Bu isimle daha önce yine bir yazı yazmıştım. Bu yazımız 10 Eylül 2010 tarihli Vakit gazetesinde yayınlandı. Fakat o zaman konu farklıydı. Bu kez Tunus’ta Nahda Partisi’nin genel başkanı Raşid El-Gannuşi’nin açıklamaları münasebetiyle gündeme gelen tartışmalarla ilişkili olarak böyle bir yazı yazma ihtiyacı duydum. Fakat o yazıda dile getirdiğim bazı genel bilgileri buraya da aktarmakta yarar görüyorum.
İslâm özde tek ve bütündür. İnsanların onu anlama ve yaşamada farklılıkları var. Bunlar inanç ve yaşayış kurallarıyla ilgili kırmızı çizgilerin aşılmaması, kafadan icatlar yani bidatler çıkarılmaması şartıyla bir dereceye kadar tabii ve hatta zenginliktir. Yerine göre Resûlullah (s.a.s.)’ın farklı zamanlarda ortama, şartlara veya kendi durumuna göre farklı uygulamalarına dayanır ki hepsinin sünnetten delili vardır. Yerine göre de Müslüman topluma rehberlik, önderlik edecek ilim ehli salih kişilerin içtihattaki ihtilaflarına dayanır ki bunların da hepsi şer’idir ve mü’minlerin İslâm’ı yaşamalarında onlara yardımcı olmayı amaçlar. Bizim konumuz bunlar değil. Özellikle son dönemde İslâm’ı anlama, düşünce ve yaşayış alanına taşıma konusundaki çalışmalarla birlikte gündemimize giren bazı tanımlamalardır.
Nahda Partisi’nin son kongresinde yeniden bu partinin genel başkanı seçilen Raşid El-Gannuşi’nin, kongrede yaptığı konuşmada dini siyasetten uzak tutmak istediklerini söylemesi ve siyasal İslâm’dan demokratik İslâm’a geçişten söz etmesi yeniden İslâm çeşitlemelerinin gündeme gelmesine, bu çerçevede tartışmalara ve “biz hangi İslâm’a uyacağız?” sorusunun zihinleri meşgul etmesine neden oldu.
Oysa dünkü yazımızda da dile getirdiğimiz üzere İslam, Allah’ın kitabı Kur’an-ı Kerim’de bize açıklanmıştır. Onu yaşama, hayata geçirme konusunda örnek ve öğretici ise Allah’ın Resûlü (s.a.s.)’dür. Bu iki kaynağı anlama konusunda bazı görüş ve anlama farklılıkları olabilir ve İslam, belirlenen temel ölçülerin ihlal edilmemesi, çizilen dairenin dışına çıkılmaması şartıyla bu farklılığa da izin verir.
Fakat siyasal İslâm, demokratik İslâm, laik İslâm, ılımlı İslâm, radikal İslam, tevhidi İslâm diye birbirinden farklı İslâm çeşitleri olmaz. Sadece bu kavram ve kuramları İslâm penceresinden değerlendirir, siyaseti, demokrasiyi, laikliği, ılımlılığı, radikalizmi ve tevhidi, İslâm’ın çizdiği dairenin içinde nasıl anlamamız gerektiğini ortaya koyarız.
Her şeyden önce “siyasal İslâm” nitelemesi bir hataydı ve ben buna her zaman karşı çıktım. İslam’ın bir siyaseti vardır ve buna göre bizim de İslâm’ın çizdiği daire içinde bir siyaset anlayışımız olacaktır. Ama siyasal İslâm diye ayrı bir İslâm türünden söz etmek, dinin farklı bir versiyonunu keşfetmiş gibi fikir piyasaya sürmek en başta İslâm’a haksızlık idi ve ne yazık ki önce İslâmi kesimin fikir adamları bu konuda yanıldı.
Aynı şey “tevhidi İslâm” kavramı için de söz konusudur. Evet, İslam bir tevhit dinidir. Ama “tevhidi İslâm” diye bir çeşidi yoktur. Tevhit çizgisinden çıkan zaten İslâm’dan da çıkmış olur. Ne var ki Müslüman halkların tevhidi anlamada hata ettikleri düşüncesiyle ve bu halkları yeniden tevhit çizgisine çektikleri öngörüsüyle hareket edenler de “tevhidi İslâm” adında farklı bir İslam versiyonu üreterek bu dine haksızlık ettiler.
Şimdi de “demokratik İslâm” adında yeni bir ucubeden söz ediliyor. Oysa İslâm’ın kendine göre bir hayat nizamı olduğu için demokrasiye ihtiyacı yoktur. Ama demokratik sistemlerde bir Müslümanın nasıl hareket etmesi gerektiği konusunda fikir geliştirebilir ve tavır ortaya koyabiliriz. Bu farklı düşünce ve tavırlarımızdan dolayı da hemen birbirimizi tekfir etmeye kalkmamalıyız. Ne var ki birçokları bu konuda sadece kendilerinin doğru düşündüklerini sandıklarından başkalarını ya aşırılıkla ya da küfre sapmakla itham ediyorlar.
Dini toplumsal hayatın tamamen dışına çıkarıp mabetlere kapatmayı amaçlayan laiklik düzeniyle İslâm’ı aynı dairenin içine sokma anlamına gelen “laik İslâm” kavramının nereden çıkarıldığını anlamak ise çok zor.
İslâm vahye dayanır. Mensuplarının vahiyle gelen bilgileri anlamada farklı düşünceleri olabilir. Bu fikirler hakkında, hangisini doğru kabul etmemiz gerektiği konusunda kafamız karıştığında da ölçümüz yine vahiyle gelen bilgilerdir.
YENİ AKİT