Talha Erdem Kuloğlu / Haksöz Haber
İslami hareket, Müslümanların temelde toplumsal, siyasi, iktisadi vd. alanlarda İslam’ın hakimiyetinin ve ıslahın hedeflendiği, örgütlü çabalarla bu hedefi gerçekleştirme çabasının kavramsal karşılığıdır. Türkiye’de çok uzun yıllardır çabalarını devam ettiren çeşitli İslami hareketleri, cemaat ve STK oluşumlarıyla görmek mümkün. Niceliğe baktığımızda ciddi bir nüfus ve oluşum çokluğu görürken bununla beraber çeşitli nitelik sorunları, yapısal problemler ve bunların getirdiği zaafları da görüyoruz.
Rıdvan Kaya’nın yazdığı ve Ekin Yayınları tarafından basılan “İslami Kimlik - Mücadele ve Muhasebe”, yapısal problemlerin çözümü ve yazarın ifadesiyle, durulan yerin doğru tanımlanmasıyla işe başlayarak yaşanılan sürecin sağlıklı değerlendirmesine yönelik sorular sormayı hedefliyor. “Ne Yapmalı?”, “Muhasebe İhtiyacı” ve “Nasıl Bir Miras” üç ana başlığından oluşan kitap, ilk başlıkta mücadele kavramının İslami hareketler açısından arz ettiği önemi, İslami şahsiyetin oluşumunu ve cemaat/örgüt/yapı olmanın gerektirdiklerini açıklarken, ikinci başlıkta Müslümanlar olarak muhasebe yapma zorunluluğumuzu anlatıyor ve meseleye çeşitli örnekler vererek konuyu somutlaştırıyor. Son başlıkta ise Seyyid Kutub, Mevdudi gibi önderlerin mücadelesini eleştirel bir tarzla değerlendiriyor ve alınması gereken dersleri anlatıyor.
Ne Yapmalı?
Rıdvan Kaya’nın belirttiği üzere, mücadele kavramı Müslümanlar nezdinde hak ettiği değeri görmemektedir ve tam aksine pasifizm yaygın bir problem olarak karşımızdadır. Müslümanların sürece müdahale etmesinin tek yolu mücadele etmektir. Hayat ancak mücadeleyle değişebilir. Mücadeleyi kavrama noktasındaki zaaf, Allah’ın dinini hayata hakim kılma iddiasındaki Müslümanların sahip olduğu en büyük engellerden biridir. Her şeyi yoktan var eden ve kendisinden başka hüküm koyucu bulunmayan Allah’a teslimiyetin ön şartı, kainattaki her türlü otoritenin ilahlık iddiasını reddetmektir. Bu, mücadele doğası gereği çatışmayı doğuracaktır.
Kaya’nın perspektifinde mücadele; kimliğin, konumun, hedefin, doğru belirlemesini, düşmanın tanınmasını ve tanımlandırılmasını gerektirir. Bu tanımlamalar yetersiz kaldığında savrulmalar kaçınılmaz olacaktır. Bu temel gerekliliklerde ve hedeflerde boşlukların bırakılması, başkaları tarafından doldurulmalarına sebep olacaktır. Bunlara ek olarak teorik tespit ve tanımlamaların mükemmelliği tek başına yetersiz kalır. Doğrular pratikleriyle beraber hayat bulacaktır.
Yazarın tespiti olarak pasiflik problemi, akidevi, fikri, siyasi, yapısal pek çok zaafın sonucudur. İlkeli olmamak savrulmayı beslemekte, savrulanlar ise çeşitli bahanelerle içinde bulundukları durumu meşrulaştırıp kararlılıkla mücadeleyi sürdürenleri dahi eleştirmeye başlamaktadır. Bu problemin çözümü ise tevhidî çizgiyi hem zihnimizde hem amelimizde oturtmakla olacaktır. Mücadelenin sürdürücüleri ile zayıf unsurları arasındaki ayrışma kaçınılmazdır, önemli olan hangi safta kalındığıdır.
Cemaatler birlikteliklerinin ne anlama geldiğini tanımlayıp unsurlarına ne gibi sorumluluklar düştüğünü netleştirmelidirler. Bununla beraber, cemaat içinde bireysel bazda, düşünsel yetersizlik ve sığlık, dava bilincine sahip olmama, ahlaki zayıflık, bireycilik, dünyevileşmek gibi, toplumsal bazda ise fikri uyumsuzluk, ilkesizlik, hiyerarşi belirsizliği ve ilişkilerde ölçüsüzlük gibi problemler vardır. Bu sorunların çözümü mücadele sürekliliği açısından aciliyet ve büyük bir önem arz eder.
Yazarın önemle vurguladığı bir nokta ise Müslüman’ın “İslami şahsiyet”i oluşturmasının gerekliliğidir. İslami şahsiyet olmanın üç şartı vardır: Akidevi netlik, salih kişilik ve düşünce-eylem planında siyasi tutarlılık. Bu üç boyutu aynı anda içermeyen kişilik zaaflıdır ve İslami hareketin yükünü omuzlanabilecek yeterlikten uzaktır. İslami şahsiyetin bilgili ve düşüncede yoğun, ahlaki zaaflardan berî, davet görevini süreklilik içinde devam ettiren, düşünce ve amel bütünlüğünü sağlamış, olayları bütüncül perspektifte okuyabilen, kuşatıcı ve siyasi tahlil ve takip yeteneğine sahip olması şarttır. Özetle, yaşayan Kur’an olmak ilkesi değişmez şiarımız olmalıdır.
Yapısal ilişki içerisinde herkesin belli sorumlulukları vardır. Yapı içerisinde belli iş bölümlerinin belirlenmesi, devamlılık ve başarı açısından şarttır ve bu işleyişe uyulmalıdır. Bir yapı olmak ahitleşmeyi gerektirir ve ahde vefalı olmak Müslüman’ın olmazsa olmaz bir özelliğidir. Ahde vefa, işleyişi devam ettirmek ve sorumlulukları yerine getirmektir. İslam’ın hakimiyetini hedefleyenler nasıl olur da ahdine vefasız olabilirler?
Rıdvan Kaya İslami bir yapının sağlıklı işleyişi açısından Müslümanların kardeşlik hukukunu önemle belirtiyor. Mücadelenin ve yapının devamı bu bağın devamıyla gerçekleşebilir. Kardeşlik bağının yitirilmesi fikirsel ayrışmalarla başlar. Fikir ve hedef farklılıkları soğumayı, soğuma da tavırlarda muhabbetin yok olmasını, ilerleyen süreçte bu da ilişkilerin kopmasını beraberinde getirir.
Fikirsel bütünlük temel ilkelerde sabitedir, donukluğu ve tektipleşmeyi gerektirmez. Bu hususta iki kriter olabilir: Temel meselelerde farklı çizgiler haline gelmemek ve pratikten kopmamak. Farklı fikirlere yaklaşım konusunda ise kardeşlik zeminini zedelemeden sabitelerimize uygun ve salih niyetli olan her türlü farklı fikre açık olmak gerekir. “...birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz elden gider.”(8/46)
Birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye sorumluluğu olan Müslümanların yapılarında sağlıklı bir eleştiri mekanizması oturtulması bu yönüyle şarttır. Bunun yapılmadığı durumlarda mevcut olumsuzluk ve zaaflar fosilleşir. Ölçüsüz, özensiz, hedefsiz eleştiriler yapı içinde mesafeye, buğza, güvensizliğe sebep olur. Bu tür problemlerden korunmak için eleştiri yapılan hususun çözümünün, doğrusunun söylenmesi şarttır. Özeleştiri de ancak çözüm sunuyorsa işlevseldir. Aksi takdirde özgüven kaybı, pişmanlık ve başarısızlık hissi yapı içerisinde yayılır.
Komplo teorileri, pasifizmi meşrulaştıran bir araç olarak Kaya’nın dikkat çektiği başka önemli bir nokta. Komplocular egemenler karşısında insan iradesini hiçe sayarlar. Elbette komplolar vardır ama eleştirilen, güvensiz, zayıf, yılgın kişilikler oluşturan “komploculuk”tur. Tüm olayların A’dan Z’ye planlandığını düşünmek, tek bir noktaya bağlı kılmak edilgenlik doğurur, teslimiyetçiliğe yol açar. Komploculuğun getirdiği insanı iradesiz görme perspektifi aslında kaderciliktir.
Muhasebe İhtiyacı
Yazarın belirttiği ikinci önemli husus olarak “muhasebe” kavramı karşımıza çıkıyor. Yazar’a göre İslam coğrafyasında yaşanan bazı olumsuzluklar, başarısızlıklar, durağanlıkların İslami hareketin unsurları arasında bir takım sorgulama ve değişimlere yol açtığı bir gerçektir. Bu durumda ciddi bir muhasebe ihtiyacı da vakidir. Önce bireysel, sonra ise toplumsal/yapısal muhasebe yapılması gerekmektedir. Aksi takdirde muhasebe/eleştiri kültürü yokluğu, düşüncede ve pratikte donukluk ve belli retoriklere ve hamasete boğulma riskini taşımaktadır.
Muhasebe yaparken mutedil yolu tutturmak da ayrı bir önem arz ediyor. Aşırı iyimser ya da kötümser olmak, bazı olumsuzlukların yanında kazanımları görmemek, muzdarip olunan bir durum. Zaman zaman belli irtifa kayıplarıyla birlikte İslami hareket, genel bir yükseliş grafiğini önümüze koymakta.
Yazar önemli bir tespiti olarak Müslümanlar arasında ideolojik ve kavramsal düzlemde yaşanan geri çekilmeyi ele alıyor.Bazen taktiksel, bazense bir savunma mekanizması olarak kullanılan bu geri çekilme ve savrulmalar; liberal, Atatürkçü, milliyetçi söylemler olarak tezahür edebilmekte. Bu tutumlar gün geçtikçe daha az tepki ve tutumla karşı karşıya kalmakta ne yazık ki. Bu durumun, ilk bölümde yazarın sıkça da belirttiği üzere, kimlik belirsizliği ve iman edildiği iddia edilen değerler hususunda bir zafiyetten kaynaklandığını görmek durumundayız.
Değişim kavramı dikkatle ele alınması gereken bir kavram. Ne muhafazakarca bir tutumla değişime karşı çıkmak, ne de izansızca değişmeyi savunmak doğru bir tutum olmaz. Yazarın ifadesiyle, “Değişmek iradi bir tercihle ve Kur’an’ın öngördüğü yönde, yani birr, takva, felah, zulmün ve şirkin her türlüsünü reddediş yönünde gerçekleşiyorsa bir değer içermektedir.”
Müslüman camianın içinde yaşadığımız dönemde dahi İslami hareket ve mücadele noktasında çeşitli nitelik sorunları olduğu açıktır. Bununla beraber mücadelenin ve hareketin devamı için camiamızda her birimiz önce kendimizden başlayarak, İslami şahsiyetin gerektirdiği niteliklere sahip olup olmadığımızı da sorgulamamız elzem gözüküyor. Buna ön ayak olabilmesi sebebiyle incelemeye çalıştığımız eser, İslami mücadele idealine sahip Müslümanlara ciddi bir muhasebe imkanı sağlayan, el kitabı niteliğinde önemli bir kitap. Muhasebe ve mücadele kavramları her dönemde önemini koruyacaklar. Bu durumu bazıları doksanlarda yazılmış yazılardan oluşan bu kitabın hala bugünkü mücadelemize söylediği şeyler olduğunu görerek anlıyoruz. Hem kendimiz hem de İslami hareketin sağlıklı bir şekilde varoluşu ve devamı için her Müslümana düşen sorumlulukları hatırlamak açısından bu çalışmanın önemini vurgulayarak yazımızı bitirelim.
Allah, başta eserin müellifi olmak üzere bu çabaya omuz veren herkesten razı olsun…