İslâmı Hazmedemeyen İçimizdekiler!

“Müslümanların Masumiyeti” isimli filmle Müslümanların değerlerine karşı düzenlenen aşağılık Siyonist komploya karşı tepkiler devam ederken, bu iğrenç saldırı geçmişte ülkemizde gerçekleşen benzer olayları akıllara getirdi...

Yiğit Doğaner'in Haberi:

“Müslümanların Masumiyeti” isimli filmle Müslümanların kutsallarına karşı düzenlenen aşağılık Siyonist komploya karşı tepkiler devam ederken, bu iğrenç saldırı geçmişte ülkemizde gerçekleşen benzer olayları akıllara getirdi...

NE KÜFÜRLER ETMİŞLER

Servet-i Fünun edebiyatının önemli isimleri İslâmın kutsal değerlerine saldırmada, günümüz porovokatörlerini aratmıyorlardı. Tevfik Fikret; “Yıkılır ey kitab-ı köhne yarın / Medfeni fikir (fikir ölüsü) olan sahifaların” diyerek, bugün bile pek çok ateistin cesaret edemeyeceği bir üslupla Kur’an-ı Kerim’e saldırıyor; “Din şehit ister, asuman kurban / Her zaman, her yerde kan, kan, kan” mısralarıyla İslâmın “İlâhî olana can verme” merkezli iki önemli rüknünü eleştiriyor; “Tarih-i Kadim’e Zeyl”de de, dinlere ait tanrı tasavvurunun “tamamının düzmece” olduğunu yazabiliyordu. Prof. Dr. Halis Ayhan’ın” Tanzimat Sonrası Din Eğitimi ve Öğretimi, Türkiye’de Din Eğitimi ve Öğretimi Sempozyumu” kitabında anlattığına göre, Osmanlı’nın son dönemlerinde İstanbul’a gelen ve 1847 yılında Tıbbiye’yi ziyaret eden Mac Farlane anılarında, Tıbbiye’nin kütüphanesiyle ilgili olarak, “Çoktan beri bu kadar düpedüz materyalizm kitaplarını toplayan bir koleksiyon görmemiştim. Genç bir Türk doktoru oturmuş, dinsizliğin elkitabı olan Baron d’Holbach’in Systéme de La Nature’ünü okuyordu. Raflar, Fransız devrimcilerinin, materyalistlerin kitaplarıyla doluydu” diye yazmıştı.

DERTLERİ HEP İSLÂM VE MÜSLÜMAN OLDU

Hüseyin Rahmi Gürpınar da, altı romanında dindarlara direkt, diğerlerinde de dolaylı saldıracak kadar bu alanda fazlaca eser üretmişti. Hece Dergisi’nin “Roman Özel Sayısı”nda “Türk Romanında Dine ve Din Adamına Bakış” isimli kapsamlı bir çalışmaya imza atan Ramazan Gülendam’ın burada verdiği örnekler, inkarcılığın ve milletin değerlerine saldırmanın hangi boyutlara geldiğini gösteriyor. Gülendam, şöyle yazıyor: “Özellikle köy romanları ile Millî Mücadele’yi konu edinen romanlarda din ve dindara saldırma ortak bir tutumdur. Köy romanlarında haksızlığa uğrayan kişiler, dine önem vermezken, haksızlığı yapanlar ise daima dindar kimselerdir. Marks’ın, ‘din afyondur’u ile Reşat Enis’in Despot’undaki Fikret’in, ‘Din, damarlara zerkedilmiş kimyevî bir formüldür’ü aynıdır. Keza, Engels’in ‘düşsel bir yansıma’ diye tanımladığı din, Kemal Tahir’in Sağırdere’sindeki Murat’ın ağzında, ‘Öte dünya, Reşat Hoca’nın uydurması’ olur. Bu romanlardan biri olan Halide Edip’in, Vurun Kahpeye adlı romanındaki dindar görünümlü, çıkarcı ve yobaz tip Hacı Fettah Efendi, yazar tarafından öyle çizilir ki, romanı okuyan kimse, ondan daha aşağılık, daha çıkarcı ve daha din simsarı bir insan olamayacağı yargısına varır. Yahya Kemal’in deyimiyle ‘müthiş bir softa düşmanı’ olan Halide Edip’in yanı sıra Reşat Nuri de, Yeşil Gece’sinde İslâmı tarih boyunca her şeyi yakıp yıkan, bütün gerilik ve faciaları doğuran tek kuvvet olarak gösterir. Aynı yıllarda Çorlu Metropliti papaz ise Milli Mücadele’nin, ancak toplumun din adamlarından mahrum bırakılmasıyla başarısızlığa uğramasının mümkün olacağını söyler.”

CAMİDEKİ ÇIPLAK KADINA KUR’AN’I ÇİĞNETEN OSMAN HAMDİ

Bir asır öncesinin şartlarında büyük bir provokasyona imza atan başka bir isim ise “Müzeciliğin babası” olarak gösterilen Osman Hamdi Bey olmuştu. Kitlelerce, yaygın şöhretli “Kaplumbağa Terbiyecisi” resmiyle tanınan Osman Hamdi Bey, Mihrap isimli çalışmasında bir Ermeni kadına camide Kur’an-ı Kerim’i çiğnetmişti. Liberal bir sanat eleştirmeni olan Sezer Tansuğ bile bu tabloyla ilgili şunları yazmıştı: “Resim sanatındaki pek çok önemli resimden hiçbiri Mihrap adlı resim kadar çarpıcı değildir. Resim bir camii içini göstermektedir. Üzerinde devre göre oldukça açık sayılan bir elbise bulunan başı açık bir kadın, arkasını Kur’an yazısı ile çevrelenmiş olan mihraba dönmüş olarak, büyük bir rahle üzerinde dimdik oturmaktadır. Ayaklarının çevresinde ise öylesine atılı vaziyette Kur’an ve Kur’an sayfaları bulunmaktadır. Osman Hamdi Bey, Müslümanlığı az benimseyip Hıristiyan bilincini koruyan bir kişidir. Avrupa’da hiçbir oryantalist ressam, cami mihrabı önündeki rahleye model Ermeni kızını oturtup, ayaklarının altına Kur’an-ı Kerim sayfalarını yayacak kadar ileri gidememiştir.”

“TESETTÜR, İĞRENÇ BİR SARGI BEZİDİR”

Cumhuriyet’in ilk yıllarında da basında, geniş kitleleri galeyana getirecek İslâmla ilgili değerlendirmelere sıkça rastlandı. Kılıçzade Hakkı, dinleri “çıkar için çıkartılmış şeyler” sayarken, Necmeddin Sadak ise toplumların nihaî hedefte dinsizlikle buluşmasının kaçınılmaz olacağı görüşünü savunuyordu. Abdullah Cevdet ise Kur’an’ın diline takmış, “Allah bütün insanlığa indirmeyi isteseydi o zaman Esperanto diliyle indirmesi gerekir” diye yazmıştı. Celal Nuri İleri de, “Ebediyyu’ş-şân Darvin, evrimi bulmakla Amerika’yı keşif kadar önemli bir iş yapmıştır” diyor, ayrıca “Kabarık akaid kitaplarındaki Allah’ın sıfatları tamamen yalandır. İnsanlar Allah’ı zihinlerinde yaratmışlardır” satırlarını kaleme alıyordu. “Rejimin akıl hocası” olarak nitelendirilen Ziya Gökalp ise Durkheim’den etkilenerek, “Millet tanrıdır” diyor, Hüseyin Cahit Yalçın da, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) Mirac mucizesi için “Sahih-i Buharî’deki mirac hikâyesi bir yalancılık ve ahmaklık şaheseridir” diye yazıyordu.

PROVOKATİF KALEMLER

Hüseyin Cahit Yalçın: Kur’an; Tevrat ve İncil’i kabul eder, onların yerine geçtiğini de iddia etmez. / Kur’an’dan çıkartılacak bölümler var. / Şeytan, bir hurafedir. / Müslüman kadınların Müslüman olmayan erkeklerle evlenme hakları ellerinden alınamaz./ Hz. Muhammed ümmî değildi. / A’raf, hurafedir. - Celal Nuri İleri: Muhammed’in ilham kaynağı kendi aklıdır. / Kokuşan bir şey bir daha dirilemez, bu nedenle yeniden dirilme olmayacaktır. /Sorgu meleklerinin tokmağı kendisine acı vermeyecektir. / Hayalini kurduğum dünyada nikâha yer yok. / “Nenemin kartvizitiyle eksik evraklı olmama rağmen cennete girdim. İntizam yok. Diyorlar ki, Bulgar, İngiliz gibi kafir cennetlerinde intizam yerinde imiş. Cenette ölüm olmaması insana son derece azap veriyor. Kontrol azlığı dolayısıyla rüşvetle cehennemden cennete geçenler çok.” / Denizin yarılması diye bir şey yoktur. - Necmeddin Sadak: Tanrı kavramı, insanların üretimidir. / Melek, ilkel kavimlerden kalma bir anlayıştır. / Kurban, toplum kaynaklıdır. İlkel dinlerden büyük dinlere geçmiştir. / Ahlâk artık dine değil akıl ve ilime yaslanmalıdır. - Kılıçzâde Hakkı: “Allah’ın varlığına iman etmek o gerçekte var olduğu için değil, moralimizi yükseltmek için gereklidir. / Kıyamet olamaz, düzen sonsuza kadar sürecektir. / Tesettür, toplumsal yaralarımızın üzerindeki iğrenç bir sargı bezidir. / “Hz. İsa’nın mutlaka bir döllenme sonucunda oluştuğunu kabul etmek mecburiyetindeyiz.” - Abdullah Cevdet: Tabiatı kendi keyfine göre yöneten bir varlık mevcut değildir. / Günde beş vaktini şekli bir meşguliyetle geçiren bir toplum XX. asırda yer alamaz.” (Dr. Ahmet İshak Demir, Cumhuriyet Dönemi Aydınlarının İslâm’a Bakışı)

Yeni Akit

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!