Musa Üzer sözlerine, Marksizm ve liberalizmin kaynak ve düşün yapıları itibariyle aynı özden çıkmış, Aydınlanma felsefesinin üretimi iki kardeş oldukları tespitiyle başladı. Büyük mücadeleler sonucunda Katolikliğin, dolayısıyla dinin hayatın dışına itilmesinden sonra onun yerini doldurma iddiasıyla liberalizm ve sosyalizmin ortaya çıktığını söyleyerek farklılıkları ve ciddi eleştirileri olmasına rağmen sosyalizmin de Aydınlanma'nın dilinden, dünyasından konuştuğunu belirten Üzer, liberalizm-kapitalizm ile Marksizm-sosyalizmin eşitlik, özgürlük, bilimsellik, ilericilik vb. ortak kavramları kullanmasının tesadüfi olmadığının altını çizdi.
12 Eylül darbesiyle ağır bir darbe yiyen sol hareketin 1980'lerdeki gücüne bir daha ulaşamadığına dikkat çeken Musa Üzer, dünyada sosyalizmin krize girmesi ve Varşova Paktı'nın çökmesiyle ikinci bir darbe aldığının altını çizerken post-modern düşüncenin gelişmesiyle de klasik Marksist ideolojide ciddi krizlerin meydana geldiğini vurguladı. Üzer, Türkiye'de sol hareketin derinleşen krizler karşısında çözüm olarak tarihsel ve teorik 'aydınlanmacı Marksizme' sarılarak Aydınlanmanın değerlerine daha çok vurgu yaptığını bunun da Kemalist paradigma ile daha fazla örtüşmesine yol açtığını belirtti.
1990'lara gelindiğinde Türkiye solunun bir 'özne' olarak siyasette kaybolduğunu, pratik olarak ortaya konan çabaların ise son tahlilde İslamcılık karşıtı temelde ve Kemalist paradigmanın güçlenmesine yaradığını ve geçirdiği restorasyonun sadra şifa olmadığının altını çizdi. Ya Kemalizm'in 'kanatları' altında siyaset üretme ya da neticede Kemalizm'in güçlenmesine yarayan 'sinik' politikaların 28 Şubat darbesi ve 27 Nisan muhtırası süreçlerinde iyice açığa çıktığını belirten Üzer, sol çevreler tarafından ortaya atılan 'Ne Şeriat Ne Darbe!' sloganının bu durumu özetleyen en iyi slogan olduğunu vurguladı. 28 Şubat sürecinde az da olsa bazı sol grupların darbeye karşı İslami kesimle ortak eylemlilikler içerisinde bulunmasına rağmen, 27 Nisan muhtırası ve sonrasındaki başörtüsü yasağının kaldırılması tartışmalarında ise sol hareketin 28 Şubat pratiğinin de gerisine düştüğü tespitinde bulundu. Bu dönemde ortaya atılan 'Özgürlükçüyüz ama salak değiliz!' sloganının Türkiye solunun içinde bulunduğu sefaleti gösteren en çarpıcı ifade olduğunu, son tahlilde sistemle, ezenlerle aynı safta buluşmayı ifade eden bu yaklaşımın sol siyasetin önümüzdeki süreçte Kemalizm'le daha fazla örtüşmesine yarayacağını ifade etti.
Türkiye solunun İslami siyasetle doğru bir ilişki içerisinde bulunmasının önünde ciddi engeller oluşturan 3 durumun bulunduğunu belirten Musa Üzer, birincisinin solun ideolojik olarak hala Aydınlanma felsefesinin yapısında bulunan kaba pozitivist, şabloncu, ilerlemeci tarih anlayışı, bilimi kutsallaştıran bakış açısının olduğunu vurguladı. İkinci engelin ise sol hareketin Kemalizm'le olan göbek bağı olduğunu belirtirken üçüncü engelin ise sol hareketin Alevilik ile ilişkisi olduğunu ifade etti. Türkiye'de sosyalistlerin İslam'a karşı öteden beri mesafeli hatta zaman zaman hasım düzeyinde kendilerini konumlandırmalarına karşın şifahi kültür yapısı ve efsanelerle örülü Aleviliğe gösterdikleri hoşgörünün manidar olduğunun altını çizdi.
Sol’un pragmatist manevrası bazı küçük çevrelerin ortaya koyduğu Sol-İslam hikâyesi üzerinden bizim mahalleden insan devşirmeye çalıştığını belirten konuşmacı, Demode, dünya Solunda artık geçerliliğini yitirmiş sermaye düşmanlığı argümanlarını İslam’a yamamaya çalışan son derece sığ, dar söylemlerle Müslümanların eleştirildiğini belirtti.
Bugün Ortadoğu intifadasına ilişkin de solun tutumuna baktığımızda aynı tavrı görüyoruz. Diktatörlerin, katillerin sahiplenildiğini muhalif hareketlerin de türlü türlü iftira ve karalamalarla ve komplo teorileriyle mahkum edilmeye çalışıldığını ifade etti. Müslüman halklara, İslami hareketlere oturdukları yerden emperyalizmin işbirlikçisi yaftasında bulunurken maalesef bizim Müslümanlar da onların argümanlarını aynen alarak kullanabildiğinin altını çizdi.
Sorulan soruların cevaplanması ve gündemin değerlendirilmesinden sonra program sona erdi.