Dr. Melek Yılmaz Gömbeyaz / Derin Tarih
İslâm tarihinin ilk sıkıyönetim valisi: Ziyâd B. Ebîh
Dört Halife (Hulefâ-i Râşidîn) döneminde çocukluğundan itibaren devlet hizmetinde bulunup yaksek makamlara ulaşan İslam tarihinin dehalarından biriydi o. Özellikle Muaviye iktidarının en güçlü valisiydi; belâgat ve hitabetiyle nam salmıştı. Öyle ki, Hz. Ömer onu halkın huzuruna çıkarıp “İşte hatip dediğin böyle olur” diye övecekti.
Babası bilinmediğinden İbn Ebîh, yani “Babasının oğlu” lakabıyla meşhurdu. Bu nedenle kaynaklarda çoğu zaman Ziyad b. Ebîh, Ziyad b. Ebî Süfyan, Ziyad b. Ubeyd, Ziyad b. Sümeyye diye anılır.
Büyük ihtimalle Hicret yılında (622) Taif’te dünyaya geldi. Çocukluğuna dair ilk bilgiler henüz 5 yaşındayken Taif’te hesap ve yazı işlerinde öne çıkan Cübeyr b. Hayye es-Sekafî tarafından eğitildiği yönündedir. Hz. Ebubekir’in hilafeti sırasında 10’lu yaşlarının başında Müslüman olduğu söylenir.
Ancak siyasî ve idarî sahada boy göstermeye başlaması Hz. Ömer dönemine rastlar. (O sırada henüz ergenlik çağının başlarındadır.) Irak fetihleri için garnizon olarak inşa edilen Basra’nın ilk Müslüman sakinlerinden olup buraya akrabası, aynı zamanda ilk valisi olan Utbe b. Gazvân’ın kanatları altında gelmişti.
Ziyad, Utbe tarafından ganimetlerin dağıtımıyla görevlendirildiğinde henüz 14 yaşındadır. Üstün zekâsının yanı sıra yazı veya hesap işlerini de bilen nadir kişilerden biri olarak sivrilecektir.
Kadisiye Savaşı’nda Hz. Ömer tarafından kâtiplikle görevlendirildi. Ancak yıldızı, Sasanilerle yapılan savaşlarda parlayacaktır: Fetihler sürecinde hesap ve kayıt işlerini yapan Ziyad, Hz. Ömer’e rapor sunmak üzere görevlendirilmişti. Halife onu dinleyince “Benden başkasıyla da böyle rahat konuşabilir misin?” diye soracak ve “Benim için en heybetli insan sensin; seninle konuştuktan sonra herkesle konuşurum” cevabını alacaktır. Bu hadise Ziyad’ın özgüvenini olduğu kadar hitabetindeki mahareti de gösterir.
Ziyad, Utbe’nin ardından Basra valisi olan Mugîre b. Şu’be’nin de kâtipliğini yaptı. Lakin bu dönemde memuriyetteki başarılarından ziyade Mugîre hakkındaki zina davasında yaptığı ve onu, deyim yerindeyse ipten aldığı şahitliğiyle adından söz ettirecektir.
Ebû Musa’nın da kâtipliğini üstlenen Ziyad’ın ağırlığı ve Basra’yla ilgili hemen her alanda söz sahibi olması bazılarını rahatsız etmiş ve vali, bu gerekçeyle Hz. Ömer’e şikayet edilmişti. Hakkındaki ithamlara karşın Ebû Musa “Ben Ziyad’ı gayet ileri görüşlü, şerefli, işinin ehli biri olarak gördüm” diye savunmuştu.
Bunun üzerine Hz. Ömer bu genci yanına çağırıp sohbet etti. Kur’an, sünnet ve dinî hükümlere dair sorular sordu. Hepsini bilmesi üzerine onu tekrar görevinin başına gönderdi; üstelik Basra’daki diğer görevlilere Ziyad’a danışmaları telkininde bulundu.
Benzer bir rivayet şudur:
Hz. Ömer, Ebu Musa’ya “Duyduğuma göre Basra’da yerine ne kademi, ne hicreti, ne de tecrübesi olan, dişleri yeni çıkmış bir çocuğu vekil bırakmışsın. Mektubumu aldığında hemen Ziyad’ı bana gönder” demiş; Ziyad da Halife’nin yanına gitmişti.
Yıllık gelir-gider tablosunu sıralayınca Hz. Ömer ve yanındakiler bu parlak zekâlı gence hayranlıklarını gizleyememişlerdi.
Onun Hz. Ömer döneminde bir anlamda siyasî stajını yaptığını söyleyebiliriz. Deyim yerindeyse bu ‘çıraklık’ döneminin ardından Hz. Osman ve özellikle Hz. Ali dönemlerinde ‘kalfalık’, Muaviye dönemindeyse ‘ustalık’ yıllarını yaşayacaktı.
Hz. Osman zamanında aktif siyasî hayatı devam eden Ziyad, yine bir Basra valisi olan Abdullah b. Âmir’in kâtipliğinin yanı sıra divan ve beytülmal işlerini yürütmüş, ayrıca ona vekâlet etmişti.
Geciken biat
Siyasette yükselmeye devam ediyordu Ziyad b. Ebih. İlk iç savaş sayılan Cemel’e iştirak etmeyip tarafsız kaldığını ve Hz. Ali’ye geç biat ettiğini belirtmek önemli. Öyle ki, Hz. Ali kalkıp hasta olduğu gerekçesiyle biat etmemiş olan Ziyad’ın evine gitmişti. Ziyareti esnasında ona “Benden uzak durdun ve (biat etmeyerek) bekledin” dedikten sonra elini kalbinin üzerine koyarak kalbinin kırılmış olduğunu -vücut diliyle- gösterdi. Ziyad özür diledikten sonra istişarede bulundular.
Görüşmenin bir başka önemli sonucu, Hz. Ali’nin onu Basra’ya görevlendirmek istemesi, Ziyad’ın ise Basra halkının daha kolay razı olacağı Ehl-i Beytten birini seçmesini tavsiye etmesiydi. Tabii seçilecek kişiye her daim destek vereceğini söylemeyi de unutmamıştı. Ziyad muhtemelen Basra gibi suların durulmadığı bir yerde kendisinin istenmeyebileceğini, bu durumun yeni problemlere yol açacağını öngörerek -en azından o dönem için- arka planda kalmayı tercih etmişti.
Görüşmenin akabinde Basra’ya gönderilmesine karar verilen isim İbn Abbas olsa da, Hz. Ali, bu işin bir parçası olmasını istediği Ziyad’ı da görevlendirecekti. İbn Abbas’a her işinde onunla istişare etmesini emretmesi, Ziyad’ın görev ve yetki alanının malî işlerle sınırlı olmadığının işaretiydi. Nitekim kendisine daha önemli hususlarda ihtiyaç duyulacağı anlar yakındı.
Zira Muaviye, İbn Abbas’ın şehirden ayrılmasını fırsat bilerek Abdullah b. Amr el-Hadramî’yi, Hz. Ali’nin halifeliğinin meşru olmadığı, Hz. Osman’ın katlinde payı olanlardan hesap sorulması gerektiği gibi söylemlerle halkın isyan ve intikam duygularını şaha kaldırsın diye Basra’ya göndermişti.
Bu sıkıntılı süreçte Basra’da İbn Abbas’a vekalet eden Ziyad, birçok kesimden taraftar toplayan İbn Hadramî’ye karşı Halifeden gelen takviye kuvvetlerin yanı sıra kabile liderleriyle yaptığı işbirliği sayesinde tehlikenin bertaraf edilmesini sağlamıştı.
Ardından çeşitli nedenlerle Halifeye bağlılıklarını bozan grupların bunalıma sürüklediği Fâris-Kirman bölgesi valiliğine atandığını görüyoruz. Başarılı yönetimiyle istikrara kavuşturduğu bölgede iyice güçlendiğini sözlerimize ekleyelim.
Hz. Ali’nin şehit edilmesinin ardından halife olan Muaviye, Fâris’te Hz. Ali döneminin son kalesi Ziyad’ın tutumunu dert edindi. Tehdit mektupları veya çocuklarını hapsetme, öldürme gibi psikolojik baskılar da işe yaramayınca yeni çarelere başvurdu. Babası Ebû Süfyan ile Ziyad’ın annesi Sümeyye hakkında Cahiliye döneminde yaşandığı söylenen münasebete atıfla kardeş olduklarını ima eden akıl çelici mektuplar gönderdi. Üstelik mektupları Hz. Ali’nin hayatta olduğu dönemde göndermeye başlamış, Hz. Ali de Ziyad’ı hileleriyle meşhur olan Muaviye’ye karşı uyarmıştı.
Girişimleri sonuçsuz kalan ve bu yüzden uykularının kaçtığını söyleyen Muaviye, “üslup değiştirerek” problemi çözme yoluna gitti: Ziyad’la ortak dostları olan Mugîre’yi devreye soktu. Ziyad gibi bir dehânın, elindeki Fâris mallarının finansmanı sayesinde Ehl-i Beytten birilerini destekleyerek iktidarını sarsacak bir hareket başlatabileceği kaygısıyla diken üstündeydi.
Mugîre ile uzun uzadıya istişare eden Ziyad, onun da telkinleriyle biat etmeye karar verdi. Değişen şartları ve gidişatı dikkate alarak iyice düşündükten sonra Muaviye’nin saflarına katılması, ileri görüşlülüğüyle tanınan Ziyad için geleceğe doğru sağlam adımlar atmasını sağlayacak tek çıkış yolu olmalıydı. Muhtemelen yeni iktidarın önemli bir parçası olacağının idrak ve beklentisi içindeydi.
Önce düşman, sonra kardeş
Fâris’ten Şam’a gelerek Muaviye’ye biat eden Ziyad, ona Kûfe’de yaşamak istediğini söyledi. Muaviye ise onu kırmamakla beraber gözünü üzerinden eksik etmemekte kararlıydı. Muaviye onu kardeşi ilan etmek suretiyle aralarındaki ilişkiyi zirveye taşıyacaktı.
Mescitte insanların huzurunda ve şahitlerin beyanlarıyla gerçekleştirilen bu hadise, gerek vuku bulduğu dönemde, gerekse sonrasında dinî, hukukî ve siyasî eleştirilere maruz kalacaktı. Nitekim Emevi Devleti’nin yıkılışının ardından Abbasiler döneminde bu hüküm geçersiz sayılarak Ziyad’ın, Ebû Süfyan’ın neseb kütüğünden çıkarıldığı, ancak Ziyad ailesinin görevlilere rüşvet vermek suretiyle neseplerini eski haline döndürdükleri kaydedilir.
Bu hadiseden yaklaşık bir yıl sonra Muaviye tarafından Basra, akabinde Horasan, Sicistan, Hind, Bahreyn ve Umman valiliklerine atanacaktır Ziyad; birkaç yıl sonra da Mugîre b. Şu’be’nin ölümü üzerine Kûfe valiliğine. Böylece Muaviye, Irak bölgesinin, yani doğu İslam coğrafyasının yönetimini onun ehil ellerine emanet etmiş oluyordu.
İslam devletinde daha önce görülmemiş suçların işlendiği bölgeyi yine daha önce görülmemiş cezalarla ıslah etmiş; sokağa çıkma yasağının merkezinde olduğu “olağanüstü” diye nitelendirilen bir siyasetle yönetmişti. Bu siyaset sert eleştiriler almasına, hatta meşhur vali Haccac’ın selefi ve rol-modeli olarak gösterilmesine rağmen halk üzerinde etkili olmuş, asayiş sağlanabilmişti.
Beddua mı aldı?
Ziyad b. Ebih Basra’daki ıslahatı sırasında emniyet kuvvetlerinin sayısını artırdı, Basra Camii’nin yanından hiç ayrılmayan 500 kişilik bir muhafız birliği kurdu. Elinde mızrak ve demir asâları bulunan ve önünde yürüyerek bir nevi geçit töreni yapan bir birlik kuran ilk vali oldu. Basra’yı beş büyük grubun çatısı altında birleştirmek suretiyle kabile ve güçler arası dengeyi sağlamaya çalıştı. Sahabilerle dirsek temasını koruyarak destek ve danışmanlıklarına başvurdu.
Dönemin en önemli iç meselelerinden biri, Haricîlerin muhalefetiydi. Fesada sebep olan Haricîlerin isyanları ancak halkın müdahalesiyle bastırılabiliyordu. Zira Ziyad, bir suçta ona ses çıkarmayan herkesin payı olacağı tehdidiyle insanları birbirinden sorumlu tutuyordu.
Muhalefetin bir diğer kolu, aynı zamanda Ziyad’ın eski dostları olan Hz. Ali taraftarları (Şia) Haricîlere karşı birlikte savaşsalar da, Ziyad’ın sıkı takibatı altında olup daha ziyade hissî bir muhalefet sürdürmekteydi. Hutbelerde Hz. Ali ve taraftarlarının kötülenmesi bir yana, Ziyad ile Hz. Ali taraftarlarının ilişkilerini baltalayan asıl olay, itibar ettikleri sahabi Hucr b. Adiy ve arkadaşlarının, Ziyad tarafından haklarında hazırlanan suç dosyasına istinaden devlet düzenini bozmaktan idam edilmeleri oldu.
Hakimiyeti altındaki bölgelerde iç istikrarı sağladıktan sonra Horasan, Sicistan, Sind, Hind ve Maveraünnehir eksenli askerî faaliyetler ve fetih hareketlerini başlatan Ziyad’ın zamanında düzenli ve sistematik hale gelen seferler, devletin toprak ve sınır güvenliğini kuvvetlendirmekle kalmamış, önemli merkezlerin ele geçirilmesini de sağlamıştı.
Irak topraklarında hakimiyet sağladıktan sonra Muaviye’den Hicaz’ı da istemiş, bunu duyan Hicazlılar başta Abdullah b. Ömer olmak üzere ona beddua etmişlerdi. Bedduadan mıdır bilinmez parmağında çıkan amansız bir yara yüzünden vefat eden (53/673 Ramazan) Ziyad’ın Kûfe yakınlarına defnedildiği kaydedilir.
Arapların ‘dâhi’ dediği az sayıda kişiden biri olan Ziyad, siyasî kimliğinin yanı sıra hemen her alanda önemli icraatlara imza atmış ve yeni kurumların mimarı olmuştu. Unutulmaz hizmetlerinden biri de, Kur’an’daki kelimelerin hatasız telaffuz edilebilmesi için Ebu’l-Esved’i görevlendirerek Kur’an’ın harekelendirilmesi işlemini gerçekleştirmesiydi.
Son olarak Ziyad b. Ebih’in doğumu itibariyle Hz. Peygamber (sas) zamanına erişmekle birlikte onu görüp sohbetinde bulunamadığından sahabîler arasında zikredilmediğini belirtelim.
Parmak ısırtan hutbe
45/665 yılında Basra Valisi olarak şehre ayak basan Ziyad b. Ebih ahlaksızlık, yolsuzluk ve kötülük namına ne varsa işlenmekte olduğu bir şehir bulmuştu karşısında.
İlk olarak halkı mescitte toplayarak bir konuşma yaptı. Gerçekleştireceği ıslahatı, yönetim ilkelerini ve yol haritasını, gerektiğinde almaktan çekinmeyeceği tedbirleri, vermekten sakınmayacağı cezaları sıraladıktan sonra kurallara uydukları takdirde kimsenin zarar görmeyeceğini de anlattı.
Kaynaklarda “Hitabet sanatının şaheseri” olarak nitelendirilen bu konuşma, edebî ihtişamıyla göze çarpar. Bazı rivayetlere göre ‘hamdele’siz (Allah’a hamd) ve ‘salvele’siz (Peygambere salavat) başlaması nedeniyle betrâ (kesik, kopuk, hayrı kalmamış) diye anılan hutbe, bu yönüyle de ilkler arasındadır.