Haksöz Haber
Özgür-Der İzmir Şubesininaylık olarak gerçekleştirdiği seminerlerinde bu ay, Haksöz Dergisi yazarı ve Özgür-Der Genel Sekreteri Musa Üzer ’in anlatımıyla “İslami Hareketler ve Mezhepçilik Çıkmazı” konulu sunum gerçekleştirildi.
İran’ın bölgedeki politikalarının sonuçlarına değinen Musa Üzer, bugün yaşadığımız günlerin İslam tarihindeki benzeri vakıaları çağrıştırdığını söyledi. Bölgemizde İslam tarihindeki acı olayları aratmayacak türden önemli hadiseler yaşandığını belirten Üzer, bununla beraber uzak tarihimizde olduğu gibi yine mevcut hal ve vaziyette de despotlara karşı mücadele eden izzetli Müslümanların var olduğunu kaydetti. Bir de maalesef bu izzetli Müslümanları katleden başka Müslümanların da var olduğuna dikkat çeken konuşmacı, “Bu öldürmelerin, katliamların isminin mezhep savaşı olarak konmamış olması bizi aldatmamalıdır. Bugün karşı karşıya olduğumuz bu durum dün tarihimizde de yaşanan mezhepçiliğin, mezhep savaşlarının bir tür tezahürüdür.” dedi.
Türkiye’deki Müslümanların önemli bir kısmının bu gelişmeleri kavramaktan aciz olduğunu belirten Üzer, bunda rol oynayan temel faktörün yüzeysellik boyutunu aşmayan eksik bilgilenmenin olduğunu söyledi. Bazı Müslümanların da “Aman yeni mezhep savaşı çıkmasın!” türü duygularla davrandığını belirten Üzer, fakat bu durumun komik olduğunu, ortada zaten bir mezhep savaşının olduğunu ifade etti. Bu savaşın Amerika’nın Irak’ı işgalinden beri devam ettiğini, Irak savaşı esnasında Irak’taki Sünnilere bir sürü işkenceler edildiğini ve Irak'ta “Sünni” diye kabul edilen illerde Sünni nüfusun zorla göç ettirildiğini söyledi.
Maalesef Türkiye’deki Müslümanların önemli bir kısmının da İran’ın kışkırttığı Irak’taki bu mezhepçiliği görmezden geldiğini belirten Musa Üzer, bu durumun orada bir travmaya neden olduğunu ve bizim bu travmanın farkına varamadığımızı ifade etti. O bölgeden gelen kanaat önderlerinin Şiilerin bu mevcut davranışlarına dair şikâyetlerde bulunduklarını ifade eden Üzer, “Biz o zamanlar emperyalizmi, işgalcileri öne çıkarmak istediğimizden bu konuları çok da öne çıkarmalarını istemiyor, bunu direnişin maslahatına aykırı görüyorduk.” dedi. Fakat bir özeleştiri babında belirtmek gerekirse İran’ın mezhepçi politikalarla ezdiği bu Müslümanların kaygı ve şikâyetlerinin gelinen noktada haklı bir zemine oturduğunu kaydetti.
Genel bir ifade ile İran ve Necef arasında bir “Şii merkezi” olma rekabeti beklenirken, devrimden sonra İran’ın Şiiliğin merkezi haline geldiğini söyledi.
Irak bağlamında İran’ın kışkırttığı bu mezhepçiliğin Suriye’de çok daha korkunç bir manzaraya büründüğünü belirten Musa Üzer, “İran’ın bu mezhepçi politikası yüzünden normalde Suriye’deki Müslümanlar Esed ve ordusuyla savaşacakken bir de Esed muhafızlığına soyunan İran, Hizbullah ve Şii milislerle uğraşmak durumunda bırakıldı. Halihazırda İran Suriye’de mezhep savaşını başlatan ve bu temelde Suriye direnişi ve halkına her türlü işkence ve katliamları reva görürken kalkıp hala da ‘Aman mezhep savaşları çıkmasın’ romantizmiyle hareket etmek ne gerçekçi, ne adil, ne de hakkaniyetli olmaz.” dedi.
Suriye’den gelen insanlarla bu savaşla ilgili konuştuğumuzda sadece Esed’in diktatörlüğünü istemedikleri için başkaldırdıklarını, mezhebi hiçbir kelamı ağızlarına almadıklarını belirten Üzer, İran’la hiçbir alakası olmayan bir savaş olduğu halde İran’ın mezhepçilik yaparak Esed’e destek verdiğini söyledi. Bugün Suriye’deki problemin ana kaynağının İran olduğunu artık bütün Müslümanların kendi kendine itiraf etmesi gerektiğini ifade etti.
“Mezhep savaşı çıkacak, İnsanlar ölecek’’ vb. romantik söylemleri bırakıp yüzümüzü Suriye gerçeğine dönmemiz gerektiğini belirten Üzer, İran’ın yaptığı işkencelerle bütün Müslümanları ötekileştirdiğini söyledi. İran’ın kardeşlik söylemlerinin Suriye’de yaptıkları katliamlarla boşa çıktığını ve komik bir hal aldığını, İran’ın şuanda mazlum Müslümanları öldürdüğünü ve Ortadoğu’daki bütün İslami hareketlere savaş açtığını ifade etti. Meseleyi Şiilik merkezli değil de, İran merkezli düşünmek gerektiğinin altını çizen Musa Üzer, İran’ın genel olarak ‘’öteki’’ dediği kişi ve toplulukları değiştirmeye yönelik çabalara giriştiğini belirterek Hz. Aişe, Hz. Osman, Hz.Ömer’e küfürler yağdıran bir düşünce yapısından sağlıklı bir Müslüman prototipininçıkam(a)yacağını söyledi.
Bu durumun nedenlerine de değinen Üzer, Şii mantığının insanları ötekileştirmesi, acem siyasetinin verdiği kurnazlık, İran milliyetçiliği ve Şiiliğin 1400 yıllık düşmanlık psikolojisinin bugün tekrar kendini göstermesiyle durumun bu hale geldiğini söyledi. Fakat ne olursa olsun bütün Şiilerin katil, zalim, sapık, kâfir vs. diye yaftalanamayacağını, bunun biz Müslümanların adalet anlayışına aykırı olduğunun altını çizdi.
Türkiye’deki sol medyanın ve hükümet yetkililerinin konuya yaklaşımıyla ilgili, bazı hükümet yetkililerinin hala Suriye meselesi ve İran’ın Suriye’deki konumuna dair kafa karışıklıkları yaşadığını belirten Üzer ancak temkinli ve itidale dayalı mesajlar olarak algılanabilecek vurgularda bulunanların da olduğunu ifade etti. Aynı zamanda zihni bu konuda net olan yetkililerin de bulunduğunu, bunların ise İran’a bu konudaki eleştirilerinden dolayı Sünni bir refleksle hareket edildiği noktasında itham edilmelerinin haksızlık olduğuna inandığını söyledi. Liberal ve Sol medyanın Suriye konusunda içler acısı, adaletten uzak, sefil bir durumda olduğunu ve hatta “İran öldürüyor ama neden öldürüyor?’’ der gibi haberler yaptıklarını anımsattı.
Son bölümde de İran’ın bu düşmanca yaklaşımlarının usuli altyapısı hakkında bilgiler veren Musa Üzer, insanların neden belli bir zaman sonra Sünniliği tercih ettiğini İran’da kaldığı süre içerisinde daha iyi anladığını söyledi. Tekfirin bir mantığının olmadığını, geçmiş konuların kapatılmadığını ve bunun sürdürülebilir bir inanç olmadığını; bilgi, inanç ve amelde sıkıntılar doğurduğunu ifade etti.
“Biz bu bölgede birlikte yaşayan Müslümanlar olarak; belli bir yerde belli bir mezhepten bir halk varsa onların da yönetime katılmasıyla, yani (şu mezhep yönetimde söz sahibi olamaz!) taassubunu kırarak ve birlikte yaşayacağımızı unutmadan ona göre metotlar belirlememiz gerekir.’’ diyerek konuşmasını tamamladı.
Seminer katılımcıların katkısı ve soruların cevaplandırılmasıyla sona erdi.