Süleyman Gülek / Yeni Akit
İslamî anlayış ve yaşayış içerisinde olmak
İslâm’ın lügat manası; Tâbi olmak, teslim olmak, bağlanmak itaat etmek, boyun eğmek manalarına gelir. Allah Teâlâ’nın emirlerine teslim olup itaat etmeğe dayanan bir din olması sebebiyle bu dine İslâm denmiştir. Terim anlamı ise; Allah tarafından peygamberler aracılığı ile insanlara bildirilen dünyada ve ahirette insanları mutluluğa ulaştıracak hayat şekli, itikadî ve amelî bir nizamdır.
İslâm’ın manası teslim olmaktır. Allah’ın hükümlerine teslim olmaksızın İslâm olmaz. İslâm; Allah’ın insanlar için seçtiği dinin özel adıdır. “Size din olarak İslâm’ı seçtim” (Mâide, 5/3 ) buyrulmaktadır.
“İslâm”ın kelime olarak anlamlarından biri de “barış”tır (esenlik, mutluluktur). Tüm insanlar fitneyi, fesâdı terk edip Allah’ın dini olan İslâm’a teslim olsalar, her taraf selâmete kavuşup tümüyle barış ve kardeşlik hüküm sürer. Çünkü İslâm barış, esenlik, mutluluk dinidir.
Rabbimiz; son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.)’i göndermek suretiyle İslâm dinini onunla tebliğ ettirmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in dâvet ettiği İslâm dinini kabul edenler Müslüman olmuş, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) yanında yer almış, kabul etmeyenler “biz atalarımızdan gördüğümüz gibi yaşarız, kabul etmeyiz” diyenler kâfir olmuşlardır.
Allah Teâlâ bu gerçeği Kur’an-ı Kerim’de şöyle belirtmektedir: “Hiç şüphesiz, Allah katında din İslâm’dır.” (Âl-i İmrân, 3/19); “Kim İslâm’dan başka bir din ararsa (ona tâbi olursa) asla ondan kabul edilmez. O, âhirette de kayba (hüsrana) uğrayanlardandır.”(Âl-i İmrân, 3/85)
Allah Teâlâ’nın insanlar için seçtiği, râzı olduğu İslâm dininden râzı olmayıp beğenmeyenler, “bu çağda, bu asırda İslâm’ın prensipleri uygulanmaz” diyenler, âhirette de hüsrâna uğrayanlardan olacaktır.
Dünya ve âhirette huzur, saadet isteniyorsa, İslâm’dan başka bir din, yaşam biçimi kabul edilmemelidir. Allah’a iyi bir kul olmanın, imtihanı kazanmanın tek çıkar yolu Hz. Muhammed (s.a.v.)’i önder, örnek edinmek, onun gösterdiği İslâm’a tam mânâsıyla tâbi olmak, teslim olmakla mümkündür. Bunun dışındaki yollar asla ondan kabul edilmez, o âhirette de hüsrana uğrayanlardan olacaktır.
Peygamberimiz. İslâm için birçok tarifler yapmıştır. Ancak bütün bu tarifler, izahlar temel olarak beş ana rükün (temel) üzeredir. Bir hadiste şöyle buyrulmaktadır: “İslâm beş şey üzerine kurulmuştur: ‘Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın rasûlü olduğuna şehâdet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, Ramazan orucunu tutmak, Kâbe’yi hac etmektir.” (Müslim, Îmân, 21)
Bu hadis-i şerif İslâm binasının bu beş temel üzerine kurulu olduğunu açıklamaktadır. Bu beş husus, İslâm’ın temelleridir, fakat İslâm’ın tamamı değildir. Nasıl ki, temel atılınca bina tamamlanmış olmadığına göre, binanın tamamlanması için bu temeller üzerine yapılacak işler olduğuna göre, İslâm’ı bu beş temelden ibaret görmek “temel atılınca bina tamamlanmıştır” demek kadar, çok büyük bir hatadır.
Kur’an ve sünnete baktığımızda görülecektir ki bu beş esastan başka iktisadî, ictimaî, hukukî, ahlâkî, kısaca hayat için gerekli olan her şeyden bahsetmektedir. İnsan hayatının hiçbir alanı ve yönü yoktur ki İslâm’ın onu düzenleyen hükümleri bulunmamış olsun.
İslâm dini insanların yaşantısına yön veren, yol gösteren bir ‘Din’dir. İslâm insanın bütün hayatına, yaşantısına; doğumundan ölümüne kadar, yani a’dan z’ye kadar her şeyine bir ölçü, düzen koymuştur. İslâm, barış, esenlik, mutluluk vaat ettiğine göre, bu vaadin gerçekleşmesi, İslâm’a tam anlamıyla tâbi olmak, teslim olmakla mümkündür.
Her kim “ben müslümanım” diyorsa, bu söz “İslâm’a teslim oldum” anlamındadır. İslâm’a teslim olduktan sonra, “bana göre, şuna göre şöyle olsun, böyle olsun” deme hakkı ve yetkisi yoktur. Ya teslim olduğu İslâm’ın kurallarına uyar, dünya ve âhirette huzur ve mutluluk bulur, ya da hevâ ve hevesine tâbi olur, hak yoldan ayrılıp bâtıl bir yaşam biçimini tercih edip onun devamından yana olursa kendisine yazık edenlerden olur. Bu nedenle ne mutlu dünya ve ahiret saadeti için doğru İslâmî anlayış ve yaşayış içerisinde olmaya gayret edenlere!