İslam Ümmetinin Başı Sağ Olsun!

Ödedikleri bedeller bile bize direniş ruhunu öğretenlere selam olsun. Verdikleri sözde duranlara selam olsun. Akıbet elbette müttakilerindir. Müttakilere selam olsun.

“Mü’minlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sâdık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir (şehit olmuştur). Bir kısmı da (şehit olmayı) beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir.”

İdlib’de Ahraruş Şam’ın komutanlarına yönelik alçakça saldırıda genel komutan ve İslami Cephe'nin siyasi lideri Hasan Abbud (Ebu Abdullah Hamavi) dahil, hareketin önde gelen birçok komutannı şehit edilmişti.

Ahmet Maruf Demir, Islahhaber.com sitesindeki köşesinde konuyla ilgili bir yazı yazdı. İlginize sunuyoruz:

İslam Ümmetinin Başı Sağ Olsun!

Kuşlar
Titreyerek kıkırdakları
Bir yıldız daha kaydı dediler
Arşa merdiven dayayanları
‘Yıldızlar’ hep kovalamak isterler!

Şanlı bir direnişin üzerinden dört yıl geçti. Bir halk öle öle nasıl hayatta kalmayı öğrendi, öğretti. İlk başlarda halk meydanlarda toplanıp “biraz özgürlük” sloganları atıyordu. Tek elden yönetim, sulta rejim, koltuğun babadan oğula geçmesi, insanların akıllarıyla alay edilmesi ve kırk yıllık tiranlığa “la” demek çok görülüyordu kavmiyetçi, mezhepçi konjonktür sofrasında doymak bilmeyenlere.

Ortadoğu intifadalarıyla zihinlerindeki korku toprağını silkeleyen halklar, silahın gücü karşısında sözün gücüne sığınıp sloganlar ile meydanları inletirken, bu uyanıştan hiç de hazzetmeyen despot rejimler meydanların sesini silahların sesiyle bastırmaya çalıştılar. Tunus’ta hiç beklenmeyen bir şekilde alev alan kıvılcım karşısında neye uğradığını şaşıranlar, halkların özgürlüğe yürüyüşünün önünü kesebilecek manevralar geliştirmeye başladılar.

Böylesine bir süreçte Suriye’de de aynı dili kullanan ve sadece reform isteyen halkın üzerine, Esed rejimi şebbihasıyla, polisiyle, muhaberatıyla, askeriyle ‘kendi halkının’ üzerine ateş açarak kendisine karşı yapılan eylemleri bastırma yoluna gitti. Muhaliflerine oturup dinlemek ya da farklı çözümler bulmak yerine bu şekilde bir karşılık veren Esed rejiminin başka bir çözüm yoluna gitmemesini ise Hafız Esed'in de biyografisini yazan Patrick Seale'nin, 2007 yılına kadar Esed'in danışmanlığını yapan Ayman Abdel-Nur'dan aktardığına göre “Esed'in kendisini Allah'ın Suriye'yi yönetmesi için atadığı bir elçi gibi gördüğünü” belirten bu açıklamaya bağlıyorum. Lakin kendisini Suriye’yi yönetmesi için atayan ilah tasavvurunda da bir sakatlık var. Çünkü Suriye muhalefetinin güçlenmesi ile beraber daha da bir kızgınlaşan rejim yanlılarının yakaladıkları muhaliflere işkence ederek “Rabbim Beşar’dır” dedirtmeleri yanlış ilah tasavvurunu çok açıkça bir şekilde gösteriyordu.

Kıyam hareketinin başladığı ilk dönemlerde yine Suriye devlet tv’sine katılan rejim yanlısı bir vatandaşın; “Esed benim Rabbim, Baas ise dinimdir” sözlerini, Tv sunucusunun “isyancılara karşı olan kızgınlığınızın bir tezahürü olsa gerek” tevilini bizzat kendim izlemiş ve duymuştum!

Din, İlah, Rab tasavvurlarını kendilerinden ayrı düşünemeyen bir ailenin oluşturduğu hanedanlığa karşı ise öfke her gün verilen onlarca şehitlerin bereketiyle daha da büyümüştü. Bu gidişata ordunun kendi halkına karşı silah kullanılmasına itilmesi vicdanlı askerilerin bir yolunu bulup ordudan kaçmasına ve kendilerinin de bir ordu kurmasına sebep olmuştu. Daha sonrasında muhalif ordu kendi halkının değerlerinden tamamen uzak olduğunu gördüğü rejime karşı isyan eden askerlerin katılımıyla da silahlı bir güce dönüşmüş ve ilk başlarda silahtan uzak, sözün gücüyle reform isteyen ama Esed rejiminin tabiri caizse “rabbe, dine…”  karşı gelmiş olarak gördüğü halk hareketine uyguladığı şiddet politikasıyla direniş  silahlı bir kıyam hareketine evrilmişti.

***

Ahraruş Şam’da böylesine bir vasatta nevzuhur bulmuştu. Suriye’nin kendi bağrında yeşerttiği fidanların dal budak salmalarıyla Esed rejimin en büyük düşmanı haline gelmişti. Liderlerinin kellesine büyük ödüllerin verildiği, düşmanımın düşmanı dostumdur aşağılık stratejik varyasyonlar ile Ahraruş Şam’ın en alttan en üstte kadar bütün birimleriyle bitirilmesine karşı farklı guruplar ile işbirliğine kadar gidilmişti. Öyle ki Ahraruş Şam’da ilk dönemlerde silahlı bir direnişçi olmamasına rağmen sadece meydanlarda halkı ve direnişçileri rejime karşı cesaretlendiren Suriye devriminin bülbülü olarak da bilinen Abdulbasut Sarut için bile 2 milyon Suriye Lirası ödül konulmuştu.

Ahraruş Şam’ın neredeyse tamamına yakını bizzat Suriyelilerden oluştuğu için halkının öz değerlerine saygılı, ne istediğini bilen, amaçladığı istikamete halel getirmemeye çalışan bir hareket tarzını benimsiyor… Stratejisini sadece savaş sahasında belirlemeyen; savaşın gerisinde kalan kadınlar, çocuklar ve yaşlılar içinde zaruri ihtiyaçları karşılayabilmek için de aynı zamanda lojistik destek alanları oluşturmaya da gayret gösteriyor… Bu açıdan kendisi ile savaşmayan diğer gruplara karşı da olabildiğince itidalli bir tutum sergileyen hatta öyle ki medyanın yoğun propagandasına maruz kalan, son olarak terör listesine alınan ve IŞID’in bile tekfir ettiği Nursa Cephesiyle beraber Esed rejimine karşı ortak operasyonlar düzenleyebilen bir örgüt Ahraruş Şam!

Bugüne kadar yüzlerce şehit vermesine rağmen “Milyonlarca Şehid Yürüyoruz Cennete” nidalarıyla mücadelelerinden bir adım olsun bile gerisin geriye dönmeyen ve bir tek kişi kalana kadar şehitlerimizin yolunu sürdüreceklerine mücahitleriyle ve mücahitleri doğuran anneleriyle, aileleriyle birbirlerine kenetlenmiş bir halk topluluğu Ahrar-uş Şam!

Suriye intifadasının oluşum serüvenine özetle değindiğimiz ve bu intifada hareketinin oluşturduğu muhalif güçlerin en büyüğü olan Ahrar-ur Şam’ın 45 üst düzey mücahidinin dün akşam -yapılan saldırının cinsi ve kim tarafından yapıldığı ile alakalı kesin bir bilgi henüz yok- istişare toplantısındayken yapılan saldırı sonucu Allah’ın izniyle şehid oldular. Şehadet haberini aldığım ilk anda dona kaldım. Gözlerim, ellerim, yüreğim, zihnim bütün hücrelerim ile Suriye’nin sokaklarındaydım. Duygularım karmakarışık bir halde nereye gideceğimi ne yapacağımı bilemez ruh halimle bir yandan umudumu korumaya çalışırken diğer yandan da hüznümü bastırmaya çalışıyordum.. Umudum ve Hüznüm. Artık her şey bitti derken kim bilir belki yeni bir başlangıçtır gitgeller ile Suriye’nin sokaklarında kayboluyordum ki Yusuf Suresinin 87. ayeti tekrardan damarlarımda donan kanı hareketlendiriyordu. “Allah’tan ancak kafirler ümitlerini keserler.” Rabbime hamdolsun ki ümmet coğrafyasında yaşanan acılarının milyonda birini bile yaşamamış olan bizler duygusal olarak bu yaşananlar karşısında dizlerimiz üstüne çökerken, ümmetin yiğit evlatları; Ahrar-uş Şam’ın mücahitleri yeni şura konseyini belirlediler bile!!!

En zor zamanlarda bile dirayetli olabilenlere selam olsun.

Yıllardır Suriye cihadının nasıl bu kadar azimle, sebatla ve dirençle sürdüğünü merak edenlere ve sürekli bu cihada leke sürmek isteyenlere de bir belge, bir delil, bir ayet olsun: “Mü’minlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sâdık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir (şehit olmuştur). Bir kısmı da (şehit olmayı) beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir.”

Ödedikleri bedeller bile bize direniş ruhunu öğretenlere selam olsun. Verdikleri sözde duranlara selam olsun. Akıbet elbette müttakilerindir. Müttakilere selam olsun.

Not: Ahrar-uş Şam’ın şehit komutanları için Özgür-Der’in çağrısıyla bir çok ilde giyabi cenaze namazları kılınacaktır.

---------------

Ahmet Maruf Demir / Islahhaber.com

 

Yorum Analiz Haberleri

Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye
Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...