HAKSÖZ-HABER
Özgür-Der Beykoz Şubesinde aylık olarak yapılan döneme ait seminerler dizisinin sonuncusu yapıldı. Sunumunu Yılmaz Çakır’ın yaptığı seminerin konusu “Cemaat Olmanın Gereği ve Önemi” idi.
Çakır, cemaat olmanın dini ve sosyolojik ihtiyaçtan kaynaklandığını söyledikten sonra; insanın, aciz, zayıf ve yetersiz yaratılmış olması sonucunda, kendisini dışarıya karşı koruma ihtiyacında hissettiğini ve bu duygunun da cemaat olmaya götüren en temel nedeni oluşturduğunu anlattı. Cemaat olmanın; bilinçli olarak bir araya gelmek olduğunu ve ayrıca;
1- Aynı inanca sahip olmak,
2- Aynı değerler etrafında toplanmak (aynı zamanda liderin gerekliliği, sevk ve idare ihtiyacı, yan etkileri, kör bağlılık, taklit, taassup, dikta ve sürüden de bahsetti)
3- Aynı eylemlilikleri sergilemek için cemaatin oluştuğunu söyledi.
Çakır, konuşmasına şöyle devam etti:
Cemaat, Fert Şahsiyetini Yok Etmez!
“İslam dini ile diğer dinleri kıyasladığımızda onun sosyal bir din olduğunu görürüz (inziva yok itikâf var ve itikâf da evlerde değil, toplanma yeri olan camilerde yapılıyor). Kur’an’da, cemaat olgusuna vurgu yapan ayetlerden birinde “Allah’ın ipine topluca ve sımsıkı sarılın” denir. Ayrıca bir diğer ayette mü’minlerin “kurşunla kaynatılmış binalar gibi” olduğundan bahsedilir. Fatiha Suresinde ise “biz”e (cemaate) vurgu yapılır.
İslam dini cemaati zorunlu kılar. Misal olarak günde 5 vakit kılınan namazın cemaatle olmasını teşvik eder. Ayrıca cuma namazları da bizzat toplantı için ihdas edilmiştir. Bayram namazı ve bayramlaşmalar, hac ve en bireysel ibadetlerden biri olan oruç bile, hep birlikte ve aynı anda başlayıp, bitirilerek, kişiyi birey olmaktan çıkarıp cemaat olmaya yönlendirir.
Örgüt değil cemaat: cemaat kavramımızın içi boşaltılmış olsa bile biz ona sahip çıkmalıyız. Zira her kavram kendi dünyasını rengi ile boyar (aidat değil infak, eleman değil kardeş vs). Çünkü dil, düşüncenin meskenidir. Her dünyanın dili vardır, her dilin de dünyası (türban- başörtüsü, şeker bayramı-ramazan bayramı, etik-ahlak gibi)…
Cemaat ne ferdin şahsiyetini yok eder, yok sayar ne de onu tabulaştırır. Cemaat organize bir yapıdır ve canlı bir beden gibidir. Zaten İslam’da da bir vücudun azaları gibi olmak, komşusu aç iken tok yatmamak vaaz edilir. Aynı zamanda cemaat; ilke, inanç, ahlak, hedef, program, yöntem, bilgi, meşruiyet ve temsil kavramlarını da içine alır.
İslam cemaatinin manevi yönünü şunlar belirler:
a) Bir Müslüman için cemaatin ilkeleri ile inançlarının çerçevesini en başta Kur’an ve sünnet çizer. İslam cemaatinin ilkeleri, hiçbir surette ne laiklik ne de liberalizm gibi beşeri ideolojilerin etkisi ile sulandırılamaz.
b) İslami cemaatte bu ilkeleri yaşama geçirme kararlılığı olmalı ve bu da dayanışma ile olmalıdır.
c) İlim ve araştırma şevki ve tebliğ cemaatin temelini teşkil etmeli. En başta Kur’an’a, sünnete, tarihe, topluma, sisteme (uluslararası, ulusal), insana sağlıklı bakmalıdır.
d) Ahlaklı ve tutarlı olmalı, başkasına emredip kendini unutmamalı; Peygamber (s)’in emin lakabını, tavrını ve Hz. Hatice’nin peygamber hakkındaki vahiy sonrası ilk sözlerini kendisine örnek almalıdır.
e) Cemaatin programı, yöntem ve hedefleri olmalıdır. Siyasal hedeflerini mesela, Hz. Musa, Hz. İbrahim ve Hz. Muhammed gibi oluşturmalı ve kendisine ifrat ve tefritten uzak yöntem belirlemeli, yanlış yerlere ve yönlere kaymamalıdır. Öncelikleri olmalıdır; burada mevzi kazanımlar elbette önemlidir, fakat ona ram olunmamalı ve kimlik ile aidiyet kısmi kazanımlara karşı takas edilmemelidir. Taviz verilmesi karşılığında “Seni lider yapalım” diyen müşriklere karşı, Peygamberimizin tavrı örnek alınmalıdır.
Yılmaz Çakır’ın konuya ilişkin soruları cevaplamasından ve katkılardan sonra program son buldu.