İslami aydınların körlüğü

Etyen Mahçupyan

Eleştirel bakışın toplumsal ve siyasal nitelik kazanması, tüm dünyada dengeleri tersyüz ediyor. Bu yeni tutumun doğallaşmasıyla önce dışa karşı bir eleştiri başlıyor ve bu süreç toplumları yeniden kimlikleştirip, onlara özgüven veriyor. Sonrasında ise belirsiz bir durum var... Çünkü bazı toplumlar bu noktada kalıplaşırken, bazıları da eleştirel bakışı içe dönük hale getirip yeniden inşa döneminin yolunu açıyorlar.

Bugün Ortadoğu'da yaşananlar, birçok toplumun özeleştiri noktasına geldiğini gösteriyor. Bundan sonrasında örgütsüzlüğün ve deneyimsizliğin getirdiği risklere karşı, yeni siyasi değerlerin ve normların çekiciliği karşı karşıya gelecek. Sonuç ise eleştirinin talep ve tercihlere nasıl yansıyacağı, bu enerjinin nasıl bir zihniyete doğru evrileceği ile doğrudan bağlantılı olacak. İnsani değerleri hatırlayan bir yeniden inşa çabası, eleştiriyi de yapıcı hale getirmek, buradan bir konuşma kültürü yaratmak zorunda.

Türkiye bu yolu kanlı bir devrim üzerinden değil, evrimsel bir değişim çizgisi üzerinden yaşıyor. Bu noktada İslami kesim aydınlarının çok kritik bir işlevi olacak, çünkü inşa edilecek dünyanın normlarını oluşturup derinleştirmek kadar, onların toplumsal meşruiyetini sağlamak da öncelikle bu aydınların sorumluluğunda. Söz konusu fikrî önderlerin, içinde gizlendikleri kabuklarından sıyrılmalarında ve 'birbirleriyle konuşmalarında' büyük yarar var.

İslami kesim son döneme kadar laik intelijentsiyanın kuşatması altındaydı. Eleştiri de bu nedenle bir yandan Batı'ya ve modernliğe, diğer yandan da Kemalizm'e ve laikliğe yöneldi. Bu eleştiriler hem içerik olarak anlamlıydı, hem de kültürel muhafazakârlar arasında giderek filizlenen özgüvenin habercisiydi. Söz konusu kritik değerlendirmeler, Batı'nın aksak ve eksik yönlerini, modernliğin temel zaaflarını, Kemalizm'in kofluğunu, bizdeki laikliğin ikiyüzlülüğünü ortaya sererken, İslami kimliği de yeniden söz sahibi olmaya davet etmekteydi.

Bugün o noktanın geçildiğini söyleyebiliriz... Ne var ki cemaatçiliğin İslami aydınlar üzerindeki daraltıcı etkisi devam ediyor. Bu aydınlar birbirlerinin düşüncelerini sadece karşılıklı övgü vesilesi olarak kullanıyorlar. Anlaşamadıkları, onları ayıran noktalar hakkında ise pek az şey okuyabiliyoruz. Dolayısıyla konuların olgunlaşma ihtimalinin önüne set çekilmiş olurken İslami cemaatin özeleştiriyi ima eden demokrat zihniyetten hâlâ epeyce uzakta olduğunu da anlıyoruz.

Laik kesimin demokratlığı hazmedemeyen aydınları genellikle evrensel ilkelerin ardına sığınarak 'temiz' kalmaya çalışır, olması gerekeni savunurlar. Bu durum bireyselleşmeyi engelleyerek, apolitik bir cemaatleşme yaratmıştır. İslami kesimin aydınları ise aynı sonuca farklı bir yönden gidiyorlar... Normatif olanın İslamiyet'te aranması yadırgatıcı olmasa da, sanki kitabi doğruların hakiki insanlar üretebileceği türünden gerçekdışı bir varsayıma yaslanmakla yetiniyorlar. Bu aydınların yazılarında 'karşı cenah' son derece gerçekçi analizlere tabi tutulurken, kendi cenahlarının gerçek insan malzemesi ve zihniyeti üzerinde fikir serdedilmiyor. Dahası aynı mecrada yazanlar bile birbirlerine 'kör' davranmayı tercih edebiliyor ve cemaat içi eleştiriden kaçınıyor. Oysa bu tutum güçlüye karşı mücadele verirken ne denli politikse, yeniden inşa döneminde de o denli apolitik.

Bunca uzun bir süredir Kemalist rejimin baskısı altında kalmak ve Batı sosyal biliminin zımni oryantalist yaklaşımına karşı koymaya çalışmak, İslami aydının muhakkak ki 'dışa karşı' tetikte durmasına, enerjisini bu yöne hasretmesine neden oldu. Madalyonun diğer yüzünde ise dinî akidelerin, geleneğin ve cemaatçi dayanışmanın övgüsüyle yetinildi. Karşı cenahın haksız yargılarına, kendi cenahının 'iyi örnekleriyle' karşılık verildi. Ancak bu sürecin bir maliyeti de vardı... İslami intelijentsiya kendi içinde sahici bir konuşma yapma ve derinleşme fırsatını kenara koyarak, hamasetin diline mahkûm oldu.

Artık bu konuşmayı duymak, İslami aydınların birbirlerinin sözü üzerinde ne düşündüklerini okumak, aralarındaki farklılıkların nedenlerini görmek, herhalde toplumun da hakkı. Yoksa buna da önce İslami kesimin dışından birilerinin önayak olması mı gerekiyor?

ZAMAN