’ın unutturulmuş olan kitabını yeniden keşfetmek, peygamberimizin şahitliği ışığında yeniden hayata geçirmekle imtihan ediliyoruz.
Her birimiz bulunduğumuz coğrafyalarda bu görevimizi el yordamıyla da olsa yapmaya, hem hoca ve hem talebe olmaya, kendi göbeğimizi kesmeye, kurttan kuştan süt emmeye, ayaklanıp yürümeye çalışıyoruz.
Düşüyoruz, kalkıyoruz, her tarafımızı çiziyor, bir yerlerimizi kırıyoruz. Birilerimiz ölürken, birilerimiz sakat kalıyor. Dostumuzu düşmanımızı tanıyamıyor, dostumuzu düşman, düşmanımızı dost sanıyoruz zaman zaman.
Hıncımız büyük bizi yetim bırakanlara, lakin bazen düşmanı bırakıp birbirimizle uğraşıyor, birbirimize çelme takıyor, hatta öldürüyoruz. Ne ciddi bir teorik bilgimiz, ne de tecrübelerimiz var.
Çala Çala Havayı Tutturacağız Bir Gün Elbet
Yetim olmak zordur. Bu nedenledir ki yetimler konusunda Yüce Allah bizlere çok önemli mükellefiyetler yüklemiştir. Salih velileri ve vasileri olan yetimler için bile zorsa hayat ve imtihan, ya veli ve vasisi olmayan, kuzu postunda birer kurt olan düşmanlarını veli ve vasi sayan bu ümmetin yetimliği nasıl olacaktır?
Tüm bu olumsuzluklara rağmen yetimler büyüyor, teorik bilgileri gelişiyor, tecrübeleri artıyor. Her geçen gün Kur’anı daha iyi anlamaya, peygamberimizi daha iyi tanımaya, Kur’an ve gerçek sünneti hayata tatbikte daha iyiye doğru yol alıyorlar. Öyle veya böyle gün geçtikçe olgunlaşıyor, geçmiş hatalarından ders alıyorlar.
İlk başlarda tamamen anlamsız ve kafa ütüleyici sesler çıkaran fülütten, bu gün biraz daha ahenkli sesler çıkıyor, yarınlarda ahenkli müzikleri işiteceğiz. Yani çala çala havayı tutturacağız bir gün Allah’ın izniyle, ümitsiz olmaya gerek yok.
Şunun şurasında ne oldu ki yetim kalalı ve bunun farkına varalı. 100 sene desek, bir insan için uzun bile olsa, bir ümmet için uzun sayılır mı?
Bardağın Dolu Olan Kısmını da Görebilmeliyiz
Bardağın boş olan kısmını görmeye odaklanmışız. Ama bardağın dolu olan kısmı da var ve gün geçtikçe artıyor bu kısmın oranı. Bunları da görmeye çalışmalıyız sağlıklı değerlendirme yapabilmek için.
Mesele Suriye’de düne kadar Esed ve baastan başkasının esamesi okunmazken, bu gün memleketin yarıdan fazlasının İslamcı muhaliflerin elinde olması ve bu muhaliflerin neredeyse bütün dünyaya karşı mücadele ediyor olmaları az bir kazanım mıdır?
Mısır’da çok büyük bir darbe vuruldu Müslümanlara, lakin bu darbeye karşı tavizsiz dik duruş ve devam etmekte olan mücadele az bir kazanım mıdır ve Mısır’ın geleceğinin eninde sonunda Müslümanların inisiyatifine geçeceğinin bir işareti değil midir?
Libya’da işler karışık da olsa, Kaddafi gibi bir sapığın devrilmiş olması ve İslamcıların inisiyatif kullanarak Libya’nın geleceğinin tayinine yön vermeye çalışması dikkate alınmayacak kadar önemsiz midir?
Tunus’ta düne kadar adeta yok edilmiş olan İslamcı Nahda Hareketinin öyle veya böyle halen Tunus’un geleceğinin tayininde devam eden süreçte usta bir kaptan gibi dümende oluşu, hiçbir anlam ifade etmez mi?
Polyanacılık Oynamıyoruz, Akibet Muttakilerindir
Bu söylediklerimiz bazılarınca Polyanacılık oynamak olarak nitelenebilir. Ben kesinlikle böyle düşünmüyorum. Değil 100 yıl öncesine, 10 – 20 öncesine baktığımızda bile, bardağımızın dolu olan kısmının oranının hızla artmakta olduğunu, çok ciddi kazanımlarımızın olduğunu düşünüyorum.
Azı beğenemeyen çoğu bulamaz derdi eskiler. Yap hep ya hiç diyenler, her daim hiçe mahkumdurlar. Elimizdeki azın kıymetini bilmeli, lakin bununla yetinmeyerek daha çoğunu ve hatta tamını elde etmek için elimizden gelen gayreti göstermeliyiz son nefesimize kadar.
Zaferden değil seferden sorumlu olduğumuz Kur’ani gerçeği hepimizce malum. Velev ki kazanımlarımıza dair düşüncelerimiz yanlış olsa, dünyada İslami mücadele alanın da hiç ilerleme sağlayamasak bile, gerekli mücadeleyi verdiğimizde ahiret cenneti vaat edilmiş değil mi bize?
11.Hud Suresi 49. Ayette açıklandığı üzere, ahiret kurtuluşu muttakiler için mutlak olduğuna göre, seferimiz sürdüğü sürece, dünyevi zaferler kazanamasak bile, gerçek akıbet bizim için olduğu sürece niye karamsar olalım ki?