İslâmî devlette halkın olduğu kadar devletin de vazifelerinden biri hem ümmetin dindarlığını tamamlamak, güçlendirmek ve korumaktır hem de gayr-i Müslimleri zorlamadan, inanç hürriyetlerini ellerinden almadan İslam'a davettir. Müslüman olup da din kurallarını kamuya açık alanlarda çiğneyenler engellenir, özel alana izinsiz kimse giremez ve gizlenenler dikizlenip açığa çıkarılamaz. Müslüman olmak istemeyenler yükümlülüklerini yerine getirirler ve temel insan haklarından istifade ederek İslam devletinin teb'ası olur ve asimile edilmeden hayatlarına devam ederler.
İslâmi kurallara göre yönetilmeyen ülkelerden imkan bulan Müslümanlar, kuralları uygulayan İslâm ülkeleri varsa oraya göç ederler. Ama tebliğ vb. vazifelerle orada kalmaları da gerekebilir. Ya uygun bir İslam ülkesi yoksa veya oraya göçme imkanı mevcut değilse İslam'ı bütünüyle uygulamayan ülkede kalmak zarureten caiz olur.
Katı veya yumuşak laikliği benimsemiş ülkelerde kalan Müslümanlar davete kendilerinden ve ailelerinden başlamak durumundadırlar. Kendi Müslümanlığını koruyamamış, günahlar ve kusurlar içinde yüzen bir müminin başkasını tam İslam'a davet etmesinin manası ve etkisi olmaz.
Kul kusursuz olmaz, ama zahir-i hale göre önemli dini kusurları olmayan, davetin usul ve üslubunu bilen Müslümanlar tek başlarına ve/veya örgütlenerek islâmî davet vazifesini birinci derecede bir vazife olarak yerine getirmelidirler.
İslâmî davet ifadesi yerine İslamlaştırma, dindarlaştırma, din eğitim ve öğretimi gibi ifadeler de kullanılabilir.
Bu ibadet-vazife yapılan yerin şartlarına göre bir çok şekilde ifa edilir. Kabaca yaygın ve örgün taksimi yapabiliriz. Örgün davet, bu maksatla oluşturulmuş kurullar, kurumlar, araçlar ve en fazla da okullar yoluyla yapılır. Okul dışında kalan bütün imkanlarla ve genel olarak halka yönelik davet (yaygın din eğitim ve öğretimi) ise sivil veya Diyanet mensupları gibi resmi şahıslar tarafından yapılır ve yapılmalıdır.
Laik devletin amacı dine karşı savaş, halkın dindarlığını zayıflatmak, din yerine başka bir ideolojiyi dayatmak değilse -ki, artık bu tür laikliğin yaşama şansı oldukça azalmıştır-her din ve ideoloji sahibi insanları, hukuk çerçevesinde, zorlamadan, dayatmadan kendine davet edebilir.
Bizim ülkemizde yaşayan insanların kahir çoğunluğu Müslüman olduğuna ve başka bir dini veya din yerine ideolojiyi kabul etmeleri neredeyse muhtemel bile olmadığına göre zemin olabildiğince müsaittir ve bütün sorumluluk, şuurlu, imanlı, vazifesine bağlı, gayretli –olmaları gereken- Müslümanlara aittir.
Bugün laik devlet sivil İslamlaşma hareketlerine mani olmak şöyle dursun bunun önünü açmada, önemli destekler ve fırsatlar sunmaktadır.
Allah sorduğunda, Peygamberimiz 'Benim size emanet ettiğim tebliğ ve davet vazifesini yerine getirdiniz mi?' dediğinde, bugün burada yaşayanlardan hiçbir kimse 'Ya Rabbi, Ya Resulallah, yapamadım, çünkü engellendim' diyemez. Çünkü yapabileceği çok şey vardır.
Bu mukaddes vazifeyi yapmak için samimi olarak yola düşmüş sivil şahıs ve oluşumlara düşen çok önemli bir vazife de geçici dünyalıklara aldanıp tefrikaya düşmemek, aynı büyük ibadeti ümmet ve kardeşlik bilinci içinde yardımlaşarak, dayanışarak ifa etmektir.
YENİ ŞAFAK