İslami demokrasi

Hayrettin Karaman

'İslam referanslı demokrasi, islâmî demokrasi ve İslam demokrasisi' ifadelerini aynı manada kullanıyorum. Bu konudaki düşüncemi ileride yazacağım. Bu yazıda ise merhum Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi'nin aynı konuya dair düşüncesini yer göstererek esrinden özetleyeceğim:

Bolşevizm, Masonluk, Beşeri demokrasi; 'eşitlik, kardeşlik, hürriyet, adalet' iddialarıyla yola çıkmış, komünizm yoksullara refah ve eşitlik, masonluk insanlara kardeşlik, demokrasi de hürriyet vaad etmiştir. Ancak bunların hiçbiri vaadlerini gerçekleştirme kabiliyetini haiz değildir. Komünizm (Bolşevizm) ekmek için insanların ellerinden hürriyetlerini almış, ama ekmeği de, emeğin hakkını da adaletle verememiş, kapitalizme düşman iken dev gibi bir devlet kapitalizmi oluşturmuş, servet de adaletle paylaşılmamıştır. Masonların kardeşliği dar bir sınır içinde söz konusudur. Beşeri ulusalcı demokrasinin hedefi, insanların kendi iradeleriyle elde edemeyecekleri bir etnik bağa, dar milliyetçilik çerçevesine hapsedilmiştir ve beşer, sırf vicdanı ile demokrasinin hedeflerini gerçekleştiremez. İslam demokrasisine gelince; bu demokrasi ilâhî talimata, emir ve yasaklara dayanır. Bu emir ve yasaklar, iman ve vicdan ile birleşince gerçekleşme şansı artar. Ancak İslam demokrasisinin hayat bulmasının şartı da Müslümanların, ilk nesil iman ve ahlakına geri dönmeleri ve gerçek manada Müslüman olmalarıdır. Bu takdirde her iki yönden iyi yetişmiş önderleri halkın önüne düşer, ibadetlerle camileri şenlendirir, hayırda ve iyiyi teşvik, kötüyü engellemede onlara örnek olurlar. Böylece önderler ile onları takip eden halk bir bütün olarak 'ahlaki erdemleri ve insani ilkeleri' ile diğer milletlere örnek olurlar. İslâmî birlik içinde ırka ve kavme ait farklar eridiği gibi zenginleri ile yoksulları arasındaki mesafe de kısalır.' Mevkıfu'l-akl, C.I, s. 16).

M. Sabri Efendi konuya şöyle devam ediyor: 'Bu kitabın dördüncü cildinde şunu ispat ettim: İslam, kavmiyet ve diğer bağlara mukabil sosyal-siyasi aidiyetin bütün gereklerini kendinde toplayan, başka hiçbir dinin ona yakın bir seviyeyi elde edemediği bir aidiyettir (cinsiyye). Bu aidiyet sayesinde üçyüz milyonu bulan nüfusu (kitabın yazıldığı tarihteki nüfus sayısı) ile bütün Müslümanlar arasında bir dayanışma ve denge şirketi kurulmuş olur. Bu topluluğun Arabı, Arap olmayanından, siyahı beyazından -dindarlık ve ahlaki erdem dışında- üstün değildir. Her Müslüman kendisi için istediğini, kardeşi olan diğer Müslüman için de ister. Bu dayanışma ve denge topluluğu, eski masonluktan da yeni komünizmden de daha ilkelerine sadık, daha temiz ve daha yücedir. Çünkü bu ortaklığın ve dayanışmanın amacı, dünyadan da önce ahreti kazanmaktır, ona her mümin dinî bir ödev olarak sarılır ve çünkü ondaki demokrasi, slogan, propaganda ve aldatmalara dayalı demokrasilerden daha sahihtir. Bir Fransız özdeyişinde 'Herkes kendisi için, Allah ise herkes içindir' dendiği gibi kalbini bütün beşeriyetin faydasına açan ve insanlardan önce Allah katında sorumluluk şuuruna sahip olan İslam demokrasisi, başka ulusların aleyhine olarak kendi ulusu için çalışmaz; böyle olunca da siyasilerin ortaya koyduğu diğer demokrasilerden elbette üstün olacak ve onlardan daha çok insanlığın iyiliğine hizmet edecektir. Yoksulların ihtiyaçlarını garanti eden gelirler, 'mallarından Allah'ın yoksullar ve muhtaçlar için pay ayırdığı zenginler'den gönüllü olarak onlara doğrudan ulaşacak, servetin çoğu, yoksulları zenginlerin esiri olmaktan kurtarmak için yola çıkıp da kendilerine esir eden siyaset simsarlarının elinde kalmayacaktır. (Mevkıfu'l-akl, I, s. 20 vd.

Mustafa Sabri Efendi'ye göre insanların çıkarına ve mutluluklarına en uygun siyasi sistem 'hukuk devleti' sistemidir. Demokratik Cumhuriyetlerde yöneticiler kanunu eşitlik esasına göre uygulasalar bile kanunları beşer yaptığı sürece amaca ulaşılamaz; çünkü demokratik yönetimlerde de sağcılar ve solcular vardır, son söz hakim olan tarafın olur; onlar da yoksullar hatta orta tabakanın değil, kendi çıkarlarının tarafında olurlar. Batı'da fıkhı (hukuku) olan bir din bulunmadığından buradaki Demokratik Cumhuriyetler beşeri (zalim ve hakkı bilmez insan elinden çıkmış) kanunları uyguladılar, ama Müslümanların elinde ilâhî naslara dayanan bir hukuk, bir fıkıh vardır ve bunu uygulayarak -gayr-i müslimler ve azınlıklar dahil- herkesin mutlu olacağı bir sonuca ulaşmak mümkün olacaktır.

YENİ ŞAFAK