İslâm özde tek ve bütündür. İnsanların onu anlama ve yaşamada farklılıkları var.
Bunlar inanç ve yaşayış kurallarıyla ilgili kırmızıçizgilerin aşılmaması, kafadan icatlar yani bidatlar çıkarılmaması şartıyla bir dereceye kadar tabii ve hatta zenginliktir. Yerine göre Resûlullah (s.a.s.)'ın farklı zamanlarda ortama, şartlara veya kendi durumuna göre farklı uygulamalarına dayanır ki hepsinin sünnetten delili vardır. Yerine göre de Müslüman topluma rehberlik, önderlik edecek ilim ehli salih kişilerin içtihattaki ihtilaflarına dayanır ki bunların da hepsi şer'idir ve mü'minlerin İslâm'ı yaşamalarında onlara yardımcı olmayı amaçlar. Bizim konumuz bunlar değil. Özellikle son dönemde İslâm'ı anlama, düşünce ve yaşayış alanına taşıma konusundaki çalışmalarla birlikte gündemimize giren bazı tanımlamalar üzerinde durmak istiyorum. Özellikle son referandumla irtibatlı tartışmalarda bu kavramların sıkça tekrar edilmesinin de beni böyle bir tahlile sevk ettiğini söyleyebilirim.
Bundan yaklaşık 12 yıl önce Danimarkalı bir profesör İslâmî anlayışa sahip siyasi hareketlerle ilgili bir araştırması için fikir almak amacıyla yanıma geldi. “Siyasal İslâm” hakkında ne düşündüğümü sorarak söze başladı. Ben hatırladığım kadarıyla “Siyasal İslâm diye bir şey olamaz. Her şeyden önce bu isimlendirme hatalıdır. İslâmî ilkeleri ve kuralları ölçü edinen, onun belirlediği dairenin dışına çıkmamayı önemseyen bir siyaset geliştirmek ve bunu “İslâmî siyaset” olarak nitelemek mümkündür. Ama Siyasal İslâm dendiğinde yeni bir İslâm türü ortaya çıkarılmış gibi olunmaktadır” dedim. Söz konusu profesör, bu yaklaşımın kendisi açısından ilk olduğunu, daha önce görüştüklerinin böyle bir değerlendirme ve yaklaşım ortaya koymadıklarını söylemişti. Ben “Siyasal İslâm” kavramının sorunlu olduğunu düşünüyorum. Bu kavram aynı zamanda emperyalizmin, İslâm'ı hayatı kuşatıcı hale getirme çabalarını “çatma Müslümanlık” olarak lanse etme amaçlı yıpratma çalışmalarının altyapısını oluşturuyor. Oysa Hz. Peygamber (s.a.s.) döneminde İslâm'ın ferdi ve toplumsal hayatı kuşattığını, bu şekilde kuşatıcı bir inanç ve pratik bütününün zaten özde mevcut olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla “Siyasal İslâm” adında yeni bir İslâm türü icat etmeye ihtiyaç olmadığı gibi başlangıçta bunu icat edenler de aslında İslâm'ın hayatı kuşatması çabalarını yıpratma amacı taşıyorlardı. Ama ne yazık ki zamanla kavram İslâmî oluşumlar tarafından da benimsendi ve yerleşti. Öyle olsa bile hâlâ yıpratıcıdır.
Tartışmalara konu olan bir diğer “İslâm (!)” türü de “Ilımlı İslâm”dır. Bu kavramı benimseyenler hatta kendilerinin “ılımlı İslâm”ı temsil ettiklerini düşünenler karşıt propaganda yapanların İslâm'ı şiddet, terör yanlısı gösterme çabalarının da önünü açıyorlar. Oysa İslâm hak ve adalet dinidir. Zulme başvurmaz. Bunun ilkeleri Kur'an-ı Kerim'de açık ifadelerle yer alır. Ama adaletin hâkim kılınması güçlü olmasına bağlıdır. Dolayısıyla zulmün, haksızlığın önüne geçmek, tevhid inancının önünü açmak, insanların hakla tanışmalarına mani duvarları ortadan kaldırmak için yerine göre kuvvete başvurur. Çünkü adaletin icrası güçlü olmasına bağlıdır. Terör ise kuvvetin, şiddetin meşru olmayan amaçlarla kullanılmasıdır. İslâm'ın dünyaya yayıldığı dönemlerden bugüne geçen tarihe baktığımızda toplumların gerçek huzur ve istikrara kavuştuğu dönemlerin İslâm adaletinin hakkıyla icra edildiği dönemler olduğunu görürüz. “Ilımlı İslâm” çeşitlemesi, İslâm'ı esasta mahkûm ederken onu yumuşatmaya ihtiyaç olduğunu söyleyenlerin eline verilen kozdur.
Son çeyrek yüzyılda literatürümüze giren ve beni şahsen en çok rahatsız eden İslâm çeşitlemelerinden biri de “Tevhidi İslâm”dır. İslâm zaten tevhid dinidir, tevhidî olmayan bir İslâm mı var? Bir insan hem müşrik, hem Müslüman olamaz; Müslüman olabilmek için muvahhid olmak zorundadır. “Efendim, toplumlardaki cahilleştirme sebebiyle kendilerini Müslüman olarak tanımladıkları halde İslâm'ın tevhid ilkelerini anlamayan ve yanlış çizgilere sapan insanlar var; işte onlarla tevhidi özümseyenleri ayrıştırıyoruz” derseniz bu “Tevhidi İslâm” adında yeni bir İslâm türü üretmeye gerekçe oluşturmaz. Ayrıca böyle bir çeşitleme ciddi bir dışlamayı, İslâm'ı özde benimseyen ama anlamada ve yaşamada yetersiz kalan kitleleri daire dışına atmayı beraberinde getiriyor. Böyle bir dışlama yerine o kitlelerin tevhidin mesajını iyi anlamaları ve özümsemeleri için kendilerine yardımcı olmak daha iyidir. Bir kimsenin “tevhidi Müslüman” diye tanımlanması beni son derece rencide ediyor. Tevhidin mesajını anlama konusundaki sorunları bir Müslümanlık türü üretmekle değil bilgi ve bilinç kavramlarını devreye sokarak ifade etmek insanlara yol göstermede daha faydalı olacaktır.
Not: Ramazan münasebetiyle ara verdiğimiz Özel FM'deki Dünya Döndükçe programımızı inşallah bu akşam 19.30'da yeniden başlatacağız.
VAKİT