HAKSÖZ HABER
İslamdüşüncesi.org Türkiye'de İslami hareket perspektifine sahip önemli isimlerle röportajlar yaparak İslamcılık hakkındaki literatüre kayda değer katkılar sunuyor. Rıdvan Kaya ile gerçekleştirilen soruşturmada İslami hareketlerin dünyada yaşanan zorbalıklara karşı ortaya koyduğu adil şahitlik tutumuna dikkat çekiliyor.
Rıdvan Kaya / İslam Düşüncesi
İslami hareketler dünyaya vicdan ve adalet mesajını en yüksek perdeden sunmaktadır
İslami hareketlerde ne gibi değişimler gözlemlenmektedir? İslami hareketleri diğer yapı ve oluşumlardan ayıran temel niteliği nedir? İslami hareketlerin toplumları ve yönetimleri etkileme gücü ne seviyededir? İslam Düşüncesi sitesi olarak daha bir çok soruyu, "İslami Hareket" dosyasında Özgür Düşünce ve Eğitim Hakları Derneği (Özgür-Der) Genel Başkanı Rıdvan Kaya'ya sorduk.
1. İslami Hareket'in size göre tanımı nedir?
İslami hareketi alan ayırmaksızın toplumsal hayatı İslami temelde inşa etmeye yönelik çabaların bütünü olarak tanımlayabiliriz. İslami hareket bir tamlama. Adı üzerinde, iki unsurdan oluşuyor: İslami boyut + hareket boyutu. İslamiliği en yalın ifadesiyle Kurani olmak, Kuran çerçevesinde olmak şeklinde tanımlayabiliriz. Bir şeyin İslami olması onun Kuran’a dayanması, Kuran’ı ölçü alması anlamına gelir. Dolayısıyla İslami hareket terkibi ile ifade edilen oluşum –veya oluşumlar- en temelde Kuran zeminine oturmalı; Kuran’ın belirlediği ölçüleri esas almalı ve yine Kuran’ın vazettiği hedefleri öncelikli hedefleri olarak belirlemiş olmalıdır.
Terkibin bir de hareket boyutu var. Yani sözkonusu olan şey, sadece bir fikir değil, insanların vicdanlarında, zihinlerinde yaşattıkları bir gerçeklik de değil; hayat içinde karşılığı olan, yeryüzünü biçimlendirmeye matuf bir gayret, bir aktivite. Mevcut otoriteye -veya otoritelere- karşı bir alternatif sunumu, iktidar hedefi gözetme ve de bu hedefe paralel, ona uygun bir çaba, bir eylemlilik şartının sağlanması boyutu.
2. İslami Hareket ve İslamcılık arasında nasıl bir ilişki vardır?
İslamcılık denildiğinde daha genel, kapsayıcı bir akım akla geliyor. Bu kavramın içine fikri, edebi vs. çabalar, hatta duyarlılıklar, yönelimler de giriyor. İslami hareket ise yukarıda da belirtildiği üzere siyasal-toplumsal hayatı değiştirmeye, yeniden tesise yönelme anlamında doğrudan örgütlülük, eylemlilik içermekte.
3. İslami Hareketlerin temel ilkeleri nelerdir? Bu ilkelerin hayata geçirilmesinde kabul görmüş yaygın yöntemler hangileridir? Bu temel ilkelerden ilkesel bir savrulma görüyor musunuz?
İslami hareketlerin en temel ilkesi İslamiliktir, yani vahyi esas alması, tüm etkinliklerinde temel ilkeler doğrultusunda davranmasıdır. Bu ilkelerin pratik içinde belirleyiciliğine dair geçmişten bugüne değişik tartışmalar, ayrışmalar ve farklılaşmalar mevcuttur. İslam ümmetinin genişliği kadar İslami hareketlerin de birbirinden farklı yönelimleri ve pratikleri olduğunu biliyoruz. Bu manada tek bir yöntem ve tek bir örgütlenme tarzı önermek, iddia etmek mantıklı olmaz. Örneğin Filistin’de, Keşmir’de İslami hareketin izleyeceği çizgi ile Türkiye’de, Cezayir’de izleyeceği çizginin, aynı şekilde Rusya’da ya da Avrupa’da izleyeceği hareket tarzının farklılık arzetmesi tabiidir, elzemdir. Ama temel ilkeler hususunda farklılaşma kabul edilemez. Temel ilkeleri ise hududullahın belirlediği çerçeve şeklinde tanımlamak mümkündür.
Elbette bir makale, bir kitap yazarken ya da bir fikir ileri sürerken iddia edilen ilkesellik çizgisinin hareket halindeyken korunabilmesi kolay değildir. Bir fikri pratiğe taşımanın zorlukları ile karşılaşılabilir, şartlar ve imkanların zorluğu ya da sınırlılığı belli tavizleri hatta savrulmaları besleyebilir. Bu konuda kimlik ve eylemlilik hususunda İslami hareketler içinde çizgisini koruyan örnekler yanında savrulmalar yaşayanlar da mevcuttur.
4. Dünden bugüne İslami hareketlerde (düşünsel, fıkhı ve pratik zeminde) bir değişim gözlemliyor musunuz? İslami hareketlerde düşünsel bir kriz görüyor musunuz?
Değişim kaçınılmazdır. Ortam, atmosfer ve muhatapların değişmesine bağlı olarak gerek örgütlenme tarzı itibariyle gerekse de söylem ve eylem bazında kimi değişiklikler, esneklikler gereklidir. Donmuş yapılar zaten hareket üretemez ya da sürdüremez.
İslami hareketlerin bünyesinde genel manada ve geniş çaplı fikri bir kriz yaşandığını düşünmüyorum. Sorgulama, tartışma doğaldır, yeni şartlara, gelişmelere bağlı olarak arayış süreçlerinin devam ettirilmesi doğaldır. Bununla birlikte geçmişte ortaya koydukları berrak ve nitelikli çizgiyi koruyamayan, değişik etkiler ve gerekçelerle asli kimlik ve yönelimlerinden taviz veren örnekler de çoktur. Burada en temel sapma, savrulma nedeni olarak değiştirmek için yola çıkılan statüko karşısında alınan yenilgi ya da başarısızlığın bir müddet sonra statükoya ayak uydurmak, hatta zaman zaman eklemlenmek olarak karşımıza çıktığı görülmektedir.
5. İslami Hareketleri tarikat, STK vb. yapılardan ayıran özellikler nelerdir? İslami hareketlerin STK’lar üzerinden yapılanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu bağlamda amaç-araç ilişkisinin sağlıklı bir zeminde ilerlediğini düşünüyor musunuz?
İslami hareketleri geleneksel bir örgütlenme biçimi olan tarikat vb. yapılardan ya da modern örgütlenme biçimleri olan STK’lardan ayıran en temel özellik kapsayıcılığı, kuşatıcılığıdır. Hayatı bölmeme, maddi ya da manevi ferdi ya da içtimai diye ayırmama, aynı şekilde siyasi, iktisadi, askeri, eğitim vb. tüm sosyal alanları kuşatma perspektifine sahip olmasıdır.
STK’lar üzerinde yapılanma doğaldır, örgütlenme kolaylığı sağlayan bu durum bir imkan zemini olarak görülmelidir ama STK’laşmama kaydıyla! Sonuçta STK olmanın sınırları vardır, toplumsal hayat içinde kendinize biçtiğiniz ya da size biçilen bir alanla sınırlı çaba göstermek durumundasınızdır. Oysa İslami hareket böyle bir daraltmayı kabul edemez. Hayatı topyekün değiştirmeye ve yeryüzünün bütününde ila-yı kelimetullah mücadelesi vermeye adaydır.
6. İslami Hareketler İslam Düşünce dünyasına ne tür katkılarda bulunmaktadır? Yaşadığımız çağa hitap edecek özgün bir düşünce üretebilmişler midir?
İslami hareketler üzerlerindeki çok ağır baskının neticesinde geniş kitlelere seslerini, mesajlarını ulaştırma hususunda pek çok engelle yüzyüzedirler. Bu manada fikri planda ortaya konulması gereken çabaların da ister istemez dar bir alan sıkışması olgusu ile karşı karşıyayız. Bununla birlikte her şeye rağmen İslami hareketler giderek daha bir bireyselleştirilip tüketim kalıplarına mahkum edilmeye çalışılan, aynı zamanda ırkçılık, milliyetçilik asabiyesiyle insani değerlerden uzaklaştırılıp sürüleştirilen insanlığa hayatın daha değerli amaçlar, hedefler doğrultusunda yaşanması gerektiği hususunda önemli mesajlar sunmaktadırlar.
Ne oranda ve yeterlilikte özgün bir düşünce sunulabildiği elbette farklı açılardan tartışılabilir ama her düzeyde bencilliğin insanlığı esaret altına aldığı ve hayatın haz ve hız ekseninde tüketildiği bir atmosferde en temelde İslami hareketlerin kardeşlik, fedakarlık, isar ve en önemlisi tevhid bağlamında insanlığa sunduğu mesajların değerli ve önemli olduğu kanaatindeyim.
7. İslami Hareketlerin toplumsal hayatı ve yönetimleri etkileme gücü hangi boyutlardadır?
İslami hareketlerin toplumsal hayatı ve iktidarları doğrudan etkileyebildiği örnekler yanında zayıf ve etkisiz kaldığı ve hatta tümüyle ezildiği örnekler de mevcuttur. Bu manada örnekler bağlamında konu tartışılabilir. Örneğin Afganistan’da İslami hareket inanılmaz bir başarı ortaya koymuş ve küresel egemenleri bozguna uğratmıştır. Suriye’de ülke bütününde başarılı olamamış ama küçük de olsa bir bölgeyi rejimin tasallutundan azade kılabilmiştir. Mısır’da rejimin ağır baskıları karşısında sokakta görünmez hale getirilmiş ama gerek zindanlarda, gerek ülke dışında varlığını koruyarak rejimin baskılarının bir nebze azalacağı bir ortamda iktidara en yakın güç konumunu korumuştur. Özetle Orta Asya’dan Kuzey Afrika’ya İslami hareketler pek çok bölgede en etkin güç konumuna erişmemiş ise de siyasal-toplumsal hayatta gündemi belirleyen ve mevcut aktörlerin hareket alanlarını tayin eden bir pozisyondadır.
8. İslami Hareketlerin öteki ile kurduğu ilişki biçimi ve beraber yaşama anlayışı nasıl bir mahiyete sahiptir?
İslami hareketler kuşatıcı olabildikleri oranda toplumsal yapıda etkin hale gelebilmektedirler. Mamafih yaygın olarak burada iki zorlukla karşılaşılmaktadır. Statükoyu temsil eden güçlerin, iktidarların tasallutu ve kara propagandası ile İslami hareketleri terörize etme, şeytanlaştırma kampanyası doludizgin devam etmektedir. Buna paralel biçimde kimisi geleneksel muharref anlayışların etkisiyle, kimisi de yaşanılan ağır baskılara tepki olarak İslami hareket iddiasıyla ortaya çıkan kimi oluşumların son derece keskin, dışlayıcı ve şiddete meyyal tutumları bu alanda ciddi manada bir kirlilik ve engel teşkil etmektedir.
9. İslami hareketler bugünün dünyasını yeterli düzeyde okuyabiliyorlar mı? Bu konuda İslami hareketlerin kaçırdıkları ve yanıldıkları temel durumlar nelerdir?
Bunu başaranlar olduğu gibi başaramayanlar da çoktur. Aslında tecrübi birikim bu alanda işimizi kolaylaştırmış olmalıdır ama ne yazık ki sürekli biçimde baskı altında olmanın, yok sayılmanın, dışlamanın getirdiği defolar, zaaflar söz konusudur. Bu durum bazılarımızı ilkesizliğe, kimliksizliğe, egemenlere yaranma söylemlerine sürüklerken, bazılarımızı da steril alanlar üretmeye sevk etmekte ve buralarda hayattan kopuk tezler ve pratikler geliştirerek model sunma, örnek teşkil etme vasfından uzaklaştırmaktadır.
10. İslami Hareketler diğer ideolojiler ve mevcut bölgesel ve küresel hegemonya karşısında halklar için bir alternatif oluşturmakta mıdır?
İslami hareketler bugün Gazze hadisesinde de net bir şekilde görülebileceği gibi dünyaya vicdan ve adalet mesajını en yüksek perdeden sunmaktadırlar. Bununla birlikte kuşatmanın yoğunluğu ve İslami hareketlere yönelik ABD’siyle Rusya’sıyla, Çin’iyle, Hindistan’ıyla ve bölgesel despotik rejimlerin yoğun baskısı ve şiddeti neredeyse dünyanın tamamında İslami hareketleri varlıklarını sürdürebilme, ayakta kalabilme mücadelesini öncelemeye sevk etmiş durumdadır. Bu yüzden sağlıklı, nitelikli bir mesaj aktarma imkanı ne yazık ki çok zordur.
11. İslami Hareketler ve Aksa Tufanı arasındaki ilişki hakkında neler söylemek istersiniz?
Herkes Aksa Tufanı sonrasında Siyonistlerin icra ettiği akılalmaz vahşet tablolarına, kesintisiz soykırıma rağmen Gazze halkının direncini, tevekkülünü, azmini konuşuyor, bundan sitayişle, hayranlıkla söz ediyor. Bu manzara tesadüfen ortaya çıkmamıştır, kendiliğinden de gelişmemiştir. Şahit olduğumuz bu tablo Filistin topraklarında bilhassa 70’li yıllardan itibaren başlayıp 80’lerde ivme kazanan ve bugünlere gelen İslami hareketin çabalarının neticesidir. Başta, Allah Teala kendisine rahmet etsin, Ahmed Yasin’in öncülüğünde olmak üzere İslami hareket kadroları Gazze halkını eğitmiş, onları bugün herkesin şecaatlerine, fedakarlıklarına, samimiyet ve ihlaslarına gıpta ettiği konuma taşımıştır. Sadece bu görüntü bile İslami Hareketin İslam Ümmeti nezdindeki fonksiyonunu net bir şekilde izah etmektedir.