İslamcılıktan pişman olan yazar kitaplarını geri çağırsın!

Lütfen ‘İslamcılık’ yaptığını ve tövbe ettiğini söylediğin, o yıllarda iyi pazarladığın ve iyi kazandığın kitaplarını geri çağır ve bu kitapların bedellerini GERİ ÖDE!

İpek Arslan / hertaraf.com

Herhangi bir otomotiv şirketi pazarladığı araçların kusurlu olduğunu gördüğünde müşterilerini mağdur etmemek için sattığı araçlarını kullanılmış olmasına rağmen geri çağırır ve araba bedellerini müşterilerine öder. Bu, güzel ve örnek bir tutumdur.

Konumuz araçlar değil; daha önceden pazarladığı malların/kitapların kusurlu olduğunu daha sonra ilan eden bir yazardır. Bu yazar yakın bir tarihte, bir programda geriye doğu sayarak 90, 80, 70’li yıllarda kendini tanımladığı İslamcılıktan tövbe ettiğini duyurdu. Edebilir sonuçta herkes özgürdür, onun da kendini dilediği gibi değiştirmek, yeni yerlere konumlamak, yeni bir sosyal çevre edinmek hakkı vardır elbette. Ancak böyle bir durumda söz konusu yazara bazı soruları sormak, bazı durumları hatırlatmak ve bazı isteklerde bulunmak ve bunları iletmek de bu yazarın kitaplarını okuyan ve yıllardır kendisiyle yol birliği, gönül birliği etmiş kişilerin ve okurlarının hakkıdır. Bunlardan bazılarını biz dile getirelim, dile getir(e)mediklerimizi de sayın yazarın anlayacağını umuyoruz.

Sayın Yazar! Size meslek olacak ve gelir sağlayacak bir eğitiminizin bulunmadığı, sizi yakından tanıyan herkesin bildiği bir durumdur. Ülkemizin güzide bir İmam-hatip lisesinden ibaret olan mezuniyetiniz de size meslek olmadı. Eğitim-öğretimin dışında, çıraklık-kalfalık yoluyla da edindiğiniz bir mesleğiniz ve sanatınız bulunmamaktadır. Bununla geçiminizi sağlayabileceğiniz parayı kazanmak için gereken bir meslekten söz etmekteyiz.

Malum aliniz, konuşurken hep İmam Azam’ın yaptığı eğitim faaliyetleri için bir ücret almadığını, onun geçimini kumaş ticareti yaparak sağladığını hep anlatmaktasınız. Sizin böyle bir mesleğinizi hiç olmadı. Siz kazandığınız tüm parayı, tövbe ettiğinizi söylediğiniz ve kendinizi ‘İslamcı’ olarak tanımladığınız o dönemlerde ‘İslamcılık’ anlayışı çerçevesinde yazdığınız kitaplardan kazandınız.

Şimdi mademki bu kitapları yazdığınız ve gerçekten de iyi kazandığınız bu yıllarınızı ‘tövbe’ edilmesi gereken yanlış işler yaptığınız yıllar olarak tanımlıyorsunuz, işte bu tövbe ettiğiniz döneme ait tüm kitaplarınızı GERİ ÇAĞIRARAK lütfen bedellerini iade ediniz. Bunu yapmazsanız bu kitaplara (sizin tövbe edilesi yıllarınızın ürünü olduğuna göre) çok fazla para ödeyerek alanların (tıpkı kusurlu araç almış gibi) size bu parayı haram etme hakları olacaktır. Lütfen tövbe ettiğiniz yılların kusurlu ürünlerini geri alın!

Söz ettiğiniz yıllarda, ‘İslam nedir?’, sorusunu sorarak yozlaşmış geleneği sorgulamaya başlayan samimi Müslümanların ‘okuma, öğrenme, bilme aşkının’ oluşturduğu o dönemin rüzgârını arkanıza almayı iyi becererek evet iyi kazandınız. Yakınınızda bulunanların da çok iyi bildiği gibi, kendinize ‘Vakıf’ adlı bir iş yeri kurdunuz. Sizin vakfettiğiniz bir şey yoktu ama siz hariç herkes kendi çapına göre bir şeylerini vakıf hizmetleri için verdi. ‘Vakıf’ adlı sizin özel iş yerinizin, borç ve giderleri için zorlandığınızda, nakit para desteği dışında, Kayseri başta olmak üzere ülkemizdeki pek çok ilde, geliri zatı alilerinin emrine verilmek üzere kaç kermes yapıldığını siz de bilirsiniz ben de bilirim. Kendileri İslamcı oldukları için size omuz veren o erkeklerin para desteklerini, kermeslerde çörek-börek-yemek-el işleri yapıp satan kadınların haklarını, çeyizini İslam için verdiğini düşünerek sizin vakıf borç ve giderleriniz için satışa çıkaran kadınların fedakârlığı üzerinden kazandıklarınızı da iade etmelisiniz.

Bugün itibariyle belki bu kişileri bulup onların emeklerinin karşılığını iade etmeniz doğaldır ki zor olacaktır. Bu nedenle kendiniz ve birinci derece yakınlarınız üzerinde bulunan ne kadar mal varlığınız varsa hepsini uygun yerlere bağışlayarak -eşinizin parmağındaki yüzüğü de sattığınız- o yıllara geri dönmelisiniz. O dönemde size omuz veren İslamcıların size, ‘vakıf, yayınevi, şöhrete ulaşmanızı sağlayan televizyon, dergi…’ kurmanız için sebil ettikleri emeklerinin karşılığı olan geliri ‘helal’ etmediklerini söylemeliyim. Dilerim bu sözlerin sizin için bir anlamı olur da gerekeni yaparsınız. Malumumuz olduğu gibi sizin para kazandığınız başka bir mesleğiniz yok. İslam adına herkesten her türlü yardımı aldığınız ama siz hep kazandınız. Bu nedenle bahçesinde, dünyada bulunan her tür ağacın bulunduğunu söylediğiniz evi de lütfen hibe edin. Orası da İslamcıların size verdiği desteğin ürünüdür.

Ne yapmıştınız: Asırlardır söylene gelen ne varsa bunları sanki ilk defa siz ortaya koyuyormuşsunuz gibi ‘vurgu ve tonlaması iyi çalışılmış’ yeni sözcüklerle ifade ederek bunları ilk defa duyanları şaşırttınız. Zaten isteğiniz de buydu; hem şaşırtmak hem de esasında daha çok da hayran etmek. Bir hayran kitlesi oluşturmak… Bilmem ki bu kadar artistlik etmeye değer miydi? (Örnek: Garaudy’nin kitaplarından aldıklarınızı kaynağını vermeden konuşmalarınızda kullandınız hatta onun alıntıladığı şiiri bile siz söylemişsiniz gibi konuşmalarınıza eklediniz. Fark etmediğimizi, sizin okuduklarınızı bizim okumadığımızı mı sanıyordunuz? Farkındaydık!) Sonra omzunda yükseldiğiniz insanların omzunu tekmelemeye başladığınızı görmek çok da uzun zaman almadı, maalesef…

Münevver i nakısa/yarım aydın, yarım hekimden beter eder çünkü cehaleti nedeniyle hiçbir sabitesi yoktur. Bir çocuk oyunu vardı; ‘Dön baba dön baba’ diyerek çocuklar döner, başı dönüp düşen ilk çocuk yenilmiş sayılırdı. Ak dediğine kara, hak dediğine batıl de; sürekli dön! Ancak artık bellidir ki şu an doğru deyip savunduklarınıza da birkaç yıl sonra yine ‘Geçmişimden ve dediklerinden tövbe ediyorum’ diyeceksiniz. Nereye kadar.

Tövbe etmek güzeldir, tamam. Tamam, ancak siz neden bilmediğiniz konularda bu kadar çok konuşup yazdınız? Demek ki siz hak ve hakikat denen sabite nedir hiç bilmemişsiniz. Tıpkı kutup yıldızı gibi olan sabitelerimizi de sarsmakta sakınca görmediniz. O sabiteler ki onlara bakıp çizgimizi düzeltebilelim ve bizden hakka yol olan sıratımız eğrilmesin, bozulmasın. Siz, tövbe ettiğiniz geçmişinizde ne söylemişseniz, hepsine sürekli herkesi davet ettiniz. Sonra da geçmişteki kendinden tövbe ettiğinizi ilan ettiniz. Tamam. Mademki durum budur öyleyse lütfen ‘İslamcılık’ yaptığını ve tövbe ettiğini söylediğin, o yıllarda iyi pazarladığın ve iyi kazandığın kitaplarını geri çağır ve bu kitapların bedellerini GERİ ÖDE!

Şimdi gelelim ‘İslamcı’ sözcüğünün Türk dili kuralları açısından incelenmesine:

Türk dilinde, sözcükleri türeten ekler dört başlık altında ele alınır. Bunlar: 1. İsimden isim yapan ekler. 2. İsimden fiil yapan ekler. 3. Fiilden isim yapan ekler. 4. Fiilden fiil yapan ekler. Bu eklerin neler olduğu, hangi ekin hangi köke nasıl geleceği, hangi ekin türettiği sözcüğe hangi anlamı katacağı bellidir ve bu işin eğitimini alanlar bunları bilir.

İslamcı sözcüğündeki ‘cı, ci, cu, cü’ eki isimden isim yapan ektir. Bu ek ses uyumuna göre gelerek türettiği sözcüklere pek çok farklı anlam katar. Şöyle ki:

1. Meslek ismi yapar: Sütçü, demirci, kömürcü, gözlükçü, bilgisayarcı, camcı, balıkçı

2. Bir görüş, amaç veya düşünceyi savunan kişi ismi yapar: Ülkücü, Türkçü, İslamcı, solcu, sağcı

3. Öncelemeyi ifade eden isim yapar: Devletçi, halkçı, milliyetçi, cumhuriyetçi

4. Alışkanlık ismi yapar: Şakacı, yalancı,

5. Huy ismi yapar: İnatçı, kinci

6. Genel olarak nitelenen durumu ifade eden isim yapar: Gerici, ilerici, emekçi, kaderci, akılcı

7. Yoğun yaşanan durumu ifade eder: Uykucu, gezmeci

8. Belli dönemlerde yapılan eylemi ifade eder: Dağcı, izci, sözcü

Yaptığımız açıklama ve verdiğimiz örneklerden anlaşılacağı üzere ‘İslamcı’ ve ‘İslamcılık’ sözcüğü doğru bir türetimdir. Bu ek, türettiği bazı sözcüklere ‘bir amaca kendisini adayan kişi’ anlamını kazandırır. ‘-cı’ ekiyle türetilen ‘İslamcı’ sözcüğü, kendisine yüklenen bu anlamı hakkıyla karşılamaktadır. Sütçü, simitçi örneklerinden hareketle bu sözcükteki -cı ekinin görevinin bir varlığın alım-satımının yapıldığı iş olarak anlamak ve ‘İslamcı’ sözcüğünü böyle değerlendirmek ancak bu konudaki cehaletin göstergesi olabilir.

Bu ekin sadece meslek ismi yaptığını sananlar şu cümleleri tekrarlar: ‘Müslüman olunur da İslamcı olunmaz. Neden? Çünkü böylece İslam, sütçü, sebzeci, kömürcü örneklerindeki gibi alınıp satılan bir mal konumuna düşürülmüş olur.’ Bu değerlendirme eksik bilgidendir. Örnek: ‘Falanca adam devletçidir.’ denildiği zaman, bu adam devlet alıp-satmaz, tersine devletin çıkarını her şeyden üstün tutar. Yukarıdaki -kimsenin düşünemediği(!) müthiş bilgi ve yorumları birilerinden duyarak tekrarlayanlar bir de demektedirler ki: ‘İslamcılık, İslam’ın siyasal talepleri bulunması ve bunlar için kullanılmasıdır.’ Ne zeki kimselermiş bunlar! İnsan hayatının hangi kısmı siyasetten uzaktır ki İslam o alandan uzak olsun?

Bu görüşlerin savunucusu olarak zatıâliniz de son zamanlarda kendinizin herhangi bir mahalleye mensup olmadığını özellikle söyleme gereği duyuyorsunuz. Bunu neden ‘önce bulunduğunuz mahalledeki İslamcıların’ İslamî hassasiyetleri sonucu, yazdığınız her şeyi alarak sizi zengin etmesinden ve öne düşürüp başlarına taç etmelerinden önce söylemediniz? O mahalleye artık gerek duymadığınıza göre şimdi zenginliğiniz hangi düzeyde acaba?

Sözün özü şudur: Biz Müslümanlar/İslamcılar; senin hangi mahalleye göz kırptığınla ilgilenmiyoruz çünkü bizi bağlayan kitabımızda Rabbimiz bize: ‘Müslümanlardan olmakla emrolundum.’ (Yunus 72; Neml 91) dememizi buyurarak bulunmamız gereken mahalleye işaret etmiştir. Gerisi laf u güzaf!

Belki yaşamakta olduğumuz bu ve benzer durumlar, biz Müslümanların benzer durumlar karşısında bağışıklık kazanmamıza vesile olur. Mümkündür ki bizimle Rabbimiz arasında kimsenin bulunmayacağını Rabbimiz böyle olay ve durumlarla bize tekrar tekrar öğretiyor. Evet, bizler Müslüman olmak için hiç kimseye muhtaç değiliz. Ama bazıları, İslam'a olan sevgimizin sonucu olarak kendilerini sevdiğimizi unutarak bizim onların etraflarını doldurmamızı, kendi kerametlerine delil sandılar. Hayır değildi!

Yorum Analiz Haberleri

Sosyal medyanın aptallaştırdığı insan modeli
Dünyevileşme ve yalnızlık
Cuma hutbelerindeki prangalar kırılsın
Batı destekli spor projeleri neye hizmet ediyor?
Kemalizm’e has bu Laiklik Fransa’da bile yok!