Hamza Türkmen, Diyarbakır Özgür-Der’De “İslami Hareketler ve Modern Toplum” konulu bir sunum yaptı.
Ahmet Maruf Demir’in yazar hakkında verdiği kısa bilginin ardından seminer, Nurullah Canpolat’ın Kur’an tilavetiyle başladı. “İslami Hareketler ve Modern Toplum” konusunun irdelendiği seminerde, İslami hareketlerin kökleri, Türkiye’deki İslami uyanış serüveni, modern toplumun düşünce kodları, emperyalist kuşatma ve bu kuşatmayı aşma çabaları üzerinde duruldu.
MODERN TOPLUM DIŞARIDAN DAYATILAN BİR FORMDUR
İslami hareketin tüm ümmet coğrafyasında modern toplum içerisinde faaliyet yürüttüğünü söyleyerek, tarihi arka planını da deşerek ve modern toplum’un tanımını da yaparak konuşmasına başlayan Hamza Türkmen şöyle konuştu: “Modern toplum özgün, bizden üremiş bir toplum değil, Batılı egemenlerin bize dayattığı bir formdur. Modern toplum Avrupa’da ve bizatihi Amerika’da ortaya çıkan İngiltere merkezli sanayi toplumu daha sonra Fransa merkezli Fransız devrimi ve aydınlama-ilerlemeci anlayış şeklinde gelişmiştir. Bu gelişim şu an nihilizmle devam etmektedir. Bu ilerleme mantığı içinde okul da değişiyor. Olgular, ahlaki normlar da değişir. Çünkü hayat sürekli ilerliyor. İlerledikçe kurallar da değişecek. Erkek ve kadın ayrımının ortadan kalkması, eşcinsel evlilikler bunun yansımaları. Bu forma karşı çıkmak antisemitizm gibi ceza ile muhatap olma formuna da dönüştü. Avrupa’da ortaya çıkan üç öbek; sanayi devrimi, ikinci sanayi devrimi, üçüncü sanayi devrimi ve şimdi de dijital sanayi devrimi yaşıyoruz. Bizim için modern toplum tüm ümmet coğrafyasında aslında ulus toplumudur. Yani milliyetçi toplumdur. Mustafa Kemal bile bile “Türk milleti” ifadesi kullanmıştır, ‘millet’ ifadesini kullanmıştır. ‘Biz milletten bir ulus yarattık’ ifadesiyle kast edilen budur. Yaratılan ulus Türk ulusudur. Her ne kadar CHP’nin şu anki kurmayları ‘ırk değildir’ deseler de biliyoruz ki, Mustafa Kemal’in inşa ettiği, ırk temelli, beyaz ırka dayanan, Avrupalı olmaya çalışan, yeni bir tarihe dayanan, sanal kurgusal bir yapıdır. Mustafa Kemal sanal bir Türklük üretti. Buna göre bu toplum kutsaldır; bayrağıyla kutsaldır, vatanıyla kutsaldır, sınırıyla kutsaldır, devletiyle kutsaldır. Allah’tan başka kutsallık koyan ise şirk koşuyor demektir. Modern toplum ulus toplumuyla ifade ediliyor. Dolayısıyla modern toplum Seyyid Kutup’tun ifadesiyle doğrudan şirk topludur, cahili bir toplumdur. Modern toplum bize dışarıdan dayatılmıştır…”
TÜRKİYE’DE İSLAMİ UYANIŞ SÜRECİ
Modern toplum değerlendirmesinin ardından bu toplumda varlık mücadelesi veren İslami hareketlerin Türkiye’deki serüvenleri hakkında bilgi veren Türkmen, “Türkiye’de tevhidi uyanış veya İslami bilinçlenme süreci 1970’li yılların ortalarından itibaren temayüz etti. Bu dönemde çıkarılan dergiler, çeviriler, etkinlikler ve arayışlar çok canlıydı. Arayış, sorgulayış iyiydi fakat öncüsüz, tecrübesiz ve rehbersizdi. Çıkarılan dergiler 20-30 bin basıyordu. Okuyan insanlar genellikle Kur’an kavramları çalışması yapıyordu. Konulu Kur’an üzerinde çalışıyordu. Yani Kur’an nedir, sünnet nedir, akidede ölçü nedir? Bunlara yönelmişlerdi. Temel kaygıları buydu. Doğru bir din anlayışının metadolojisi üzerinde kafa yoruyorlardı. Çok değerli, çok önemli aynı zamanda siyasi sosyal gelişmelerle ilgili yazılar takip ediyorlardı. Bu dönemde Hizb-ut Tahrir’ın hilafet devleti-İslam devleti çıkışı oldu. Bunu en fazla Ercüment Özkan yaptı. Bu söylemlerden sonra İran devrimi oldu. Sudan’da Hasan Turabı’nın iktidarı alması. Afganistan’da Müslümanlar iktidara gelecek mi, gelmeyecek mi tartışmaları… Bu birikim sahibi insanlar bu konulara yöneldiler. Bu sefer bu 70’li yılların ortalarından itibaren yükselmekte olan İslami uyanış gençleri biz ‘devrim yapacağız, ‘biz İslam devleti kuracağız’, ‘o zaman bunu nasıl yapacağız’, ‘bunun yöntemini tartışalım’, gizli mücadele mi, açık mücadele mi? Bu tip konuları tartışmaya başladılar. Bence acilci ve yanlış öncellikli hedef seçtiler. Burada yoğunlaşıldı…”
ŞARTLARA GÖRE İÇTİHATLARIMIZI YENİDEN DEĞİŞTİRMELİYİZ
Yaşanan değişimlere dikkat çeken Türkmen, buna karşı yapılması gerekenleri ise şu şekilde özetledi: “Hem mektep olmalıyız, hem hareket olmalıyız. Merhaleci mücadeleyi benimsemeliyiz. Biz ümmeti yeniden canlandıracağız. Biz, bir şüheda nesli olmaya çalışıyoruz. Bunu yapabilirsek ümmeti diriltiriz. İktidar demek ümmetin örgütlenmiş halidir. Bu da içtihadı bir şeydir, zamana, şartlara göre değişir. Hz. Ebû Bekir’in formu farklıydı, Hz. Ömer’in farklıydı, Hz. Osman tartışmalı, Hz. Ali tartışmalı. Hepsi ictihadidir. Kaldı ki, bugünkü modern toplumda şartlar çok daha fazla değişti. Sanayi toplumunda yaşıyoruz. Tarım toplumunu bıraktık. Herkes büyük şehirde yaşamaya çalışıyor. Modern şehir şartları değişti. Şartlara göre yeniden içtihatlarımızı değiştireceğiz. Alışkanlıklarımızı değiştirmemiz lazım. Yanlış hedefler ve hayallerin peşinde koştuk; bu hayallerin hemen tedavi edilmesi lazım. İstişare mekanizmasını diri tutmalıyız…”