İslam coğrafyasında Erdoğan'ın karşılığı ne?

Taha Kılınç, İslam coğrafyasında Erdoğan hakkındaki değerlendirmeleri incelerken yazının sonunda oldukça ilginç bir hususu hatırlatıyor.

Taha Kılınç / Yeni Şafak

Erdoğan'ın anlamı

Ne zaman İslâm dünyasında bir bölgeyi ziyaret etsem, bindiğim uçak iniş için İstanbul semalarına süzülürken aynı şeyi hissederim: Türkiye’nin ve özellikle de –artık Müslüman coğrafyanın Türkiye ile eşitlediği bir sembol olarak– Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iki ayrı cephesi var:

1

İçeriden bakıldığında görünen, dâhilî tartışma ve polemiklerin vazgeçilmez gündemi, en şedit muhaliflerinin bile bigâne kalamadığı ve duruşunu ona göre ayarladığı, kendi halkının farklı istikametlerdeki kararlı yorumlarına muhatap olan, son derece güçlü bir politik aktör,

2

Müslümanların ufkunda mazlumların umuduna, kimsesizlerin kimsesine, çaresizlerin çaresine dönüşmüş, iki yüz yıldır sürekli yenildiğimiz nice cepheyi derleyip toparlayan, mahzun kalplere umut ve dirayet aşılayan, eleştirilmeye kıyılamayan, dualarda adı sürekli anılan, attığı her adım gözyaşlarıyla takip edilen, sadece hayatta oluşu bile Müslümanların coğrafyamızdaki istikbaline dair adeta bir garanti olarak algılanan, İslâm tarihindeki şanlı hükümdarlarımızın modern dönemdeki mağrur bir temsilcisi…

İslâm coğrafyasına adım atmayanlar veya attıkları halde önyargı başta olmak üzere birçok sebeple “sessiz çoğunluğun” nabzın tutmayı başaramayanlar, ikinci maddede vurguladığım hususlara inanmakta güçlü çekecek, bu satırların yazarını da hayalcilikle -ve hatta başka şeylerle- suçlayacaklardır. Ama dikkatle ve özenle seçtiğim her bir tanım için, sayısız hatıra, anekdot ve yaşanmış örnek sıralayabilirim. Müslüman dünyanın sokak aralarına yolu düşenler de bana zaten hak verecektir.

Peki, Erdoğan İslâm dünyasındaki milyonlarca Müslüman için umut, gurur ve güven yerine geçecek ne yapmış olabilir? Bu soruyu sadece “Türkiye’nin gücü” ile açıklamak oldukça zor. Meselenin çok daha derin, bir cümleyle izah edilemeyecek kadar karmaşık ve Müslümanlar olarak dünyadaki maceramızın seyriyle yakından alakalı bir cevabı olduğu kanaatindeyim. Yazıma “Erdoğan’ın anlamı” başlığını seçmemin sebebi de, bu izahı zor meseleyi açıklamaya girişmek, en azından bunun kapısını aralamak.

Erdoğan, geçtiğimiz asrın başından günümüze, İslâm dünyasında iktidara gelmiş yöneticiler arasında, Müslüman halkın yaşantısına, ruh dünyasına ve hissiyatına en yakın devlet başkanı. İçtenliğiyle, hesapsızlığıyla, öfkesiyle, sevinciyle, hüznüyle… Bu derecede sevilmesinde, benimsenmesinde, kızılsa da yolun sonunda affedilmesinde, her ne yaparsa bir şekilde kalplere giden bir yol bulabilmesinde, işte bu sır var. Böylesine güçlü bir “aura”, 100-150 yılda bir tarih sahnesine çıkar. Her milletten Müslüman, onu “kendilerini seyrettikleri bir ayna” gibi algılıyor, ki bu da meselenin bam telini oluşturuyor.

Erdoğan’ı İslâm dünyası çapında gönüllere yerleştiren hadiselere bakınız: Hepsinde içtenlik ve hesapsızlık göreceksiniz. Attığı adımlardan veya ulaştığı neticelerin başarı yüzdesinden bağımsız, kitlelere doğrudan sirayet eden bir elektrikten söz ediyorum. Bu, rol kesilerek yapılabilecek bir şey değildir. Ya vardır ya da yoktur.

Dışarıdan bakıldığında, Türkiye’nin “Müslüman ülke” sıfatının belirgin hale gelmesinde, Erdoğan’ın rolü net bir şekilde fark ediliyor. İçeriden baktığımızda düşülebilecek birçok şerh, dışarıda hiçbir şekilde önemsenmiyor. İslâm dünyasında Müslüman halklar, “fotoğrafın tamamı”na odaklanıyor. Mesela askerin siyasete ve dinî alana müdahalesinin önlenmesi ve Türkiye’nin sivilleşmesi bile, başlı başına bir hayranlık sebebi.

Topkapı Sarayı’nın girişinde, Bâb-ı Humâyun’un hemen yanında “Ye’vî ileyhi kullu mazlûmin” yazılı bir hat vardır. Yani “Bütün mazlumlar, ona sığınır.” Bugünkü Türkiye’nin, özellikle mazlum, mağdur ve mahrumlara kol kanat geren vizyonu, İslâm dünyasındaki Erdoğan hayranlığının bir başka sebebini oluşturuyor. Politik anlamda her türlü eleştiriyi getirebilirsiniz, ancak son 20 yılda İslâm coğrafyasıyla irtibatımızın yeniden kurulmasında “sığınak” misyonunun rolü inkâr edilemez.

İki hususu daha vurgulayıp bitireceğim:

İslâm dünyasının çok farklı köşelerinde, Erdoğan’a veya temsil ettiği siyasî çizgiye yönelik dâhilî eleştirileri “şımarıklık” olarak değerlendiren, “Siz durumun farkında değilsiniz” şeklinde uyarılarda bulunan, kendi perişanlıklarını ve sıkıntılarını hatırlatarak “elinizdeki nimeti kaybetmeyin, sonra çok pişman olursunuz” diyen sayısız kanaat önderiyle tanıştım. Bunların hepsi öyle klasik “İslâmcı” şahsiyetler de değildi üstelik.

Her fani gibi, Erdoğan’ın da eleştirilecek bir sürü yönü bulunabilir. Aslında bu nokta da, yukarıda çizmeye çalıştığım çerçeveye dâhil. Böylesine sevilmesi, yine eleştirilecek yönleri sayesinde mümkün. Muhtemelen şaşırdınız. Oysa şaşırmayınız. Onda kızdığımız her şey, fazlasıyla bizde de var.

Yorum Analiz Haberleri

Kemalizmin şapka zulmünden dolayı bombalanan şehir: Rize
Allah'ın rahmeti olan aklımızı gerektiği gibi kullanalım
Magazinleşen Yenidoğan Çetesi ve unutulan bebekler
Yapay zeka çağında kontrol kimde olacak?
Spiegel: “İsrail'in üst düzey siyasetçilerini ‘korumanın’ Almanya'nın ‘varlık sebebi’ olduğu düşüncesi feci bir hatadır”