İslam düşmanlığı ile mücadeleye nereden başlamak lazım?

Yasin Aktay bugün artık bir sektör haline gelen İslam düşmanlığına karşı atılması gereken adımları inceliyor.

Yasin Aktay / Yeni Şafak

İslamofobi ile mücadeleye nereden başlamak lazım?

Tabii ki önce bir kavram olarak İslamofobiyi doğru anlamakla ve bir olgu olarak kaynağını da iyice öğrenmekle başlamak lazım. Kavram “korku” unsurunu içerdiğinden dolayı daha baştan yanıltıcı olabiliyor. Çünkü her vesileyle söylediğimiz gibi insanları korkularından dolayı sorgulamak her zaman haklı olmayabilir. Bir şey hakkındaki saf korkular insanların o şey hakkındaki tecrübelerinden, o tecrübelerle beraber oluşmuş algılarından kaynaklanır.

Bugün dünyada Müslümanlarla ilgili her gün tonlarca yalan yanlış haberlerle üretilen bir imaj, evlerinin içinde insanları İslam’la veya Müslümanlarla ilgili kestirme ve tabii ki yüzeysel bir tecrübe sahibı kılmış oluyor. Gerçek bir tecrübe değil ama “korku” üretmeye yeten bir tecrübe.

Müslümanların bağnazca inançları uğruna kana susamış, gözlerini kırpmadan kafa kesebilen, orayı burayı vahşice bir iştahla bombalayarak sivil-masum insanların ölümüne yol açan canavarlar gibi işlendikçe hayatında gerçek anlamda bir Müslümanla karşılaşmamış milyonlarca insana da İslam’la ilgili böyle bir tecrübe yaşatmış oluyor.

Sahici olmayan bu tecrübelerle oluşmuş algıların sorumlusu tabii ki korkanlar değil, korkutanlardır. Burada İslamofobinin kaynağı bu algılarla doğal olarak korkabilecek olanlar, korktuğu için nefret de edebilecek insanlar değildir elbet. İnsanlar bu kadar şiddet iddiasını veya yakıştırmasını kime dair görseler ondan korkalar. Korkuyorlar diye insanları eleştirmenin bir anlamı yok.

İslamofobinin kaynağı kendileri bu korku endüstrisinin bir nesnesi, hatta bir kurbanı haline gelmiş olan bu insanlar olamaz.

İSLAMOFOBİ ENDÜSTRİSİ

Ancak bu korkuyu üreten, bu haberleri itinayla uydurup yayan düşünce kuruluşları, siyasi merkezler, iletilişim ve medya kuruluşlarından oluşan bir İslamofobi endüstrisi var.

Bir endüstri işleyince tüketicileri de, son alıcıları da kurban olurlar. İslamofobinin ilk kurbanları da sanıldığı gibi Müslümanlar değil, İslam’ın ihya edici mesajına karşı körleştirilen, sağırlaştırılan, duyarsızlaştırılan ve bu yolla mahrum bırakılan kitleler oluyor. Tabi o kitleler bu mahrumiyetin farkında da değiller, doğrudan bir mağduriyet de yaşamıyorlar. Ama Müslümanlar dünyanın her yanında her an İslamofobik bir saldırının hedefi olabiliyor, salt Müslüman olmak dolayısıyla bir ayırımcılığa maruz kalabiliyor, mağduriyetler yaşayabiliyorlar. Özellikle Müslüman olmayan bir toplumda sığınmacı bir Müslüman kadın üç defa ayırımcılığa maruz kalıyor: Kadınlık, etnik kimlik ve Müslümanlık dolayısıyla.

BM Genel Kurulu 2022 yılında Müslümanlara yönelik artan nefret, ayrımcılık ve şiddet karşısında somut eyleme geçilmesi ihtiyacını vurgulayarak 15 Mart’ı Uluslararası İslamofobi ile Mücadele Günü olarak ilan etmişti. Bugün itibariyle bugünün idrak edilişinin ilki dolayısıyla birçok yerde toplantılar düzenleniyor.

İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi’nin İslam ve Küresel İlişkiler Merkezi (CIGA) 2018 yılından beri düzenlediği İslamofobia konferanslarının dördüncüsünü bu yıl bugünlerde düzenledi. Konferans 12 ülkeden 51 konuşmacıyı bir araya getirdi. Her birini yakından takip etmiş olduğum bundan önceki toplantılarla birlikte İslamofobi ile mücadelede en etkili adımlardan birinin böylece atılıyor olduğunu yakından gözlemliyordum: Söylem üretmek, araştırmalar yapmak, konuyla ilgilenen akademik ve entelektüel çevreleri bir araya getirmek ve entelektüel ve siyasi ortamlar üzerinde bir baskı oluşturacak, sesini duyuracak bir networkun oluşumunu sağlamak, kayıt tutmak ve bir arşiv oluşturmak.

Bu konferansların dördüncüsü “İslamofobinin Çoğunluğu Müslüman Ülkelerde Kültürel ve Jeopolitik Boyutlarının İncelenmesi” başlığını taşıyordu. Demek ki İslamofobi endüstrisinin bir kaynağı da çoğunluğu Müslüman olan ülkeler.

Tabii ki kulağa tuhaf gelen bir şey bu. Çoğunluğu Müslüman olan ülkelerde İslamofobi mi olur? İslam düşmanlığı mı yaptırılır? Ama halkı yüzde 99 Müslüman sayılan, bugünlerde ise bütün İslam dünyasına umut oluşturan Türkiye örneğinde onca yıldır yaşadıklarımız ışığında buna şaşırmalı mıyız? Bu ülkede uygulanan laiklik, bütün boyutlarıyla İslam’a karşı bütün korkuları üretip sürekli canlı tutarak işlemedi mi?

İşin derinine indiğimizde aslında İslamofobinin en büyük kaynağının bizzat halkı Müslüman olan toplumlar olduğunu görmek hiç de şaşırtıcı değil. Bu ülkelerin maruz kaldıkları sömürgecilik, onları ancak İslam’ın siyasal ve toplumsal hayattan arındırılmasıyla sürdürülebilmiştir. Yani sömürgeciliğin bir numaralı tehdidi her zaman İslam ve Müslümanlar olduğu için, İslam’ın ve Müslümanların bir şekilde meşruiyet sorunuyla karşı karşıya bırakılması kurulan iktidar denkleminin önemli bir unsuru olmuştur. O yüzden İslamofobi endüstrisinin en önemli uygulama alanları bizzat çoğunluğu Müslüman olan ülkelerde kurulmuştur.

Konferansı 4 yıldır olağanüstü bir çabayla kurduğu ekiple düzenleyen CIGA direktörü Prof. Sami el-Arian bu sanayinin kurulup üretim yaptığı 4 alanı ayırt ediyor:

1. İslam'ı kendi amaçları için kullanan otoriter rejimler;

2. Yabancıların veya sömürgecilerin kolonyal ekonomik veya jeopolitik çıkarlara hizmet etme rolü;

3. Entelektüel ve kültürel düzeylerde laik seçkinler ve

4. Müslüman toplumlarda yargı sistemi, medya, akademi, siyasi sınıf ve bürokrasi gibi yerleşik yapılar.

Bunların her biri ayrı ayrı değerlendirilmesi gereken alanlar. Bilhassa bugün Müslüman ülkelerin kendi hükümetleri ve yönetici elitlerinin İslam korkusunu kendilerine Batı nezdinde kabul ve meşruiyet sağlamak için kışkırtmaları. Bu İslam hakkında nispeten daha yabancı olan Batılı toplumlardaki korkuları da besleyen ve nefrete dönüştüren en güçlü kaynak.

15 Mart Uluslararası İslamofobi ile Mücadele Günü dolayısıyla Bakü Uluslararası Çok Kültürlülük Merkezi ve Uluslararası İlişkiler Analiz Merkezi (AIR) de “Irkçılık ve ayrımcılığın özel bir biçimi olarak İslamofobi: yeni küresel ve ulusötesi zorluklar” konferansı düzenliyor.

Bu münasebetle Azerbaycan’dayız. Bu konferansla ilgili izlenimlerimizi de sonraki yazımızda paylaşmaya çalışacağız.

Yorum Analiz Haberleri

Gerçek bir lider, ‘övgü, yergi ve tehdit'lerle aslî hedefinden sapmaz!
CHP'nin ideolojik körlüğü Suriye meselesinde ayyuka çıktı!
“Suriyelilerin genelinde zalim bir diktatörü devirmenin onuru var”
Suriye'de yaşananları insani pencereden değerlendirebilmek...
Ezher'in tarihinden neler öğrenebiliriz?