İslam, Demokrasi ve Velayet-i Fakih Üzerine

Sadece İslam değil, her düşünce veya inanç sistemleri de, karşıtlarının ıstılahlarına, terimlerine göre değil, ancak kendi terimlerine göre anlaşılabilir..

Selahattin E. Çakırgil, İslam ve Demokrasi, İran’da Velayeti-i Fakih tartışmaları ve Abdurrahim Karakoç’un vefatı üzerine yazdı:

İslam, ne olmadığıyla değil, ne olduğuyla tanımlanmalıdır!

Önce, bir okuyucu e-mailini buraya dercetmek istiyorum.. Şöyle deniliyor:

'Selamunaleykum..  'Uludere- NewYork hattında 'sezarien ve curetagage' tartışmaları' başlıklı ve 3 Haziran tarihli yazınızdaki bir cümle için kaynak isteyecektim... Çünkü, orada,

'Sakat doğacağı anlaşılan  (ki, şimdilerde bu genellikle doğum öncesi anlaşılabiliyor) bir takım bedenî veya zihnî fonksiyonel bozukluklarla dünyaya geleceği anlaşılan fetus’ların, ceninlerin doğum öncesinde tıbbî gerekçelerle alınması, hayatına son verilmesi, öldürülmesi yolunun caiz olup olmadığın  fıqhî /hukukî tartışmalarını konunun uzmanlarına bırakmak en iyisi.. (...) Elbette, böyle bir durumda karar vermekte,  anne-babanın rızasını almanın bile yeterli ve geçerli olamıyacağı bile tartışılmıştır.. ‘Efendim, öyle bir yavruya bakacak ve zahmeti çekecek olan, ana-babadır, karar da onlara aiddir!‘ diyenlere, ‘Öyleyse, anne-babalara çocuklarını dünyaya getirdikten sonra da öldürme hakkı tanınmalı!.‘ diyenler de olmuştur, kinayeyle..  Çünkü, perdenin öte tarafındaki hayatı öldürmek hakkının anne-babaya tanınması haliyle, o canlının  perdenin bu tarafına geçtikten sonra, aynı anne-baba tarafından öldürülmesi arasında bir fark yoktur..‘ da denilmiştir.. 

Son 100 yıl buna şâhiddir.. ' diyordunuz, ama, bu hususta daha fazla bilgi vermemiştiniz..

Ama, Hilal Kaplan'ın 8 Haziran günlü Yeni Şafak'taki yazısından anlıyorum ki, bu tartışma gerçekten de ciddî olarak varmış..  Çünkü, o yazının ilgili bölümü şöyleydi:

"Felsefeci akademisyenler Alberto Giubilini (Milan Üniversitesi) ve Francesca Minerva(Melbourne Üniversitesi), 2 Mart 2012 tarihinde Journal of Medical Ethics adlı akademik dergide yayımlanan makalelerinde, konunun bu yönüne (yeni doğanların bilinç seviyesinde olmamasına- H.K.) değindiler. Tıpkı fetüsler gibi, yeni doğmuş bebeklerin de sadece birer potansiyel kişi olduklarını ve dolayısıyla da gerçek kişilerle aynı ahlaki statüye sahip olamayacaklarını belirten akademisyenler, annelerin talepte bulunmaları durumunda yeni doğmuş bebeklerin öldürülmelerinin de etik olarak kabul edilebilir olacağını ileri sürdüler. Bu operasyon için seçtikleri isim, "doğum sonrası kürtaj" oldu."

Konunun, gerçekten de günlük tartışmaların ötesinde insanlığa temelden bir bakış açısını gerektirdiğini bir kez daha anlamış oldum.'

Evet, bu okuyucuyu mesajını aktarmakla yetiniyorum..

*

İslam ve Demokrasi üzerine bir iddialı konferans..

Geçtiğimiz günlerde, Almanya'da konusu çok iddialı bir konferans verildi..

İlahiyat prof.'u olan bir isim, (A. B.) tarafından verilen bu konferans, 'Ist Der Islam Eine Gefahar Für die Demokratie? (İslam, demokrasi için bir tehlike mi?) başlığını taşıyordu..

*

Burada önce, yapılması gereken birkaç tesbit.bulunuyor..

İslam bir inanç sistemidir; demokrasi bir yönetim şeklidir..

İkincisi, İslam kendi inananları, müminleri için hayatın her sahasında, tek temel ölçüdür..

'Demos- cratos' kelimelerinden oluşan ve halk yönetimi mânâsına gelen 'demokrasi ise, asırlardan beri her kılığa bürünmüş bir yönetim tarzıdır, ve en büyük özelliği, felsefî- fikrî açıdan, her şeyin değişken olduğu ve mutlak/ kesin bir doğru anlayış ve ölçüsünün olduğu gibi bir görüşün kabul edilemezliğini kendisine temel edinmiştir..

Ayrıca, demokrasinin anavatanı sayılan antik yunanda, Atina'da 16 bin hür insan vardı, ve onların 250 bin kadar da kölesi.. Kendilerini hür ilan eden zorbalar, oy sahibi idi; ama, 'köle'lerinin oy ve söz hakkı yoktu, tabiatiyle... 

Hâlâ da, direkt ve de gerçek demokrasinin sadece Atina'da yaşandığı, bugünkü demokrasinin temsilî demokrasi olduğu söylenir.. Hak ve doğrunun kriterleri de yapılan irade beyanlarında, seçimlerde  ortaya çıkar..

Yazının Devamı…

 

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!