“İslamcılık ve Türkiye’de Tevhidi Bilinçlenme Süreci”

Uludağ Üniversitesi İnsani Değerler Topluluğu iki haftada bir yapılan kavram çalışmaları kapsamında, dönemin beşinci ve son dersini Zehra Türkmen’in sunumuyla “İslamcılık ve Türkiye’de Tevhidi Bilinçlenme Süreci” başlığı altında gerçekleştirdi.

Uludağ Üniversitesi Merkez Kampüsündeki Mediko Kırmızı Salon’da gerçekleşen programda, topluluk üyelerinden Mahmud Batuk, öncelikle İslamcılık tanımının üzerinde durarak, bu kavramın; yaşanan sorunlar karşısında alternatif çözüm üretebilmek bakımından batıcı, ulusçu ve gelenekçi akımlarla ciddi bir çatışmayı veya ayrışmayı ifade ettiğini; yaşanan düşünsel, sosyal ve siyasal sorunlar karşısında Kur'an ve Sünnet'e dayanarak çözüm üretmeye, güç toplamaya, emperyalist kültüre ve işgale karşı direnmeye ve İslam'ı sosyal planda yeniden yaşamlaştırmaya çalışan çabaların ortak adı olarak karşımıza çıktığını vurguladı. Daha sonra sözlerine İslamcılık kavramının tarihi gelişim sürecine değinerek devam eden BATUK, ardından sözü konuşmacı Zehra Türkmen’e bıraktı.

Türkmen sözlerine, İslam'ın hayatı, itikadı, ibadeti, sosyal ve siyasi yapıyı belirleyen, inanılması ve yaşatılması gereken bir din olduğunu savunan Müslümanlar, bu yaklaşımlarını vurgulu ve ayırıcı şekilde ifade etmenin sıkıntısını çektiklerini ve kendilerini İslami ilke ve hassasiyetleri önceleyen bir mücadelenin mensubu oldukları noktasında farklı olarak tanımlama ihtiyacını duyduklarını bu sebeple de İslamcılığın, her ne kadar Kur’an’i literatürde olmasa da tıpkı özgürlük kavramı gibi ödünç alınmış, anlam itibariyle islamlaştırılmış ve Müslümanlara hitap eden bir kavram olarak kullanıldığına değinerek, bu bağlamda islamcılığın hicri ikinci üçüncü  asırda da böyle kullanıldığını ve Hz. Adem’den bugüne kadar da İslamcılığın her zaman var olduğu ve tarih boyunca da her zaman var olacağını vurgulayarak başladı.

Abdulhamit,Namık Kemal, Ali Suavi vb. gibi isimlerin daha çok Osmanlıyı nasıl kurtarabiliriz, iktidarı nasıl koruyabiliriz çerçevesinde İttihad-ı İslam-ı savunurken, bunun karşısında Cemaleddin Afgani, Muhammed Abduh gibi şahsiyetlerin Urvetü’l Vuska hareketiyle oluşturdukları ıslah çabaları ise Osmanlı iktidarından ziyade ümmeti nasıl yeniden bir araya getirip ıslah ve inşa edebiliriz; kavramlarından, değerlerinden kopartılmış sömürge haline getirilmiş bu ümmeti yeniden nasıl diriltebiliriz gibi bir açılımla ittihadı islama yaklaştıklarını;

Yine bu bağlamda Urvetul Vuska’nın  beş ilkesinin çok önemli olduğunu belirtti veardından sözlerine şöyle devam etti:

Bu beş ilke,

 1)Yeniden Kur’an’a ve aslı Kur’an’da olan Rasûlün sahih sünnetine dönülmesi

2)Yaşadığımız çağı iyi değerlendirip, çağın sorunlarına göre içtihad kapısının açılması

3)Dini, bidat ve hurafelerden arındırıp saf haline döndürülmesi

4) İçerde ciddi bir istişare ve şura zemininin oluşturulması

5) Yaşadığımız sömürgeci toplumda müslümanlar olarak birleşmeye ve emperyalistlere karşı mücadele etmemiz gerektiği, temel maddeler olarak karşımıza çıkıyor.

19. yüzyıldan sonra hemen hemen bütün ıslah hareketlerinin proramlarının aynı çizgide bu beş umde üzerine oturduğunu görüyoruz. Mesela Cezayir’de Şihab Dergisi karşımıza çıkıyor, Bin Badis ve Malik bin Nebi’nin devam ettirdiği çizgi; Tunus’ta Mecelletül Zeytuniyye Dergisi, İbni Aşur ve Gannuşi ile; Suriye ve Mısır’a baktığımızda Menar Dergisi ile birlikte Muhammed Abduh, Reşid Rıza’nın ve daha sonra Hasan el Benna’nın ciddi katkılarıyla; Hint kıtasına baktığımızda Tercüman’ül-Kuran dergisiyle karşımıza Mevdudi, Muhammed Hamidullah, Mevlena Ebu’l Kelam Azad gibi isimlerle karşımıza çıkıyor; İstanbul’da ise Sırat-ı Müstakim ve Sebilürreşad dergileriyle, Elmalılı H. Yazır, Mehmed Akif Ersoy, İskilipli Âtıf Hoca, Said Halim Paşa, Babanzade Naim gibi isimlerin ön plana çıktığını görüyoruz.

Türkmen, Türkiye toplumundaki tevhidi bilinçlenmenin Tunus, Libya, Mısır ve diğer Ortadoğu ülkelerine göre neden daha geç başladığını; Cumhuriyetle birlikte Kemalizmin Türkiye’deki tüm kanaat önderlerini tasfiye ettiğini, Türkiye toplumunu bağlarından kopardığını ve bu süreçte tevhidi anlamda İslam’la, Kuran’la, Müslümanlarla ciddi bir kopukluğun 1960-65’lere kadar;Seyyid Kutup’ların Mevdudi’lerin kitaplarının çevirileri elimize ulaşana kadar sürdüğünü ifade etti. Bundan sonra insanımızın yeniden Kuran’a yönelmeye başladığı, yeniden Kur’ani bilgiyi kuşanarak elbiselerine bulaşmış kirliliklerden arınmanın mücadelesinin verildiği süreci aktardı ve bu süreçteki baskılara, zulumlere değinerek 28 Şubat darbe süreci yaşanmışlıklarından örnekler verdi. Son olarak Müslüman toplumların genel bir sosyolojik tahlilini yapıp, zaaflarımızın olduğu konularda ciddi tavsiyelerde bulunarak konuşmasını bitirdi.

Sunumun ardından soru-cevap bölümüyle program sona erdi.

Etkinlik-Eylem Haberleri

Diyarbakır Özgür-Der Gençlik Çalışmaları başladı
Ali Emre: “Gazze’nin bize değil, bizim Gazze’ye ihtiyacımız var”
Saraçhane'de eller Gazze için semaya kalktı: Lübnan halkının yanındayız!
Özgür-Der Gazze’de yemek ve temiz su dağıtımını sürdürüyor
Muşlu Müslümanlardan "Seccadeni Al Gel" etkinliği