İslam Dünyası

Hayrettin Karaman

Eğer "İslam Dünyası" derken Müslümanların yaşadığı ülkeleri kast ediyorsak elbette elliden fazla böyle ülke ve bu ülkelerin toplamı manasında bir İslam Dünyası vardır.

"İslam ümmeti" kavramının çağdaş temsili manasında bir bütünlük kast ediliyorsa henüz böyle bir İslam Dünyası yoktur.

Müminler kardeş olmalıdır; halbuki birçok mümin-Müslüman grup diğerine düşman, aralarında savaşıyor, kan döküyor, birbirinin kuyusunu kazıyor ve bazen ortak düşmanlarıyla, kardeşlerine karşı işbirliği yapıyorlar.

Kur'an-ı Kerim, kardeşler arasında anlaşmazlık çıkarsa hakemlere başvurulmasını, hakemler anlaşmazlığı çözemezler ve taraflar çatışırsa, savaşırsa, diğer müminlerin, haksız olanın karşısında ve haklı olanın yanında yer almalarını, haksız olanları, hakkı kabul etmeye mecbur bırakmalarını istiyor. Halbuki ümmeti temsil eden bir hakem heyeti yok, çatışan mümin grupların böyle bir heyet olsa da ona başvurmaya, teklif dilen çözüme rıza göstermeye niyet ve kabiliyetleri de yok.

İslam ülkelerinin imkanlarına baktığınızda –hepsi birinde toplanmış olmamakla beraber- beyin gücü, yetişmiş insan, enerji, para, yer altı ve yerüstü servetleri, stratejik önem… fazlasıyla mevcut; ama bunlar dağınık olduğu, helvayı yapacak şekilde bir araya gelmediği, bir helvacının eline verilmediği için -biraz abartılı olsa da söyleyelim- hiçbir işe yaramıyor.

Çağın şartları göz önüne alındığında bütün İslam ülkelerinin bir bayrak altında birleşmeleri, İslam Dünyası'nın bir tek devlet olarak ortaya çıkması imkansız gibidir. Ama ekonomi, ticaret, eğitim öğretim, savunma… gibi alanlarda birlikler ve ya işbirlikleri kurmak hem mümkün hem de nispeten kolaydır. İslam ülkelerinin birçok alanda ortak projeler üretmeleri ve bunları gerçekleştirmeleri de mümkündür. İşe bir veya daha fazla yerden başlamak zaruret halini almıştır; mevcut ortak projeler ve birlikler yetersiz ve cansızdır, bunların hem canlandırılması hem de çoğaltılması gerekmektedir. Küresel oyuncuların güdümüne girmiş bazı yöneticiler bu konularda istekli olmayabilirler, hatta engelleyici de olabilirler, ama ülkelerimizin okumuş yazmış, dava sahibi, şuurlu ve gayretli insanları önderlik ederlerse zaman içinde halk peşlerine düşer ve despot yönetimleri bile sıkıştırmanın, yola getirmenin veya değiştirmenin yolları bulunabilir.

Günümüz dünyasında Müslümanların da söz ve etki sahibi olmalarının ilk ve vazgeçilemez şartı birlik veya ona doğru giden çeşitli işbirlikleridir ve bunun peşinde koşmak mümin-müslüman olmanın gereklerinden biridir.

Önemli not:

Doğu Türkistan'daki Müslümanlara zulmeden Çin'in mallarını boykot etmek dayanışmaya ve birliğe giden yolda örnek bir adım olacaktır; devletlerin farklı politikaları olabilir, ama Müslüman halkın bu etkili tedbire başvurmalarının önünde hiçbir engel yoktur.

YENİ ŞAFAK