Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker şunları söylüyor: "Laik devlet kişilerin belirli ahlak kurallarına uymalarını isterken ve buna bağlı, dayalı hukuku yaratırken bunların akıl yoluyla bulunabileceği esasından yola çıkar.
Hukuk düzenini dinî kurallara değil aklın gereklerine dayandırır. Laik devletin koyduğu kurallar dinî kurallar ile bağdaşmıyorsa ne olacaktır? Hıristiyanlıkta böyle bir sorun yoktur. Musevilik ve İslamiyet'te ise böyle bir sorun olduğu, akıl ile iman arasındaki bu ikilemin İslam inancının yaygın olduğu toplumlarda ciddi sorunlar yarattığı söylenebilir."
Sayın Gerçeker'in bu sözlerinde önemli bilgi yanlışlıkları ve değerlendirme hataları söz konusu. Bunları düzeltmekte zaruret var.
Temel bir yanlışlık olarak Batı Katolik Hıristiyanlık dolayısıyla (insan ile din, kilise ile devlet arasında) ortaya çıkan sorunlar bütün dinlerde varmış gibi genişletilmekte, sadece o bünyede baş gösteren hastalığın tedavisi için geliştirilen ilaç, diğer dinlere de enjekte edilmektedir. Katolik Hıristiyanlığında "iman ile akıl" arasında temel bir karşıtlık vardır. Mesela şu dogmalar aklın ve matematiğin kabul edebileceği şeyler değildir: 1) Tanrı hem birdir hem üçtür; başka bir ifadeyle 1+ 1+ 1+1=1'dir, 1=3'tür, 2) Tanrı İsa'da bedenlenmiş, ona hulul etmiştir; 3) Kilise İsa'nın bedenidir, 4) Papa Tanrı ve din adına konuşur, yanılmazdır; söyledikleri dogmadır, tartışılmaz; isterse amentüyü de değiştirebilir. 5) Bir şey bilime ve akla aykırı olabilir ve saçmadır (absürd), yine de imandır, zaten saçma (absürd) olduğu için ona inanılmalıdır.
Bu beş umdenin hangisi İslamiyet tarafından savunulmakta ve insana empoze edilmektedir? 1) Allah birdir ve O'ndan başka tanrı yoktur, 3 adet 1, 3 eder; 1, 1'dir, 3, 3'tür; 2) Tanrı hiçbir insanda, canlıda veya bir varlıkta bedenlenmemiştir, ona hulul etmemiştir; 3) Cami ibadet yeridir, bütün yeryüzü mescittir; 4) Hiçbir beşer Tanrı ve din adına konuşamaz, en büyük müçtehit ve alimlerin dahi bilgisi mutlak değil, zannidir. Herkes yanılabilir, eleştirilebilir. Nasslar tefsire, tevile, farklı yorum ve içtihatlara açıktır, epistemolojik ve hukuki çoğulculuk esastır; 5) İslami hükümlerin tamamı aklidir. Absürd olan absürddür, absürd oluşuna akıl hükmeder. Batı aydınlanması göz boyamacılığı yaparak akli olanı bilimsel olana indirgedi, bilimle kanıtlanmayanı (laboratuvarda denenmeyen ve gözle görülmeyeni) akla da aykırı saydı. Oysa nice hakikat var ki bilimle kanıtlanamaz, ama aklidir. Adem'in yaratılışı, İsa'nın doğumu, vahy hakikati vs.
İslamiyet'te söz konusu olan şunlardır: 1) İslami hükümlerin koruduğu beş temel şeyden biri akıldır: Düşünme ve ifade özgürlüğü (diğerleri yaşama hakkı (can); din ve vicdan özgürlüğü (din); emek ve mülkiyet hakkı (mal); sağlıklı üreme, ahlak ve toplum sağlığı (nesil) emniyeti); 2) Aklı olmayanın dini (sorumluluğu) yoktur. Bu yüzden akıl sağlığını kaybedenler sorumlu değildir; 3) Ergenlik çağına kadar çocuk sorumlu değildir, çünkü henüz aklı teşekkül etmemiştir; 4) İslam hukukunda dört ana kaynaktan (edille-i şer'iye) biri Sünnilerde 'kıyas' -ki kıyas akılla yapılır-, Şia'da doğrudan akıldır. 5) Kur'an, "insanların çoğunun aklını kullanmayacağını" söylemekte ve bunu yermektedir. 6) Hadislerin sıhhatini araştırırken, senet kritiği yanında metin kritiği de yapılmaktadır. Kullanılan ölçütlerden biri, rivayetin insan aklının apaçık bilgilerine, mantığın ve matematiğin bilinen kurallarına aykırı olmamasıdır. Mesela rivayet 2x2=5 diyorsa, "parça bütünden büyüktür" iddiasında bulunuyorsa, senet kritiğine bile gerek olmadan reddedilir.
İslam'da "akıl-vahy" ilişkisi "göz-ışık" ilişkisidir. Nesneleri görebilmemiz için sağlıklı bir göze ve ortalığı aydınlatacak ışığa ihtiyacımız var. Göz görmüyorsa, kör ise güneş de aydınlatsa insan nesneleri göremez; zifiri karanlık söz konusuysa, göz sağlıklı da olsa yine göremez. Allah vahy ile ışık (nur) gönderir, akılla aydınlattığı varlık âlemini görmemizi ister. Akıl ile din arasında niçin çatışma olsun?
Zaman gazetesi