İngiliz The Independent'ın yazarı Robert Fisk şunları diyor: "Bazen İslam dini neden kültürel bir reform geçirmedi, diye soruyorum. Cevabım şu: Müslümanlar yüzlerce yıldır sürekli savunmada. Düşman sürekli kapılarında. Biz Batılılar Müslümanlara düşünmeleri için hiç fırsat tanımadık.
Sanayi gücümüzle, bilimsel ve teknolojik imkânlarımızla, dünyayı yönetme ve hakim olma kapasitemizle, sürekli olarak İslam dünyasını bombaladık. Gelişmesi ve kendini incelemesi için hiçbir fırsat vermedik. Ben bir Kur'an öğrencisi değilim ama düşündüklerim bunlar."
Fisk, Amerika'nın "İslam politikası"nın bir husumete dayandığını söylüyor: "ABD, niçin Irak'ta, Ortadoğu'da, Kazakistan, Özbekistan, Pakistan, Almanya, Türkiye'de, Yunanistan'da? Niçin tüm dünyada, ABD sınırları ötesinde Amerikan askeri var? Bu topraklarda ne işi var? Independent'ın pazar eki için altı ay süren bir araştırma yaptım. 12'nci yüzyılda Haçlı Seferleri'ne katılan asker sayısı ile Ortadoğu ülkelerinde bulunan ABD askeri sayısını karşılaştırdım. Sonuç inanılmaz... Şu anda Ortadoğu'daki ABD askeri sayısı, Haçlı Seferleri'ndeki asker sayısının yirmi iki katı."(Vatan, 16 Mayıs 2007)
Siyahi Amerikan lider Obama, İslam dünyasıyla "yeni bir başlangıç" yapacak. Nasıl? Müslümanlarla ABD ve Avrupalıların ittifakı demek olan Batı arasında temel çatışma noktaları yerinde dururken mi? İhtilafların ve çatışmanın hakiki kaynaklarına inilmedikçe yeni bir başlangıç mümkün mü?
1) Amerika ve Avrupa dünya enerji kaynaklarının üçte ikisinin bulunduğu İslam coğrafyasını denetiminde bulunduruyor; enerji nakil hatlarını kontrol ediyor. Müslümanlar kendi tabii zenginliklerine sahip olamıyorlar.
2) İslam dünyasında değişimin önündeki yapısal engellerin başında baskı rejimleri gelmektedir. Nüfusunun kahir ekseriyeti genç, umutsuz ve işsiz milyonlar daha iyi eğitim ve sağlık hizmeti, gelir bölüşümünde adalet, ifade özgürlüğü, serbest muhalefet hakkı, kısaca daha insan yüzlü bir hayat istiyor. Bu baskı rejimlerini ayakta tutan ve destekleyen ABD ve Avrupa'dır. Serbest seçim, demokratik katılım, parlamenter rejim isteyen FİS, Hamas, Hizbullah ve Müslüman Kardeşler "aşırılar"; otokrasi, diktatörlük ve krallığı savunup ayakta tutanlar "ılımlılar" oluyor. Batı'nın gözünde "ılımlılar" bölgedeki varlığına ses çıkarmayanlar, "aşırılar" itiraz edenlerdir.
3) Bölgenin kalbine yerleştirilen İsrail, 60 yıldır toprak işgaline devam ediyor, Filistinlilere cehennem hayatı yaşatıyor; buna mukabil Batı blok halinde İsrail'i kayıtsız şartsız destekliyor. Filistin sorunu "Ümmü'l-mesail/Ümmü'l-kazaya", yani "sorunların anası" bir sorundur. İşgal sona ermedikçe, mülteciler topraklarına dönmedikçe, yerleşimciler durdurulmadıkça, Doğu Kudüs, Filistin Devleti'nin başkenti kabul edilmedikçe ve Mescid-i Aksa'nın yıkımından vazgeçilmedikçe bu sorun bitmez.
4) İslam dini ve müntesipleri sistemli, planlı ve amaçlı bir biçimde ötekileştiriliyor, küresel sistemin dışına itilip şeytanlaştırılıyor. Her gün yeni bir tanımlama ve karalama ile karşı karşıya geliyoruz: Fanatizm, fundamentalizm, siyasal İslam, entegrizm, radikalizm, İslamofobia, İslamofaşizm, gericilik, tutuculuk, irtica, aşırılık, İslami terör vs.
5) Batı, kültürünü, hayat tarzını empoze ediyor; hükümetleri bunları emredici politikalar şeklinde uygulamaya mecbur ediyor; Müslümanların kendi tabii mecralarında değişmelerine fırsat vermeyip sosyo-kültürel dokularıyla oynuyor.
Bunlar sahici ihtilaf noktalarıdır. Çatışmanın kaynaklarında bunlar yatmaktadır. Bu sorunların çizdiği kalın çizginin bir tarafında Batı dünyası, öbür tarafında İslam dünyası durmaktadır. Batı, İslam'la barışmak ve bir arada yaşamak istiyorsa; işgal kuvvetlerini geri çekecek; baskı rejimlerini desteklemeyi bırakacak; İsrail'i 1967 öncesi sınırlara çekecek; İslam'a ve Müslümanların yaşama biçimlerine saygı gösterecek.
ZAMAN