Diyanet'in sitesindeki açıklamalar, feministleri kızdırdı. “Varlığım Türk ailesine armağan olsun diyecek değilim” diyeninden “bu sözler davalık” diyenine kadar öfkesi dozaj dozaj değişen tepkiler yükseldi. Bu tartışmada görüşleri alınan başörtülü kadınlarsa, 'feministleri toptan ahlaksız ilan edemeyiz' der demez, muhafazakar gündemde altı hep sıcak tutulan 'bunlar da feminist oldu' cümlesinin bir kez daha sağlaması yapıldı. Sağlaması yapılan sadece bu değildi üstelik; örtülü kadın dini sahiplenenlerce de, sekülerlik temsilcilerince de her daim topa tutulurdu. İşte yine olmuştu.
Eğer ortada dava denir bir şey var ise, bu davanın yükünü bu kadınların koskoca bir devlet zulmüne karşı tek başına göğüsleyerek onyıllardır taşımalarına rağmen hem de… Erkekler inancını belli edecek her şeyi çöpe gönderip, örtülü kadınları tek başına bırakıp işlerine, güçlerine, hırslarına bakmışken hem de… Vaktiyle, vicdanlı olanların başörtülüler nasılsa başka yerde iş bulamaz diye az ücretle çalıştırdığı, geri kalanların onu bile çok gördüğü test edilmişken hem de... Parayı bulan, ilk iş örtülü hatunu değiştirmişken hem de…
Bunları görmek bir kadının feminist olması için yeter de artar şarttır aslında ama; yine de eli kalem tutan, ağzı laf yapan, çalışan, örgütlenen örtülü kadınlar, o bıyıkaltı aşağılamalar, istihzalı alaylarla ifade edilen 'bunlar da feminist oldu' cümlesini, bütün bunlara rağmen hiç hak etmiyor bence.
Sitemler bir yana… Hakikaten son 10 yıldır tartışmaya başladığımız İslamcı feminizmin Türkiye'deki seyri ve içeriği; Batılı Müslümanlar tarafından diye getirilen ve Doğu'daki Müslüman ülkelerde de boy veren taleplerden farklı. 'Kadının Cuma namazı kıldırması' gibi hakikaten majör bir kalkışmadan ya da Kur'an'ın patriyarkal yorumlarını reddederek ayetlerin kadın bakış açısıyla yeniden yorumlanması gibi ciddi 'yapısal reform' taleplerinden almıyor ivmesini çünkü. Türkiye'deki manzara daha çok, devletin 'dindar' olana duyduğu allerjik tavrın kadınlar üzerinden görünür olmasından kaynaklanan ve kadınların erkeklere oranla daha çok ezilmesine sebep olmuş bir sürecin bitirilmesi ihtiyacından kaynaklanıyor. Bu talebi kazıdığınızda, dinin erkek bakışına göre tasarımlanmasına karşı bir itiraz da çıkıyor elbette ancak, ana akım devletin gasp ettiği hakların iadesi isteği üzerinden yürüyor.
Elbette Türkiye'de bir kategori olarak dinde reform isteyen ciddi bir İslamcı kadın hareketi yok diye; kadınların kamusal alanda yer alma taleplerini 'feminizm' dışında değerlendirecek değiliz. Eşitlik ve kamusal-özel sürekliliği içinde bir hak ve adalet pratiği arayışına girmek de 'feminist' bir ihtiyaçtır. Ancak feminizmin bir kimlik olarak tezahürü derseniz, özündeki yabancılık ve ithal tınlaması, İslam ülkelerindeki feminist taleplerin Batı'yla hep hegemonik bir ilişkide bulunduğunun biliniyor olması nedeniyle, 'feminist' bu sularda, dindar kadınlar arasında çok heveslisi olan bir tanımlama değil.
Ama söylemler feminizm üzerinden yükseliyor. Çünkü sözkonusu olan modern dünya, talepler de modern. Çünkü modernleşme süreci aynı zamanda dinin yeniden yorumlanma süreci. Bu yeniden yorumlanma sürecinde, 'kadınlar' dertlerini ancak feminizmin literatürü ve jargonuyla ifade edebiliyor, yani İslam ile feminizmin ortak bir terkipte biraraya getirilmesi, modernleşme süreciyle de doğrudan bağlantılı bir hal. Modernizmin buyruklarını, dinin hoşgörülü alanlarına uyarlama, ikisini birbiriyle yarışır, muhalefet eder hale getirmeden birarada tutma süreci bu. Kadınların, erkeklere ama en çok da devlete karşı, anlayışını Kur'an'dan alan bir cinsiyet eşitliği ve sosyal adalet söylemi geliştirdiği bu süreç, 'feminist' diye yaftalanmaya yetiyor. Peki, bu modernizm, örneğin muhafazakar erkeklerde ne gibi 'reform' izleri bıraktı, bunu hiç düşündünüz mü?
Bugün dindar kadınların iadesi için uğraştıkları hakları elden giderken; 'sizin için üzülüyoruz ama elden ne gelir' havalarında, okuluna, işine, metropol hayatından pay kapmaya devam eden erkek tavrı da; bencilliğiyle, tamahkarlığıyla, para, güç, şöhret canlılığıyla 'modern' davranış kalıplarını işaret etmiyor mu? İslam ve gelenek, “kadınlar zulme uğrarken, siz keyif çatın” dedi de, biz mi duymadık? Şimdi nedir bu lüksler, 'İslam'da feminizm yok hanımlar' havalarına girmeler.
Üstelik bugün Türkiye'de örtülü kadınların dillendirdiği 'feminist' talepler, kendi içinden ciddi ve tutarlı bir modernizm eleştirisi de çıkarıyor. Bu söylem, Batılı norm ve davranış kalıplarına 'ne olursan ol gel' muamelesi çekmiyor, asimilatif, totaliter modernliği kıyasıya da eleştiriyor. Dolayısıyla, kadınlara 'bunlar da feminist oldu' diye dudak bükmek, erkekleri 'dinibütün mümin' katına çıkarmıyor. Bilakis; kadınlar modernin gerisine düşmeden dindar kalmanın yollarını ararken, verdikleri kayıplarla elindekinin kıymetini ahkamcılardan daha iyi anlıyor. Malumunuz, kıymetli olan çilesi çekilendir. Pardon, muhafazakar erkeklerin atıp tutarken yaşanan çene yorgunluğu dışında ne kaybı olmuştur?
Kadınlara, 'sizi gibi İslamcı feministler' demeden önce, modernizmin hiçbir mukavemetle karşılaşmadan üzerlerinden gelip geçtiğini, bu geçiş sırasında kendilerinin yıldızları saymakta olduğunu birisi olsun teslim etmeyecek mi? Dindar kadınların, hem kamusal hem de özel alanı kapsayacak bir hak ve adalet pratiği arayışına girmelerini 'feministlik' diye küçümseyenlerin, para, koltuk sevdalısı muhafazakar erkek tipolojisi için de çok satan yaftaları, parlak fikirleri yok mu?
Seküler feminizmin “kadın ailesi için kendini feda etmesin” savsözünü “ama kadın ailesiz de kalmasın” şerhiyle kabullenmek, feminizmin yeni bir yorumu değil midir ve bu yorum 'İslamcı feminist işte' demek suretiyle burun bükülecek kadar değersiz midir?
Yeni Şafak gazetesi