İslamcılık ve öncü şahsiyetleri tanımaya katkı: Hayrettin Karaman'ın “İslami Hareket Öncüleri”

Yasin Aktay, İslamcılık tartışmalarına değindiği yazısında Hayreddin Karaman’ın “İslami Hareket Öncüleri” isimli kitap serisini değerlendiriyor.

Yasin Aktay’ın Yeni Şafak’ta yayımlanan yazısı (4 Nisan 2022) şöyle:

“İslami Hareket Öncüleri”

Kur’an ayıdır Ramazan, oruç zamanı, infak zamanı, itikaf zamanı, ötekini ötekiliğiyle tanımaya idrak etmeye çabalama, tefekkür ve kendine dönüp kendini keşfetme zamanı…

Bu yaklaşımla dolu dolu bir Ramazan yaşamayı umalım.

Ramazan’da okumaktan bahsettiğimizde herşeyden önce bol bol Kur’an okumak lazım. Bu keşiflerde bize yol gösterecek, hidayete sevkedecek yegâne kitaptır Kur’an. Ama onun hidayetinde kendimize dönük keşiflere de çıkmak lazım.

Ramazan için bir okuma listesi hazırlamak istesem bu aralar listenin başına Hayreddin Karaman Hoca’nın yakınlarda 5. Cildi de günyüzüne çıkan “İslami Hareket Öncüleri” isimli kitabını koyarım. Gerçi kitabı sadece Ramazanlarda hatırlanan ve okunan bir kitap olarak da tanımlamanın doğurabileceği sakıncaya da işaret ederek… Kitap İslamcılık üzerine sonuna kadar katıldığım, kendine özgü bir tanıma ve yaklaşıma sahip. Dolayısıyla İslamcılık üzerine bütün akademik çalışmalarda kesinlikle ilk etapta dikkate alınması gereken bir kitap.

İslamcılık üzerine oluşan akademik ve entelektüel literatürün İslamcılığı 19. yüzyılla birlikte ve Batı emperyalizmine veya moderniteye karşı ortaya çıkmış ideolojik veya siyasi bir harekete, Türkiye örneğinde ise Batıcılık, Türkçülük ve Osmanlıcılığın yanısıra nevzuhur bir tarz-ı siyasete indirgendiğini biliyoruz.

Bu indirgemenin İslamcılığın tabiatını da ölüp ölüp başka zeminlerde başka kılıklarla tekrar dirilişini de açıklamakta ve anlamakta aciz kaldığını hemen söylemek lazım. “Tepkisel bir hareket olarak” ve belli tarihsel şartlara indirgendiğinde İslamcılık onu doğuran şartlar ortadan kalktığında o şartlarla mukayyet sözleri de geçersiz hale gelmiş, bir defalığına ve bir zamana ait bir diyaloğun bir repliği olarak sahnedeki rolünü tamamlamış sayılıyor.

Böyle saymak birileri için çok rahatlatıcı, çok sevindirici oluyor elbet. Neticede bir itiraz olarak İslamcılık aradan çekildiğindekimlerde nasıl bir psikolojik rahatlık oluştuğunu görmemizle İslamcı söylemin duruş ve iddialarının bir hayalet gibi üzerlerinde gezinmeye başladığını görmemiz de bir oluyor zaten.

İslamcılığın ölümünün, mezarlıktan geçerken çalınan ıslıklar gibi birileri için bir rehabilitasyon işlevi olduğu çok açık. Rahatlama derdiyle bir ölüm haberi verenlere İslamcılığın aslında ölmediğini, Müslümanlar varoldukça ölemeyeceğini, Müslümanın varoluşunu tamamlayan bir boyutu olduğunu söylemenin bu rehabilitasyon çabasına ket vurmaktan başka ne anlamı olabilir?

Gerçekten bu psikolojik sorunların ötesinde durumu anlamaya çalışanlar için Karaman hocanın yaklaşımı İslamcılığı elbette hem 19. yüzyıla özgü hem batıya tepki hareketi olmanın ötesine taşır. Böyle yapmakla aslında sadece İslamcılık araştırmalara yapanlara birinci elden bir kendini tarif sunmuyor. Aynı zamanda günümüzde aynı yolun yolcusu olan Müslümanlara da güçlü bir tarih bilinci sunuyor. Kendi hareketlerinin, eylemlerinin, anlayışlarının tarih içindeki bir süreklilik içindeki yerine dair bir farkındalık oluşturmaya çalışıyor.

Peygamber efendimiz Kureyşlilere hitap ederek onların aynı zamanda tarihlerini de oluşturan putlarına meydan okurken, kendisini de Âdem, Nuh, İdris, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup, Salih, Hud, Yusuf, Musa ve İsa’ya nispet ediyor ve onların hepsine “atalarım” diyordu. Oysa bu isimlerle Hz. Peygamber arasında bir soy bağı veya kavimsel bir bağ yoktu, ama onların hepsinin temsil ettiği tevhid davası hepsini bir başka şecerede birbirine bağlıyordu. Peygamber sonrası İslam davasının öncülerinin de hiç kesilmeyecek bir şeceresi vardır. İslamcılığa ağaç kovuğundan, modernitenin bağrından çıkmış birkaç tepkisel yorum denemesi muamelesi yapmak birilerini elbette rahatlatabilir, ama bu onların her periyotta bir hortlak görür gibi İslamcılıklarla karşılaşma tecrübelerinin mümkün ve mutat kılar, o kadar. Diğer yandan İslamcılığın da bugün kendi şeceresini bilme ihtiyacı vardır ve Karaman Hoca bu şecereyi en sağlam biçimde ortaya koymaya çalışıyor.

Şecerenin ruhu Karaman hocanın ilk cildinin önsözünde ifade ettiği şu tariften geliyor: “Beşerî olup eskiyeni yenileme (tecdîd) ve bozulanı düzeltme (ıslah) İslam’ın ilk devrinden beri İslam kültüründe ve İslami hayatta var olagelmiştir. Zikrettiğimiz dönemde eskiyen ve bozulan düzen, saltanat ve istibdad dönemlerinde uygulanan -kaynağı ilahi olsa da yorumu ve uygulanışı akımından beşerî olan- düzendir. Diğer ideolojiler İslam’ı düzenin temel kaynağı olarak almaya karşı çıkarken, adına İslamcı denen alimler ve düşünürler kurtuluşun İslam’da olduğunu, ancak İslam’a dayandırılmış olsa bile beşerî olup artık eskimiş bulunan veya öteden beri yanlış olan yorum ve uygulamaların değiştirilmesi (tecdîd ve ıslah edilmesi) gerektiğini savunmuşlardır. Şu hâlde İslamcılar, bildiğimiz müceddid ve muslihlerin beli bir dönemde aldıkları yeni isimden ibarettir ve yaptıkları iş tecdittir, ıslahtır.”

Tecdid düşüncesi yeni bir düşünce değildir, ama her zaman yeni kalmaya, yeni şeyler söylemeye, kadim hakikatleri yeni bir dille ve yeni bir ruhla söylemeye dönük bir tedbirdir. Bağlamından koptuğunda en güçlü hakikatlerin bir lakaytlıkla karşılaşıp tamamen etkisiz hale gelmesi mukadder olur. Gelenekselleşip ruhundan koparılan, geriye tortuları kalan hakikatler de insanların vicdanında, şuurunda ilk etkilerini sürdürmeleri imkânsız hale gelir.

Yeni haller için yeni şeyler söylemek lazım veya yeni olduğu zannedilen en mutat insanlık hallerine münasip hakikatleri tekrar denkleştirmek lazım. Gerçekten dünde kalanın ne olduğunu ve şimdi hangi şeyleri söylemek gerektiğini bilmek Hidayet kitabıyla güçlü bir bağ içinde olmanın yanısıra, sağlam bir Tevhid bilinci ve gerçeklik şuuruna da sahip olmak lazım.

Bu şuurla Karaman hocanın İslami hareket için veya İslam’ın tecdit ve ıslah tarihi için tespit ettiği 100 kişilik bir şecere çalışması şimdilik 5 cilde ulaşmış durumda.

Bu beş ciltte 32 kişinin yerini kendine özgü yaklaşımıyla belirlemiş durumda. “Allah devamına erdirsin” diye temennisine katılmakla birlikte kitaba yakından biraz daha bakalım.

Kitap Haberleri

Wael Hallaq'ın Şeriat kitabı Ekin Yayınları etiketiyle çıktı
Norman Finkelstein’ın kaleminden Gazze direnişi
Ellinci yılında Filistin Şiiri antolojisi
Ümmetin gündemine katkı: Zeydîlikten Husîliğe Yemen
Filistin için kelimelerden bir anıt: Diken ve Karanfil