Amerika'da İslam'a ve İslam Peygamber'ine hakaretler içeren film dolayısıyla İslam dünyası ayakta.
Neredeyse her ülkede protesto gösterileri yapılıyor. Müslümanlar bu densizliğe karşı tepki gösteriyorlar, tabii ki yerden göğe kadar hakları var. Bunun bir provokasyon olduğu açık. Nitekim Kıpti, Yahudi, Amerikan Evanjelist, Neocon yapımı olan bu müptezelliği sergileyen densiz adam, bu işi bilerek, planlayarak provokasyon olacağını düşünerek- yaptığını itiraf etmiştir.
Her ne niyet ve amaçla olursa olsun, Müslümanların, dinlerinin amentüsüne yapılan hakaretlere suskun kalamamaları onların "fanatik, aşırı alıngan, kolayca provokasyona gelen naif kişiliklere sahip oldukları" anlamına gelmez, tepkilerini göstermek zorundadırlar. Ancak tepki verirken, bu işte herhangi bir dahli olmayan insanları hedef almak, ülkelerin elçiliklerine saldırılar düzenlemek de doğru değildir. Libya-Bingazi'de Amerikan büyükelçisi ve üç personelinin bu film dolayısıyla öldürülmeleri haklı, mazur veya meşru gösterilemez. Tepki ne kadar meşru ise, Bingazi'de dört Amerikalının öldürülmesi de gayri meşrudur.
Cana ve mala zarar vermeden Efendimiz (sas)'e yapılan hakarete tepki vermek bir haktır; "o bizim canımızdan, çoluk çocuğumuzdan da daha değerlidir", ancak tepkilerin makul çerçevede tutulması için ki bundan sonra bu tür provokasyonlar artarak sürecektir- aklı başında tedbirler düşünmemiz icap eder.
Başbakan R. Tayyip Erdoğan son derece makul, herkesin içini rahatlatan bir konuşma yapmıştır. Amerikan elçisine ve çalışanlara yapılan haksız saldırıyı açıklıkla kınadıktan, bu olayın bir provokasyon olduğu hususunun altını çizdikten sonra şunları demiştir: "İslam'ın yüce değerlerine ve Hz. Peygamber'e hakaret, fikir ve inanç hürriyeti içinde değerlendirilemez. Dinlere, peygamberlere insanların kutsal değerlerine yönelik hakaretler, fikir ya da eleştiri hürriyeti olarak görülemez. Hakaret içeren yaklaşımlar tam tersine düşünce, inanç ve eleştiri hürriyeti zeminini tahrip etmektir. Bu aynı zamanda bir sebep netice ilişkisidir. Bu bakımdan tahrik oluşturan akımlara karşı biz yöneticilerin gerekli tedbirleri de alması gerekir." Kişisel olarak benim de ilk görüşüm bu yönde. Salman Rüşdi'nin aşağılık romanı, Danimarka'da çizilen karikatürler, Afganistan'da Amerikan askerlerinin Kur'an-ı Kerim'i yakıp ayaklarının altına almaları, Mescid-i Aksa avlusundaki danslı gösteri ve en son olay ifade özgürlüğü içinde ele alınamaz vb. Şu öneriler üzerinde düşünülebilir:
1) İslam İşbirliği Örgütü bünyesinde 52 İslam ülkesinin temsilcileri bir araya gelip bu türden hakaret içeren her türlü teşebbüsü ve etkinliği yazılı veya görsel- kesin bir dille suç kapsamına sokacak bir teklif hazırlayıp bunu BM'ye götürmeli ve bunun bir madde olarak BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ne eklenmesini sağlamalıdırlar. Bu konuda Batılı değerler, mesela AİHS ile çelişkiye düşüleceği açıktır. Ancak biz İslam ülkeleri olarak bu konuda ısrarlı olduğumuzu belirtmeli, bizim nezdimizde hakaret içeren ifadeleri suç kapsamında mütalaa edeceğimizi deklare etmeliyiz. Türkiye, İran, Mısır, Pakistan, Endonezya ve Suudi Arabistan bir araya gelmeli, ortak irade ile İslam dünyasını harekete geçirmelidirler.
2) Müslümanların sözüne itibar ettiği kanaat önderleri, alimleri, müçtehit ve yazarları İslam'a ve Hz. Peygamber'e hakaret içeren yazılı ve görsel ifadeleri tel'in ettiklerini açık bir dille ifade etmeli, ancak tepkilerin Libya'da olduğu gibi cana ve mala zarar verici mahiyette olmaması gerektiği konusunda kitleleri uyarmalıdırlar.
3) "Medeniyetler Çatışması ve İslamafobia" iki yanardağ gibi faaliyette. Bu yanardağların yıkıcı etkilerini "Medeniyetler İttifakı ve tek taraflı diyaloglar"la önleyemeyeceğimiz anlaşılıyor. Çünkü başta ABD olmak üzere Avrupa'da yükselmekte olan ırkçılık çatışmayı ve İslamafobia'yı körüklüyorlar. İttifak ve diyalog bizden dolayı değil, Batı'dan dolayı işlemiyor, olumlu sonuç vermiyor.
4) Eğer işaret ettiğimiz çerçevede İslam ülkeleri devletler ve kanaat önderleri seviyesinde olaya el koymayacak olurlarsa, kitleleri daha büyük ve sonuçları daha vahim provokasyonlara açık hale getirecekler. Küresel odakların istediği de budur.
5) Bu sorun sadece dindarları değil, laik veya başka kimlikteki herkesi yakından ilgilendiriyor, tehdit ediyor.
Zaman