İslamcı Aydınların Suriye Karartmaları

Nasıl olur da halkların despotizme karşı ağır bedeller ödeyerek yükselttikleri mücadeleyi emperyalizmin hesapları bağlamında değersizleştirirsiniz?

Kenan Alpay, Suriye halkının ölümüne giriştiği İslami mücadelesine değil de thing-thank kuruluşlarının senaryolarına kulak vermeye devam ederek korku ve eylemsizlik pompalamakta ısrarcı olanlar hakkında yazmaya devam etti. Alpay, özellikle Ali Bulaç’ın Suriye ile ilgili “analizlerinde” yıkılma, bölünme, iç çatışma merkezli yorumlarını eleştirdi:

İşte Kenan Alpay’ın yazısı:

İslamcı Aydınlar ve Suriye Karartmaları

Suriye’de yaşanan yıkım ve katliamların izahı çok mu karışık? Baas rejiminin tıynetini bilemeyenler için belki böyle bir izah zorluğu vardır. Fakat yarım asırlık Esed-Baas cuntasına karşı başkaldıran kitlelerin 16 aydan bu yana giderek artan oranda yükselttikleri mücadele söz konusu izahın zor değil, tersine kolay olduğunu gösteriyor.

Suriye üzerinden İslam dünyasına karşı oynanan küresel ve kirli-karanlık bir oyun var da bizler bu oyunun figüranları olarak bir rüzgara kapılmış gidiyor muyuz? Baas-Esed rejimi II. Dünya Savaşı sonrasında kurulmuş küresel dengelerin vahşi bir ürünü olduğuna göre Suriye’den dünyaya yansıyanlar karşısında Kemalist siyasetin “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” prensibine paralel düşmek hiç mi endişe verici değil?
 

 ‘Avamın’ Kafası Berrak, Entelektüelin Bulanık

Suriye meselesi gazete ve internet haber sitelerine yansıyan görüşlerden keyfe göre birkaç seçme yaparak hem bugün yaşananları hem de geleceğe dönük planları anlayabileceğimiz/anlatabileceğimiz bir mesele olmasa gerek. Hele ki bu tür seçkiler üzerinden geleceğe dair korku ve panik havası oluşturmaya yönelik genel geçer yargılar bildirmek hepten lüzumsuz kaçıyor. 

Seçkilerden genellemeye varma ve geleceğe dair bir korku atmosferi inşa etmeye bir örnek olması için Ali Bulaç’ın “Suriye’nin Kuzeyine Çekiç Güç” yazısına değinebiliriz. Suriye’de ‘Tampon Bölge’ oluşturmak üzere devreye sokulacak yeni bir  ‘Çekiç Güç’ oluşturmanın koşullarından bahsederken Bulaç, sırasıyla şu on kaynağa atıf yapıyor: Eski diplomat M.Bessam İmadi, Suriyeli muhalif hukukçu Behiye Mardini, Foreign Policydergisi, Yahudi lobilerine yakınlığıyla bilinen Amerikalı siyasetçilerden emekli general Paul E.Vallely, Cumhuriyetçi Senatör John McCain ve Joe Lieberman, bir ABD Savunma Bakanlığı yetkilisi, bir Türk diplomat, İngiliz Daily Telegraph gazetesine konuşan bir yetkili ve Amerikalı yazar-tarihçi Webster Griffin.

Nedir bu tampon bölgenin yakın hedefi? Yapılan alıntılardan anlaşıldığına göre öncelikle şu: “Uzun vadede Irak ve Suriye'den koparılacak parçalarla Erbil'den Akdeniz'e bir Kürt devletinin siyasi coğrafyası oluşturuluyor. Buna güç yetirilirse İran'dan koparılan parça da eklenecek.” Nihai hedefin ise “Türkiye'nin parçalanmasına yol açacak büyük çapta bölgesel bir savaşa doğru atılmış dev bir adım” olacağı öngörülüyor. Tam da Türkiye toplumunun ‘kadim korkularına’ selam duran tahliller…

Bu türden kıyamet senaryoları veya korku ütopyalarını hayata geçirmek o kadar kolay mı? “Batı istedi mi yapar, emperyalizm kafasına koyduğu planlarını tıkır tıkır işletir, en az yüzyıllık küresel hesaplar pratiğe dökülüyor, Suriye’yi halledince sırada Türkiye var” vs. kabilinden kalıp yargılara sahip olanlar için bir şey söylemeye hiç gerek yok. Fakat nasıl olur da Tunus’ta başlayıp Mısır, Libya, Yemen, Bahreyn ve Suriye’ye uzanan halkların despotizme karşı ağır bedeller ödeyerek yükselttikleri mücadeleyi emperyalizmin hesapları bağlamında değersizleştirirsiniz? Siyaset, diplomasi, askeri imkanlar ve en önemlisi toplumsal değişimin yasaları (sünnetullah) böyle bir değersizleştirmeye izin verir mi? (...)

YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ...

 

 

Yorum Analiz Haberleri

“Esed’in düşüşüyle Rusya 'süper güç' olmaktan çıktı”
Döktüğün kan yetmedi mi hala utanmadan konuşabiliyorsun?
"Suriye'den bize ne?" yaklaşımını besleyen körlük
Suriye devrimine çarpık ve indirgemeci yaklaşımlar
Yılbaşında normalleşen haram: Piyango