İslam şafağının tekrar aydınlanacağı o büyük kıyama hazırlanan şehitler...

Aydın Ünal, şehitlerin Müslümanların kurtuluşunun en bariz göstergeleri olduğunu ifade ediyor.

Aydın Ünal / Yeni Şafak

Nehir’den Deniz’e…

Bu çürümüş, kokuşmuş, zulüm üreten düzen elbette böyle sürüp gitmeyecek. Bu balon bir yerde patlayacak. Pamuk ipliğinden bağları kopacak, şirazesi dağılacak, hâk ile yeksan olacak. Er ya da geç, sınırlarına ulaşacak, yükseldiği yerden çok sert düşecek, deri ve kemik yığınlarını kan ve gözyaşıyla kararak inşa ettiği sömürü sistemi çökecek. Kim bilir, belki elektriği kesilecek, belki benzini bitecek, hatta belki sabah kahvesini bulamayacak ve böyle sudan bir sebeple birbirini yemeye başlayacak. Hep yaptığını yapacak, tarih boyunca en iyi bildiği şeye başvuracak: Barbarlaşacak, yamyamlaşacak, komşusunun, kardeşinin boğazına sarılacak. Kendinden başkasını yok sayan o kocaman bencilliğiyle yaşadığı gibi sokaklarda yapayalnız ölüp gidecek. Şişirme imparatorluğu bir anda sönecek.

İşte o zaman, kendisini dev aynasında gören, arkasına aldığı güçle sağa sola efelenen, pohpohlanan, şımaran, şımardıkça arsızlaşan, azgınlaşan, zâlimleşen İsrail korumasız, hamisiz, kimsesiz, dayanaksız ve desteksiz, terkedilmiş ortada öylece şaşkın kalakalacak.

Allah ömür verse de o günü görebilsek! O gün, Müslümanlar doğrulacak, ayağa kalkacak. Balkanlardan, Kafkasya’dan, Çin’den, Rusya’dan, Myanmar, Bangladeş, Hindistan, Pakistan, Afganistan, Malezya, Endonezya’dan, bütün Türkistan’dan, Afrika’dan, ta Avustralya’dan Amerika kıtasından Müslümanlar fevç fevç Kudüs’e yürümeye başlayacak. Milyonlar, milyarlar, İstanbul’da, Diyarbakır’da, Şam’da, Beyrut’ta, Bağdat’ta, Amman’da, Kahire’de buluşacaklar. “Selamun Aleyküm”-“Aleyküm Selam” diyecek, kucaklaşacak, kol kola girecek, aynı hedefe, ilk kıbleye yönelecekler. Yalınayak, başıkabak, bir heybeyle, az bir azıkla, dillerde “Lebbeyk! Allahümme Lebbeyk!” nidalarıyla, dualarla, salavatla yürüyecekler. Ne pasaport, ne vize! Sınırları yıkacak, çatırdayarak çöken kapitalizmin kukla diktatörlerini devirecek, Arafat’tan Kâbe’ye yürür gibi emin ve emniyette ilerleyecekler. Lübnan’dan, Suriye’den, Ürdün’den çocuk ve kadınların tezahüratı altında geçecek, Akdeniz’den, Kızıldeniz’den kayıklarla, sallarla, yüzerek Filistin’e varacaklar.

O gün Lübnan’daki, Ürdün’deki, Suriye’deki Filistin Mülteci Kamplarından on binler herkesten önce harekete geçecek. Ayn el-Hılve’den, Burj el-Barajne’den, Şatilla’dan, Zerka’dan, İrbid’den, Beka’dan, Cebel Hüseyin’den, Marka’dan, Yermük’ten on binlerce genç, yaşlı, kadın, çocuk, yüz yıllık vatan hasretini, toprak hasretini gidermek için, atadan miras anahtarlarını duvarlardan indirip yollara düşecekler. Lübnan Dağları’nı, Şeria Nehri’ni ilk önce onlar aşacaklar. Omuzlarında Aruri’nin, İsmail Heniyye’nin, Filistin direnişinin gurbetteki kahraman şehitlerinin tabutlarını Şeyh Ahmet Yasin’in, Ayyaş’ın, Adnan’ın, Nizar’ın yanına taşıyarak girecekler Filistin’e.

O gün yaşamalı da görmeli! Siyonistler kaçacak delik arayacak. Pılını pırtısını, çanağını çömleğini toplayıp savuşacak kovuk arayacak. Arakasına bakmadan sıvışacak yol arayacak. Atalarının, babalarının, kendilerinin yaptığı işgal, soykırım, katliam, zulüm, işkence suçunun pişmanlığıyla, kendilerine tek kurşun dahi atılmadan, Nehir’den Deniz’e doğru kaçıp kurtuluş arayacaklar. Sadece hırsla ve azgınca biriktirdiklerini değil, bebeklerini, çocuklarını, karılarını bırakıp kaçacaklar. Birbirlerini ezerek, çiğneyerek, Akdeniz’in ılık sularına atacaklar kendilerini. Kimse dokunmayacak onlara. Kimsenin dokunmasına gerek kalmayacak. Silahı olanlar kafalarına sıkacak. Deniz’e kadar yaşayanlar sularda boğulacaklar. Cesetleri Kıbrıs’ın, İskenderiye’nin, Lazkiye’nin kıyılarına vuracak. “Keşke azgınlaşmasaydık” diyecekler, “Keşke zulmetmeseydik, keşke bebekler ölürken sevinmeseydik, keşke elin ekmeğiyle semirip böbürlenmeseydik, elin silahıyla cinayet işlemeseydik, keşke yeryüzünü böyle fesada boğmasaydık” diyecekler, “Keşke toprak olaydık da şu felaketi görmeseydik” diyecekler. Pişmanlıkları hiç fayda etmeyecek. Ulaşabildikleri yerlerde eski dostları da kabul etmeyecek onları. Geceleri Filistinli bebeklerin çığlıklarını duyup uyuyamayacaklar, sabah delirmiş uyanacak, kendi kanlarında boğulacaklar.

Belki bu şekilde belki başka şekilde. Bu olacak. Eğer bir Selahattin çıkmazsa ümmetin içinden, ümmet topyekûn Selahattin olup akacak Kudüs’e. Mescid-i Aksa’nın avlusundan başlayıp bütün Kudüs, Nehir’den Deniz’e bütün Filistin ilk kıbleden Kâbe’ye yönelip kıyam edecek. Er ya da geç bu olacak. Görürüz ya da görmeyiz ama bu mutlaka gerçekleşecek.

Bizi her an o büyük güne, İslam’ın şafağının tekrar aydınlanacağı o büyük kıyama hazırlayan Filistin direnişine, umudumuzu diri tutan Hamas’a, Hamas’ın tüm şehitlerine, son şehidimiz İsmail Heniyye’ye selam olsun.

Biz onlardan razıyız; Allah da razı olsun…

Yorum Analiz Haberleri

Camiler Ermeni, Rum ve Yahudilere de satılmış
Sosyal medyanın aptallaştırdığı insan modeli
Dünyevileşme ve yalnızlık
Cuma hutbelerindeki prangalar kırılsın
Batı destekli spor projeleri neye hizmet ediyor?